Harbiye Mektebi Nedir, Tarihi Osmanlıdan Günümüze
Harbiye. II. Mahmud zamanında 1835’te subay yetiştirmek üzere açılan askeri mektep.
Harbiye’nin bir müessese olarak kelime anlamıyla birlikte ortaya çıkışı. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından (1826) sonra askerî sahadaki yeni teşkilâtlanmayla ilgilidir. Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye’nin kurulması ve bu ordunun subay ihtiyacını karşılamak üzere Şehzadebaşı’ndaki Acemi Ocağı Kışlası’nda yaşlan on beşin altındaki gençler için bir talimgah açılması Harbiye’nin başlangıcı sayılabilir. Ancak Osmanlı-Rus savaşı yüzünden bu ilk teşebbüs sonuçsuz kalmıştır. Bazı müellifler, bu mektebin kuruluşunu 1795’te Mühendis-hâne’de yapılan ıslahata kadar götürmektedir. Harbiye’nin kuruluşu konusunda en önemli teşebbüs 1831′-de gerçekleşmiştir. Hassa Ordusu Müşiri Ahmed Fevzi Paşa, Selimiye’deki Mansûre askerleri arasından birkaç yüz kişiyi seçerek bunları bölükler halinde teşkilâtlandırdı. Yaşları on dokuz-yirmi bir arasında değişen bu erlere “sıbyan bölükleri” adı verildi. Bunlara diğer erlerden farklı olarak okuma yazma da Öğretiliyordu. Başarılı olanlar onbaşı, çavuş ve mülâzım rütbelerini alarak kıtalara katılıyordu. Sıbyan bölükleri Harbiye’nin temelini oluşturduğu gibi bölük erleri de ilk Harbiyeliler sayıldı.
Sıbyan bölükleri kurulurken Avrupa’daki gibi askerî okulların açılması da düşünüldü. Hüsrev Paşa, II. Mahmud’a yazdığı bir tezkirede Fransa’daki Ecole Militaire tarzında bir askerî mektebin açılmasının ve Avrupa’dan askerî öğretmen getirtilmesinin lüzumunu dile getiriyordu. Teklifi olumlu bulan padişah, uzun yıllar Avrupa’da kalmış olan Mehmed Nâmık Paşa’yı Harbiye Mektebi’ni kurmakla görevlendirdi; Ahmed Fevzi Paşa’yı da yanına yardımcı olarak verdi. Sıbyan bölüklerinde ders verdirmek üzere Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’dan subay istedi. Fakat Mehmed Ali Paşa, Mısır’da 1816’da kurduğu Harp Okulu’nda yetişen subayların yeterli bilgiye sahip olmadığını ileri sürerek padişahın isteğini geri çevirdi. Çok geçmeden Mehmed Ali Paşa’nın isyan etmesi Harbiye’nin açılmasını geciktirdi. İsyandan sonra Maçka Kışlası okul haline getirilerek Selimiye Kışlası’ndaki sıbyan bölükleri buraya nakledildi (1834). 400 kişilik sınıflar, kütüphane, cami. hamam, hastahane, eczahane. matbaa ve mutfakla donatılan mektebin laboratuvarları için gerekli malzemeler Avrupa’ya sipariş edildi. Mektep başlangıçta Ekol Militer, Mekteb-i Ulûm-i Harbiyye. Mekteb-i Fünûn-ı Harbiyye, Asâkir-i Hâssa-i Şâhâne, Mekteb-i Harbiyye-i Mansûrei ve Mekteb-i Hâssa gibi çeşitli adlarla anıldı. Eğitime başladıktan sekiz ay sonra II. Mahmud mektebi ziyaret etti (5 Rebîülevvel 1251/ 1 Temmuz 1835). Bu ziyaret, okulun resmen açılış tarihi olarak kabul edildiği gibi adı da Mekteb-i Harbiyye olarak tescil edildi.
Mekteb-i Harbiyye’nin en büyük âmiri mektep nâzın idi, ondan sonra ders nâzın geliyordu. Harbiye’nin ilk nâzın olan Mustafa Mazhar Bey zamanında (1834-1836) okul modern bir eğitim kurumu özelliklerine sahip değildi. Öğrenciler hiçbir eğitim almadan geldikleri için Harbi-ye’de ilk, orta ve lise birinci sınıf seviyesinde eğitim yapılıyordu. Dokuz yıl süreli olan eğitimin ilk sekiz yılına “birinci mektep”, dokuzuncu yılına da “ikinci mektep” deniliyordu. Daha ziyade okuma yazma ve ilmihal derslerinin okutulduğu birinci okulu başarıyla bitirenler ikinci okulda okumaya hak kazanıyorlardı. Burada hendese, fizik, astronomi gibi fen dersleriyle askerliğe dair uygulamalı bilgiler veriliyordu. Okuldan mezun olmanın şartları belirlenmediğinden sınıf geçme yerine yıl ve bitirilmesi gereken kitaplar esas alınıyordu. Böylece bir kitabı bitiren ikinciye geçiyor, liyakatini ispat edenler subay olarak okuldan mezun ediliyordu. Selim Satı Paşa’nın nazırlığı sırasında (1837-1841) mektepte okuyanlar “talebe” olarak anılmaya başlandı ve bunların yemek pişirme ve çevre temizliği yapma gibi hizmetleri diğer askerlere bırakıldı. Avrupa’dan askeri öğretmenler getirtilerek eğitim sisteminde önemli gelişmeler sağlandı. Piyadecilik ve istihkâm derslerine ağırlık verildiği gibi 1840’tan itibaren Fransızca zorunlu dersler arasına alındı. Arapça ve Farsça’ya da önem verilerek bu dilleri iyi bilen hocalar Harbiye’ye Öğretmen olarak tayin edildi. Bunlardan biri olan Kütahyalı Abdurrahman Fevzi Efendi’nin yazdığı Emsile-i Cedîde ve Mikyâsü’l-lisân kistâsü’l-beyân adlı ders kitapları okul matbaasında bastırıldı. Bu sırada başarılı bulunan altı talebeye mü-lâzim-ı evvel, on sekiz talebeye mülâzım-ı sânî rütbeleri verilerek mektepten mezun edildi (1841 (Ancak Selim Satı Paşa’-dan sonra mektep nazırlığına getirilen Emin Paşa bu subayları, yeterli bilgi sahibi olmadıkları gerekçesiyle talebe olarak tekrar geri çağırdı.