Sosyoloji

Halk Eğitim Bülteni

Halk Eğitim Bülteni (Rize)

1988-1989 öğretim yılında Rize’nin sekiz
ilçesinde bulunan Halk Eğitim Merkez Müdürlükleri araştırmaya dayanan ve
yöresel kültür özelliklerini yansıtan birer bülten çıkarmayı
kararlaştırmışlardır.

Elimizdeki bu eser bu çalışmanın ürünüdür.

Yazılı kaynaklarda bulunmayan birçok konuyu
içermektedir.

Orhan Naci Ak

Halk Eğitim Başkanı

(Piyasada bulunma ihtimali olmayan bu yayın; Rize’de, Recep Koyuncu’nun kurduğu Rize İhtisas Kütüphanesinde bulunabilir)
Eserin Hazırlanmasında Emeği Geçenler

Özden Öztürk

İbrahim Büyük

F. Rasim Çelik

Hızır Kuyumcu

Ali Tercüman

Muzaffer Taşar

Hamit Demirci

Burhan Çamoğlu

Dursun Çom

Aydoğan Özçiçek

Musa Yazıcıoğlu

Mustafa Karadağ

Ali Kayacı

Ekrem Yılmaz

Özer Engin

Rize
Tarihi

Yazılı Tarih Öncesi, herhangi bir belgeye
rastlanmamıştır.

MÖ. 1000 yılının başlarında Rize yöresinde
tarım ve hayvancılıkla geçinen toplulukların varlığını ispatlayacak belgeler
Gürcistan’da ele geçmiştir. Bu dönemde yörede Muşkiler, Taballiler ve
Morsinoikler yaşıyordu.

MÖ. 7. yüzyılda Miletosluların yöreye
yaptıkları seferlerle Rize ilinin yazılı tarihi başlar. Aynı yüzyılda Medlerin
bölgeye girmeye çalıştığını ancak başarılı olamadığını biliyoruz. MÖ. 550’de
Persler, Med krallığını yıkarak Anadolu’ya girdiler.

MÖ. 180 yılında Pontus kralı Farnankes
tarafından ele geçirilen Rize, MÖ. 65 yılında Romalıların eline geçti.

1071’den itibaren Anadolu’ya giren Türkler,
bu tarihten sonra Karadeniz kıyılarına akınlar düzenlemeye başladılar.

Haçlı Seferleri sırasında Karadeniz’e çekilen
Bizanslılar Rize’yi de içine alan Trabzon Rum Krallığını kurdular. Bu krallık,
Fatih tarafından 1461’de yıkıldı.

Cumhuriyet
Sonrası

20 Nisan 1924’te Rize il oldu.

Mart 1925 Rize’nin ilk kütüphanesi açıldı.

Haziran 1933 Artvin ve Rize, Çoruh adı
altında birleştirildi.

Ocak 1936 Çoruh ili lağvedildi. Rize, Pazar
ilçesiyle sınırlı bir Rize ili oluşturuldu.

Eylül 1944 Mapavri, Çayeli adıyla ilçe oldu.

1947 İlk çay fabrikası Fener’de açıldı.

1951 Rize Lisesi açıldı.

Mart 1953 Ardeşen ilçe oldu.

Aralık 1953 Artvin’e bağlı Fındıklı ilçesi
Rize’ye bağlandı.

1954 Devlet Hastanesi açıldı.

Halim
Kayıkçı – İpekyolu Rize’de Son Bulur

Orta Asyalı kavimlerin Karadeniz Kıyılarına
gelişinin eski ticaret yollarıyla ilgisi vardır. Kimmerler, İskitler, çeşitli
Oğuz boyları bölgeye gelmiş ve yerleşmiştir.

Rize, Erzurum, Bayburt, Gümüşhane illerimizin
yerli halkının konuşma üsluplarında; c-ç sesleri (g) sesinin karşılığıdır. İ,
ü, ö seslerini yerlerini ı, u, o seslerine terk eder. C sesi, “zt” benzeri bir şekilde
okunur ki bu harf benzerliğini Tebriz lehçesinde görebiliriz. “Geldum” –
“gittum” bu da eski Osmanlı telaffuzudur.

İpek Yolu hiç şüphesiz Erzurum’dan geçer. En
salih yol Erzurum-Tercan ki halen Tercan’da haşmetli bir kervansaray dipdiri
durmaktadır.

Borçka-Hopa-Of arasında eski zamanlardan beri
ipekböcekçiliği yapılmaktadır. Bu böcek çeşidi tıpa tıp Çin ırkı denen küçük
koza ve Çin arısı denen, Çin pembesi koza vermektedir.

Bu ipekböcekçiliğinin buralara gelmesinin en
büyük kanıtı kervan kollarının bu bölgeden geçmesidir. (s. 15)

Geleneksel
El Dokumaları

Feretiko
veya Rize bezleri

Rize bezleri İkinci Cihan Savaşı yıllarında
yapılmaya başlamıştır. Kısa bir süre içinde çay ziraatının yaygınlaşmasıyla
ortadan kalkmıştır.

Rize bezi Veliköy yöresinde ham bez olarak az
miktarda imal edilmektedir.

Rize bezinin deseni özeldir. Desenler
oluşturulurken mahalli motifler kullanılır.

İpliği sentetik karışmamış merserizedir.

Sıhhat yönünden ter çekici ve serin
tutucudur.

Keten
ve Kendir

Kendir bezinin çözgüsü ve atkısı kendir
ipliğinden olursa kaba ve kullanışsız olur. Çoğunlukla çözgüsü tire ipliği,
atkısı kendir ipliği olarak dokunur.

Evlerde yapıldığı dönemlerde havlu, mendil,
peştamal ve benzeri giysiler için kullanılırdı. (s. 16)

Halk
Hekimliği / Halk İnancı

Rize’de Muradiye Köyünde bulunan Heleke
Camisi, rivayetlere göre her türlü hastalığa iyi gelir, camide tutulan dilekler
kabul olur. Caminin bu özelliklerinin nedeni olarak haziresinde yatan şehit
mezarları gösterilir. (s. 20)

Gelin
Odası

1-   
Gelin karyolası demir ve
pirinçten yapılmış olurdu. Yatak çarşafı serili, üzerinde yorgan, yorgan
üzerinde melez çarşaf veya feretiko çarşaf, yastık, dantelli yastık kılıfı,
karyola eteği kanaviçe-dantel şeklinde

2-   
Seke sedir veya divan
bulundurdu bu divan dar olurdu. Divan üzerinde halı veya dokuma kilim döşenir.
Kalın goblen kumaş örtülürdü. Yastıkları ot veya samandan serk olurdu.

3-   
Bir köşede ceviz sandık
bulunur. Sandığın içinde bir veya iki göz felemidi yani göz bulunurdu.

4-   
Çeyiz sandığının içinde:
10-15 çarşaf, peşkirler, çemberler, yaşmaklar, mendiller, birkaç top feretiko,
merserize iplikle ve yün iplikle dikilmiş çoraplar bulunur. Çeyizde ayrıca
namazlık ve tespih de bulunur.

5-   
Pencerelerde üç kat perde
bulunur. Perdelerin boyu pencere camını az geçerdi. En alttakinde 30 cm kadar
dantel, ikincisi keten tül, üçüncüsünde kanatlar bulunurdu.

6-   
Gelin odasında banyo
bulunur. Ayrıca bakır leğen, güğüm, gümüş hamam taşı odanın bir köşesine
konurdu. Simli, yüksek topuklu özel bir takunya ve terlik de bulunurdu.

7-   
Oda, kilim benzeri halı
ile döşenirdi.

8-   
Köşe halısı, duvarda
Mushaf kabı ile birlikte Mushaf, iğnedanlık, elbiseler üzerinde de örtü
bulunur.

9-   
Odada bir köşede konsol
bulunur. Konsolun üzerinde konsol aynaları, karpuz lambası ve gaz lambası
bulunur. Gaz lambası duvara da asılabilir.

10- Elbiselikte: yünlü elbise, kadife elbise, döpiyes elbise,
feretiko veya pazen divitin, sabahlık bulunur.

11- Gelin elbisesine pembe, mavi, beyaz renklerde ipekli duvak
takılır, duvağa ayrıca gelin teli de takılırdı.

12- Gelinlik kloş etek, belden kesik, üst beden tamamen oturmuş,
alt kol kısmı dar üzeri bol, etek boyu maksi, yakası kapalı olurdu. Yakada
dantel mutlaka olurdu.

13- Gelinin ayakkabıları beyaz olur. Çorapları kalın, koyu ve
arkadan dikişlidir.

14- Gelinin takıları: lira küpe, elmas veya pırlanta küpe, kolda
inci, hasır bilezik, beşi bir yerde, arpa bilezik…

15- Gelin, odada sedir üzerinde veya masanın üzerinde ayakta
dururdu.

Ellerinde dantelli eldiven, elleri göbeği
üzerinde dururdu. Bir elinde mendil bulunurdu.

Gelinin kaşları alınır, rastık çekilir, alık
sürülür, ellerine kına yakılır, nadiren dudakları boyanırdı. (s. 22)

Rize
Yöresinde Oynana Oyunlar

Rize – Güneysu

1-   
İki ayak

2-   
Atlama

3-   
Titreme

4-   
Sallama

5-   
Karadereli

6-   
Sıksaray

7-   
Millet oyunu

İkizdere

8-   
Çift ayak

9-   
İki ayak

10- Üç ayak

Çayeli

11- Hemşin Memetine

12- Hemşin Rize

13- Hemşin iki ayak kız horonu

14- Hemşin yüksek Hemşin

15- Hemşin Bakoz

Çamlıhemşin

16- Çaymakur

17- Hemşin

18- Yayla yolları

19- Ortaköy

20- Çarışka

21- Papilat

Ardeşen

22- Alçak Hemşin

23- Hemşin kız horonu


Rize’nin doğusundaki yörelerde (Çayeli, Pazar
vs.) oynanan oyunlar Hemşin adı altında tulumla oynanır. (s. 23)

Fıkralar

Hesed
Dayı
(Hesed Demircan) 1910’da
Sütlüce’de (Aron) doğdu. 1981 yılında vefat etti. Yörede çok sevilen, imamlık
da yapmış olan Hesed Dayı’nın nükteleri fıkra şeklinde halk arasında
anlatılmaktadır. Horon tutkusundan dolayı imamlığı bırakan Hesed Dayı
üfürükçülük ve muskacılık da yapmıştır.

Hesed Dayı ve Yanan Evi

Hesed Dayı’nın evinde yangın çıkar. Mevsim
kıştır. Ahali telaşla yardıma koşar. Toplanan kalabalığa şöyle bir bakan Hesed
Dayı: “evvela ısınalım, sonra söndürürüz.”

Hesed Dayı’nın İmamlığı

Hesed Dayı genç yaşlarında Hamzabey’de
(Ramanoz) imamlık yapmıştır. Bir düğünde horon oynayan gençleri görür.
Dayanamaz horona girer. Gece boyunca horon teper. Hesed Dayı horon dağıldıktan
sonra gece vakti camiye gider. İmamlık bana göre değil diyerek kitaplarını,
eşyalarını toplayıp camiden ayrılır.

Hesed Dayı ve Sefer Reis

Hesed Dayı gemiyle İstanbul’a gitmektedir. Ancak
bileti yoktur. Bilet kontrolü yapılır, Hesed Dayı’nın bilet almadığı anlaşılır.
Güvertede açıkta yatmakta olan Hesed Dayı görevli memura: “Ben Sefer Reis’in
babasıyım” der. Sefer Reis, geminin kaptanıdır. Görevliler Hesed Dayı’ya inanır.
Ancak, Sefer Reis’in babasını kamarada değil de açıkta, güvertede misafir
etmesine şaşırırlar. Durumu gidip kaptana anlatırlar. Sefer Reis halden anlayan
biridir. Hesed Dayı’yı kamarasına davet eder. Sefer Reis, Hesed Dayı’ya:
Nereden babam oluyorsun sen benim” diye sorunca, Hesed Dayı: “İstanbul’a kadar
ben senin baban olayım ondan sonra hep sen benim babam ol” diye cevap vermiş.

Hesed Dayı’nın Muskacılığı

Evli olduğu halde kadınlara düşkün bir adam,
hoşlandığı kadından yüz bulamayınca Hesed Dayı’ya gidip, kadının kendisine
meyletmesi için bir muska yazmasını ister. Hesed Dayı muskayı yazar. Muskaya
rağmen kadının tavrında bir değişiklik olmaz. Kadından bir türlü yüz bulamayan adam
sonunda muskayı açıp bakar. Hesed Dayı’nın muskaya “karısı olup da başka
kadınlara bakanın Allah derdini versin” yazdığını görür. (s. 24)

Hesed Dayı’nın Tuzu

Karısı tuz alması için Hesed Dayı’yı çarşıya
gönderir. Elindeki torbayla tuz almak üzere Pazarköy’e gider. Dükkâna girip tuz
istediğini söyler. Dükkân sahibi siparişi hazırlayana kadar Hesed Dayı başka
bir ihtiyacı için dükkândan ayrılır. Kendisi gibi şakacı biri olan dükkân
sahibi ve arkadaşları Hesed Dayı’ya bir oyun etmeye karar verirler: Hesed
Dayı’nın torbasını tuz kalınlığında çakıl taşlarıyla doldurup güzelce paketlerler.
Hesed Dayı işlerini halledip dükkâna döner. Hazırlanan paketi/çuvalı sırtlayıp
evinin yolunu tutar. Bir saat yol yürüyüp evine ulaşır. Karısı tuz kabı elinde
çuvalı açar. Kaba tuz değil de çakıl taşı dökülünce, karısı Hesed Dayı’ya
çıkışır. Oyuna getirildiğini anlayan Hesed Dayı hiç renk vermez: “Ben o
çakılları merdiveni onarmak için aldım ne diye sormadan etmeden çuvalı tuzluğa
boşalttın?” diyerek karısını azarlar. (s. 25)

Kemençe
ustaları

Anzerli Şeref

Sadık Aynacıoğlu

Rıza Demirci

Resul Albayrak

Güneysulu Koçal

Pazarlı Ahmet Güngör

Çayelili Mustafa Sarıoğlu

Güneysulu Hilmi Haznedar

Karasu’dan Hızır Arda

Salarha’dan Bayram Türüt

Karasu’dan İbrahim Arda

Rizeli
Atma Türkü Şairleri

Osman Efendioğlu, Taşköprü Köyü

Özkan Avcı, Dağsu Mahallesi

Ahmet Kabil, Yiğitler Köyü

Habib Büyük, Taşköprü Köyü

Mustafa Tiryaki, İslampaşa Mahallesi

Ferhat Kara, Derepazarı – Börücük

Halil Er, Pazarköy

Sami Murzoğlu, Müderrisler

İbrahim Delibalta, Ballıdere

Şevki Fırtına, Karasu

Şaban Kaplandağ, Adacami

Cevahir Şerbetçi, Selimiye

Yaşar Koyuncu, Sütlüce

Ekrem Delal, Yağlıtop

Halit İnce, Gürgen

Ahmet Koyuncu, Sütlüce

Hızır Kaya, Kiremitköyü

Hamit Baş, Kömürcüler

Hüseyin Albayrak, Taşköprü

İsmail Taşkoparan, İkizdere

Yakup Demirci, Hamzabey

Atma
Türkü

Mehmet
Ali Tüylüoğlu
– Rize – Güzelköy (1926-1985)

Mahmet Ali Salarha bölgesinde koyunlarını
otlatır. Sürüsünde bir de at vardır. Arkadaşı Ahmet Kanbur gelip selam verir.
Atın yattığını görünce Mehmet Ali’ye:

Ahmet: Tüylüoğlu nere buldun bu gebermiş
kırati

Mehmet Ali: Lazim koyunlaruma bi nazar bozan
zati

Ahmet: Allah derduni versun buni sağa çim
satti

Mehmet Ali: Bi kırattan ne çikar, Tüylüoğlu
zaten batti

Ahmet: Aşmaz Kaçkar dağini kırat tersine
yatti

Mehmet Ali: Çeser ceçerum oni nalini parlattı
(s. 29)

1946 yılında Mehmet Ali, Cimil’de yine
koyunlarını otlatırken yoldan geçen kızlar ona türküyle sataşır:

Kızlar: Buldur geçtin burdan kuzi söz verdun
bize

Mehmet Ali: Kurt kirdi koyunları nidurdilari
düze

Kızlar: Bir kot un biraz ekmek varmidur
keçenuze

Mehmet Ali: Ciduda un almağa yirak kaldi
İrize

Kızlar: Acap kanunuz aç mi bi yemek versak
size

Mehmet Ali: Karnum acdan yanayi sormak mi
lazim bize

Kızlar: Tüylüoğlu’nu tutalum çoban oçuzumuze

Mehmet Ali: Benda zaten havesim çobanluk
etmek size

Kızlar: Ne deyu utandursam böyle utanmaz

Mehmet Ali: O turçiye karşuluk bu yakişurdi
size

İslam
Köroğlu
– Rize / Küçükçayır köyü
(1288-1975)

İslam Köroğlu ve oğlu Hamza Köroğlu, ikisi de
şair:

İslam: Dayma cidu rasladuk celinun tembeline

Hamza: Cene bir zori vardur babam verdi
diline

İslam: Kaku ateş yakmazlar celin bakar celine

Hamza: Ateş yakan almaduk baktuk cuzeline

İslam: Boyle ettuk da siçtuk bu evun temeline
(s. 31)

Nazım Topçu & Osman Efendioğlu – Rize /
Taşköprü Köyü

Osman: Bizum Nazim dayiyi cene aldi efçari

Nazım: Nazim yetmişten sonra cezu arayi kari

Osman: Yoksa sattun mi oni ne ettun esçi
kariyi

Nazim: Yedi çocuk anasi o oldi kocakari

Osman: Halam da senun içun cerdi diyor
nallari

Nazim: Alişmiştur anlatur o oyle masallari

Osman: Yaşlandun almaz seni bizum çoyun
dullari

Nazim: Bağa kiz lazimdur kiz, ne edeyim olari

Osman: Madem kiz alacasun bi da adam al bare
(1985) (s. 32)

Rize Dağsu Mahallesinden 1986’da rahmetli
olan Salih Avcı, Rize’de Kırboz Salih diye bilinir. Atma türkü yarışmasında
Osman Efendioğlu’yla birlikte finale kalırlar. Jüriden kendilerini serbest
bırakmalarını isterler:

Salih: Taşköprüye bir zaman celdum duğununuze

Osman: Davet eder celurdun her mutli cunumuze

Salih: Çok dostluğumuz vardi bizum evvelimuze

Osman: İçi esçi kozmonot duştuk birbirimuze

Salih: Çiktuk bu sahnelere erçek deyiler bize

Osman: Delikanliluk lafi kalmiştur dilimuze

Salih: Başladuk susmak yoktur bu gece yetmez
bize

Osman: Sen oni diyecesun jüri heyetimize

Salih: Birakmak yakişu mi bizum şerefumuze

Osman: Bi peruk yaptursunlar o Salih çelumuze

Salih: Daha delikanliyik dokunma telumuze

Osman: Çopekten farkumuz yok moruk deyiler
bize

Salih: Tamamdur yanlış değil zencir var
burnumuze

Osman: Bin teşeçur borçluyuz habu seyircumuze

Salih: Daha eğlenmeyelum karilar kizar bize

Osman: Kilibukluk yazar mi bizum defterumuze

Salih: Evlenuruz bi daha duşersa onumuze

Osman: O iş anca yakişur bizum torunumuze

Salih: Yeter servet biraktuk doğan çocuğumuze
(s. 34)

El
Sanatları

Taze mısır fidesi koparılıp kaynatılarak örgü
malzemesi haline getirilir ve iskemle üzeri örücülüğünde kullanılır.

Mısırın dış kabuğu kaynatılarak örgü
malzemesi oluşturulur. Bu malzeme ile çanta, iskemle, koltuk, masa, pano vs.
yapılır.

Gerdel, kestane tahtasından yapılır.

Yayık çam tahtasından yapılır.

Şairler

Hafız Ethem Mollaömeroğlu

Şiirlerinde mahlas olarak “Hâfız” ve “Hâfız
Edhem”i kullanan Hâfız Edhem Mollaömeroğlu (1910-1994)’nun asıl adı Edhem
Güler’dir.

İlk kitabı Gönüller Açar 1961 yılında
yayınlanır.
Daha sonra sırasıyla Hâfız Edhem’den
Şirin Sözler ve Hâfız Edhem’den Hakikatler Hicivler adlı kitapları çıkar.

Hak Söz adını verdiği ve Erzurum’da Zafer
Ofset’te bastırdığı, öğüt muhtevalı küçük hacimde sekiz ayrı kitabı ve dinî
nasihat ihtiva eden kasetleri vardır. Kitapları birkaç baskı yapmıştır. Adı
geçen üç eserinden yaptığı seçmeleri Üç Eser adı altında yeniden neşretmiştir.

Ardeşen
Bülteni

Mayıs
1989, Halk Eğitim Merkezi

Köy düğünlerinde sabaha karşı bölümünde atma
türküler söylenirdi.

Osman Osmanoğlu (Malcı) eski atma türkü
ustalarındandır.

1905 doğumlu olan Osman Osmanoğlu Ardeşen’in
Beyazkaya Köyünden. Osman Osmanoğlu’nun komşusu İbrahim’le Atışması:

Osmanoğlu:

İbo konağı yaptın

Var mı dibinde direk

 

İbrahim:

İbo onu direkler

Sen onu etme merek (merak)

 

Osmanoğlu:

Yalancı adın kaldı

Silindi dört bir bucak

 

İbrahim:

Ne kadar silinse de

Gene donaktır konak

 

Osmanoğlu:

Ben çıplağı hazzetmem

Donak severim donak

 

İbrahim:

Sen hamsiyuni kolla

Ben yine yerum kaymak (s. 23)

Atasözleri

Yazın yaşa kışın taşa oturma

Isırgan ocağında biter (s. 26)

Efsaneler

Molaçveri

Zengin ailenin kızı Nazlı ile Ali adlı
delikanlı birbirlerini severler. Nazlı’nın babası kızını Ali’ye vermez. Nazlı
ile Ali anlaşarak kaçarlar. Günlerce aç, susuz kalırlar. Bir gün köyün
deresinden geçerken dereden su içerler. Su içtikten sonra “Dağı duman burusun,
bu dereler kurusun” diye ah ederler ve dere kuruyuverir. Nazlı’nın babası ve
adamları, Nazlı ile Ali’yi “Molaçveri” denen yerde bulurlar. Birbirine sarılan
iki sevdalı korku içindedirler. O an ağızlarından çıkan nefesleri alev olur ve
tutuşurlar. Sevdalıların yanıp kül olduğu yere “yanmış yer” anlamındaki
Molaçveri denmektedir.

Peygamber İzi

Güneyköy ve Tunca’nın yaylası olan Büyük
Yayla’da Dua Tepesi diye anılan tepenin zirvesinde Cuma günleri namaz kılınır.
Bu tepeden yaklaşık 400 m aşağıda büyük taşların üzerinde insan ayak izine
benzer oyuklar vardır. Bu izlere peygamber izi derler ve oradan geçenler
izlerin olduğu yerleri öperler. Yol üzerinde aşağı istikamette bu izlerden
birkaç tane daha vardır. İzler, patika yolun sonunda bir gölün yakınında son
bulur. İzleri bırakan peygamberin en son bu göle atlayarak kaybolduğuna
inanılır. (s. 27)

Törenler

Asker Uğurlama

Askere gidecek olan genç akrabalarını,
komşularını ziyaret eder. Onlar da gencin evine misafir olurlar. Askerlik
anıları anlatılır. Gence moral verilir. Yola çıkılacağı gün genci yolcu etmek
üzere toplanılır. Köyün belli bir yerine kadar gence refakat edilir. (s. 30)

Yerel
yemekler

Termoni: Ballı fasulye dört bardak su ile
biraz pişirilir. Renkli fasulye dört bardak su ilavesiyle kazana konur ve ikisi
birlikte pişinceye kadar kaynatılır. Fasulyeler piş ince sekiz bardak su ilave
edilerek su kaynayıncaya kadar ısıtılır ve buğday unu sulandırılarak kazana
ilave edilir. Bir miktar yeniden kaynadıktan sonra da pekmezi, şekeri ve tuzu
konularak beş dakika daha pişirilir. Kâselere konarak ilik veya soğuk olarak
yenebilir. Bu yemek malzemeleri zenginleştirilerek de yapılabilir (bu durumda
aşureye daha çok benzer).

Ğomu: Kırmızı barbunya, karalâhana, mısır
unu, tuz, iç yağından yapılan yemektir. (s. 32)

Halk
oyunları

Allika: Tulum eşliğinde oynanır. Ardeşen’de
oynana oyunların en zorudur. Figürler arasında ani geçişler yapılır. Oyun
içinde 4 değişik figüre yer verilir.

Mehmetina: 3 figürle oynanır. Tulumla oynanan
hareketli bir oyundur.

Sarişka: Orta derecede hareketli bir oyundur.

Papilat: Ağır tempolu bir oyundur.

Mamaçivat: Hareketli bir oyundur.

Noktalı Anzer Horonu: Rize horonu olmakla
beraber Ardeşen’de yaygın şekilde oynanır. (s. 34)

Çamlıhemşin
Halk Eğitim Bülteni Çevre İncelemesi

1989

Vartevor Şenlikleri

Vartevor genel anlamda eğlenmek, dinlenmek ve
gezmek amacıyla yaylaya yapılan seyahat ve yayla göçüdür.

Vartevor yılda bir defa Temmuz ayında 10 gün
süre ile düzenlenen bir eğlencedir. (s. 9)

Çamlıhemşin’de gençler eşlerini kendileri
seçerler. (s. 11)

Bayan Folklor Elbisesi

Boy elbise: Önden robalı, yaka ve göğüsten
kurdeleli, kollar manşetli ve deleli olup genellikle koyu kahverengi kadifeden
seçilir. Gerdanlara liralar asılması adettendir. Robalı oluşu, yelek
giyilmesine ihtiyaç duyulmamasındandır.

Kuşak: Eskiden kadın giyiminin olmazsa olmazı
olan kuşak günümüzde ancak folklor ekiplerinde görülebilir.

Kokneç: Bele bağlanır. Kenarları kurdeleli
fırfırlıdır. Üst kenarlarında kordonları bulunur. Bir yanı ceplidir.

Kemer: Kuşak bağlamaya yarar. (s. 15)

Şar: Hemşin hanımının sembolik başörtüsüdür.
Çok renkli ve süslüdür. Bir Hemşinli şarını bağlama şeklinden ve çorabından
tanınabilmektedir.

Puşi: şarla birlikte başa bağlanır. Kenarlı
pullu olur.

Çarık: Kadın herkesin ayağına giyindiği çarık
zamanla yerini lastik ayakkabıya ondan sonra da normal ayakkabılara
bırakmıştır.

Halk
Oyunları

Hemşin

Sık Rize

Yeni Çano

Altılı

Uzun hava

Hemşin
Çorabı

Titer: Titer, kelebek cinsi bir böcektir. Çok
hareketli olduğu için mecazi olarak yöre insanını tasvir eder.

Eğrili: Çamlıhemşin’in doğal yapısını tasvir
eder.

Kereç: Bu desen ismini büyük meyve
ağaçlarının meyvelerini toplamak için kullanılan araçtan almıştır.

Çalikli: Çalılık anlamında olup şive
değişikliğine uğrayarak çalikli şeklini almıştır.

Buruk acı: Çamlıhemşinli için gurbet
zarurettir. Gurbetteki yakınını düşünen kadının işlediği desenlerin adıdır. (s.
17)

İnanışlar

Sabah, işine gitmek üzere evinden çıkan erkek
yolda evvela bir kadına rastlarsa ya yolunu değiştirir ya da evine geri
dönermiş. Nedeni, kadına rastgelenin işinin ters gideceği inancıdır.

Sabah ve akşam saatlerinde evin yakınlarında
ötücü kuş sesi duymak iyiye yorulur: “dilin uğurlu kuşum” veya “ağzına şeker kuşum”
denir, kuş sesinin güzel haberlere vesile olması dilenir. (s. 23)

Çayeli

Haziran
1989

Yöremizin
Türküleri

Cüzelum derelerun kumini taşiyalum

Evlenmekten ne çıkar sevdali yaşiyalum

Ayağina çorabi dize kada çek sana

Ben seni sevduğumi cozumden anlasana

Çiktum çami budardum bedeninden aşağa

Duvakli cideceğum Çayeli’nden aşağa

Çayeli iyi yerdur, usti duman olmasa

Durmazdum Çayeli’ne, sevdam burdan olmasa

Ceyma beyazı ceyma, içi de bi çirlenur

Seversan bir cuzel sev, sevdukçe cuzellenur

Akar Hemşin deresi, Çat duzine col olur

Beyuği evlenince kuçuğune yol olur

Ayağına çorabun kara koyun yunidur

Cel yapalım sevdaluk, sevdaluğun cünidur

Evunun arkasina vurdum komar tomlisi

İşmardan anlamayi, sevdanun acamisi

Bizum çoy iyi çoydur, matem sesi bol olur

Bizum sulardan içen, biz cibi cuzel olur

Yayla yaylaya bakar, ortasindan su akar

Yari de benum cibi, deyman aci soz yakar

Kara karamişlerun enli olur yapraği

Sevupta alamayanun Kâbe olsun topraği

Asma senun dalundan almadum içi yaprak

Ne edeyim sevduğum, oğurumuz kara toprak

Bu yıl çikun yaylaya, soğuk sulari içun

Cuzun biz da celuruz, siz çayirlari biçun

Çayeli dereleri ne derindur ne derin

Hayde cidelim yarum bizum oralar serin

Dağda çestum gürgeni dalini budamadum

Çok sevdaluklar ettum seni unutamadum

Pencerenin önünde saksilarum cul açti

Sen benum ben da senun falci oyle fal açti

Uşak evuni yaptun mahallenun başina

Benum ismum siğmaz mi yuzuğunun taşina

Yayladançi yurudum yayla cuneşli idi

Ceriye bakamadum cozlerum yaşli idi

Gece çiktum kapiya aya bakarum aya

Susanmişim sevduğum bile cidelum suya

Ateşun çoziyla çim cordi coziyla

Adam yâre çuser mi ellerun soziyla

Su duvardan akar mi aksa duvar yikar mi

Ay cibi yâri olan yulduzlara bakar mi

Hoca cirdi cameye topladi kaşuklari

Hoca sevabi içun kavuştur aşiklari (s. 11)

Dere akar aşaği siler taşun çirini

Sevmişim alacağum anasinin birini

Hemşin yaylarinun soğuk olur sulari

Ne cuzel horon oynar bu Hemşinun kizlari

Kurdum çali yukini eğildum kalkamadum

Bucun bi cuzel cordum utandum bakamadum

Pencereye perdeyim cuneş aldi rengumi

Olmadi bulamadum Çayeline dengumi

Karpuz çestum aleme kaşlar benzer kaleme

Ben seni kizli sevdum sen duyurdun aleme

Cel çikalum dağlara çestane toplamağa

Çestane bahanesi vuralum oynamağa

Çikardum inekleri hen oğune Kinali

Alişmiştur yaylaya durmaz cağurun mali

O çoyum yikilasun babamun evi kalsun

O da bana çok etti oni da eller alsun

Çestum kara daneyi etine bak etine

Beni babam veriyi cağur memleçetine

Koluna bilezuğun eşi olayim eşi

İşte beni babamdan yar ben senun olayim

Pecereden bak beni beğenursan al beni

Beğenmesan beğenma beğenenler var beni

Cel çikalum dağlara dağlar olsun evumuz

Her komardan bir yaprak olsun çeremitumuz

Karardi Karadeniz sardi dort yanumuzi

Bu kaybana sevdaluk alacak canumuzi

Karanfil demet oldi cel yarum yeter oldi

Bize da bu ayruluk elumden beter oldi

Uşak çikar ceketi corunsun omuzlarun

Mintan yapmadi sağa evdeçi domuzlarun

Cuneş vurdi eritti cunelinun karini

Kizla ne çok seveyi dar elbise ceymeği

Çiktun dağa oturdum mavi yelek dokudum

Sevdaluk okilina yedi sene okudum (s. 12)

Düğünler

Gelin kapıdan içeriye adım attığında kaynana,
bakır bir tas içindeki bir miktar bozuk para, fındık, pirinç, fasulye, mısır
gibi eşyayı gelinin başından aşağı döker. (s. 14)

Çayeli Halk Eğitim Müdürlüğünün tespitlerine
göre 1843-1909 yılları arasında yaşamış olan Salih Kâhya “Sale” lakabıyla anılmış,
okur-yazar olmamasına rağmen söylediği destan ve şiirlerle ismini günümüze
kadar ulaştırmıştır.

Salih Kahya, Çat yolunu takiben yaylaya
çıkmaktadır. Çat köyüne geldiğinde Kara Reşit’in mısır tarlasına insan
suretinde bir korkuluk astığını görür. Salih Kâhya’nın bu korkuluğa ait destanı:
 

Çat’ta bir pîr gördüm aleme ibret

Ömründe yememiş bir nan u nimet

Biraz bahsedeyim eyleyim himmet

Şu Kara Reşit’in ihtiyarından

 

Taşın üzerinde oynuyor dama

Şalvarında vardır kırk elli yama

Bir elinde martın birinde kama

Bekliyor tarlanın bir kenarında

 

Sedası yok, alem anı işide

Tırnağı yok arkasını kaşide

Kaffe-i malını vermiş Reşid’e

Kendisi el çekmiş cümle varından

 

Şu Kara Reşid’in şöhreti şanı

Adam yapar ama veremez canı

Yol üstüne kurmuş bir kahve hanı

Çaynıklar kaynıyor semaverinde (s. 16)

Mısır
ekimi

İklimin özelliği nedeniyle mısır zor
yetişmekte, hele başak verme zamanları yağmur ve fırtına dönemine, Ağustos
ayına rastladığı için kırılan, devrilen, yere yatan mısır ekininin başakları
olgunlaşmamakta, tane oluşturamamaktadır. Mısır tarımının en tehlikeli zamanı
budur. (s. 18)

Fındıklı

Nasihat

Dereden arazi alma sel götürür

Tepeden toprak alma yel götürür

İhtiyarlıkta kız alma el götürür

Karıya sır verme

Yakın yerden evlenme

Zulüm ile abad olma

Zenginliğe güvenme Allah’a yaslan

İkizdere

Cimil ve Kabahor yün çoraplarıyla ünlüdür. (s.
7)

Geleneksel köy evlerinde ahır olarak
kullanılan zemin katın üzerindeki kata “hanbağı” denir. Bu katta hayvan
yiyecekleri depolanır/saklanır. Bunun üzerindeki katta insanlar yaşar. Ahır ve
onun üzerindeki hanbağı, insanların yaşam alanı sıcak tutar. (s. 12)

Yemek

Çumur: Sıcak mısır ekmeği, tereyağı ve minci ile
yapılır. (s. 13)

Düğün

İlçemizde nişanlılık süresi oldukça kısadır
(bir hafta, bir ay).

Atma
Türkü

Bu olayı rivayet eden İsmail Tozkoparan’a
göre 1945 yılında 70 yaşlarında idi. Enes Dayı ile yarışan Meryem ise İkizdere
Gölyayla Köyünden Kavurmacı Zekeriyya’nın 30 yaşlarındaki dul kızı.
Bahattınpaşa Köyünde yapılan bir düğünde Meryem Hanım “Benimle yarışıp da beni
alt edenle evlenirim” diyerek şairlere meydan okumuştu. Nihayet Enes Dayı ile
Meryem Hanım arasında atışma başlamış ve saatlerce sürmüştü. Olaya şahitlik
eden İsmail Tozkoparan o tarihlerde on yaşlarında olduğunu söylemektedir.
Yarışma aşağıdaki türkülerle sona ermiş ve Meryem Hanım yenildiğini kabul
ederek yarışmadan çekilmiştir:

 

Meryem:       Al
beni Enes Dayı

Kaldım yollar üstüne

Enes Dayı:    Daha
ne duriyisun

                     Çık kolumun üstüne

 

Meryem:       Kaç
vazife görürsün

             
          Gelsen iştah üstüne

 

Enes Dayı:    İki
akşam üç yatsı

                     Beş de sabah üstüne (s.
20)

Kalkandere

Halk
Eğitim Bülteni

Yürek şişeye benzer

Kirildi mi yapılmaz

Dereye islanmişim

Yağmur bağa ne eder

Mahalli sözlük

Çeli: Kesilen mısır otunun geride kalan kısmı

Çirpi: Yarılması gereken ağaca yarılacağı
yeri işaret eden çizgi

Tomon: Yere çakılan bir kazık etrafına
dizilen mısır saplarından oluşan ot yığını

Sufan: Yeni çıkan filiz

Kukari: Ucu çengel gibi eğri uzun değnek

Manca: Torba

Panti: Hayvanların hemlendiği yer

Koti: Lahananın sap kısmı

Çiten: Hercel

Çikli: Simit

Yemekler

Pazariça: Fasulye, soğan, mısır unu,
tereyağı, içyağı, tuz ve biberle yapılır. Yağda kavrulmuş soğana pişmiş fasulye
eklenir. Un, içyağı ve diğer malzemeler eklenerek pişirilir.

Pazar

Pazar ilçesi MÖ. 64 yılında Atina adıyla
Romalı Pompeius tarafından kuruldu.

İsabella denen kokulu siyah üzüm ilçede
kızılağaçlara sarılarak yetişir.

İlgili Makaleler