Türk Edebiyatı

Halk Edebiyatında Hiciv/Taşlama Özellikleri, Şairleri, Hakkında Bilgi

Türk halk edebiya­tında hiciv örnekleri genellikle manzum­dur. “Taşlama” adını alan bu manzume­lerde nazım biçimi olarak daha çok koş­ma, bazan da semai kullanılır. Şiirlerinde bu türe ağırlıklı olarak yer verenlerin ba­şında Dertli, Seyrânı ve Ruhsatî gelmek­tedir. Halk şairleri, diğer halk edebiyatı ürünlerinde olduğu gibi taşlamada da sevgilinin vefasızlığından rüşvete, adam kayırmaktan cahilliğe ve yalancılığa ka­dar çeşitli olumsuzlukları dile getirirken gerçekçiliği ve samimiyeti ön planda tut­muşlar, kadıları, zalim memuriarı, zen­ginleri, softaları, hile yapan esnafı, dev­let ricalini hatta sadrazamı bile ağır bir dille hicvetmişlerdir.

Alevî şairleri, diğer halk şairlerinin işle­dikleri konular yanında özellikle münkir­leri, münafıkları, softaları ve ahlâkî düş­künlükleri, hatta kendi zümrelerini dahi hicvetmişlerdir. Bektaşî şairleri tarafın­dan yazılan nefeslerde de zaman zaman hicivlere yer verilmiştir (örnekler için bk. Gölpınarlı. s. 216, 218-220 vd.).

Halk edebiyatında önemli bir yeri olan atışma geleneği çok defa taşlama türü üzerine kurulmuştur. Saz şairleri atışma­larda, başta birbirlerinin beğenmedikleri davranışları olmak üzere toplumda gör­dükleri aksaklık ve yanlışlıkları hicveder­ler. Bu karşılaşmalarda âşıklar Önce saz­larına düzen verip birer “divan” ile mecli­si açar, daha sonra “tekellüm”, “bulma­ca” (muamma), “takılmaca” ve “taşlama” fasıllarına geçerler. Atışmalar daha çok soru-cevap ve tartışma şeklinde geçmek­le beraber yarışma süresince âşıklar bir­birlerinin açık taraflarını yakalamaya, yek­diğerini mat etmeye (bağlamaya) çalışır ve bunun sonucu olarak da birbirlerini, çok defa da fert ve toplum hayatında ge­nel ahlâk anlayışına ters düşen yönleri hicvetmeye yönelirler. Atışmalarda hic­vin dozu bazan yükselir. Ayrıca âşık hika­yecilerin fasıl esnasında okudukları par­çalar arasında yer alan destanlar da ge­nellikle taşlamadan oluşan mizahî man­zumelerdir.

Cumhuriyet döneminde saz şairlerinin hemen tamamında taşlama örneklerine rastlanmakla beraber bu alanda ön pla­na çıkan isim Abdürrahim Karakoç’tur. Abdülvahap Kocaman ve Şemsi Belli de bu dönemde taşlama türünde örnekler vermiş önemli isimlerdir.

Başta Nasreddin Hoca. İncili Çavuş ve Bektaşî fıkraları olmak üzere pek çok fık­rada bencil, hilekâr, rüşvetçi, hamiyetsiz. tamahkâr, kavgacı, zorba, geçimsiz, de­dikoducu, hırsız, dolandırıcı, haddini bil­mez, arsız âşık, gurur ve kibir sahibi tipler tenkit, alay, istihza ve özellikle hiciv ko­nusu olurlar. Fıkraların tezat bölümünde yer alan tartışma gülmenin yanında istih­zanın, hicvin ve hikmetli bir sözün ortaya çıkmasını da sağlar. Atasözlerinde de fert ve toplum hayatında görülen çeşitli ek­sik ve yanlışlıklar etkili bir biçimde hicve-dilmiştir.

Geleneksel Türk tiyatrosunda, özellik­le Karagöz ve orta oyununda toplumun genel anlayışına ters düşen tiplerin hicvedildiği görülmektedir. Karagöz, devlet otoritesine ve kanunlara saygılı olmakla beraber zorbalık, rüşvet, aç gözlülük gibi kusurları; ukalâlık, dalkavukluk, hasislik, kurnazlık, sahte kahramanlık, menfaat düşkünlüğü gibi olumsuz tavırları usta­ca hicvetmiştir. Karagöz’ün taşlamaların­dan padişahlar dışında hiç kimse kurtu­lamamış, onun sadrazamı bile yargılayıp Yedikule Zindanı’na kapatması devlet yet­kilileri tarafından da hoşgörüyle karşılan­mıştır (Enault, s. 367). Karagöz repertuvarında özellikle Mandıra, Çeşme. Kanlı Nİgâr ve Meyhane oyunlarında içtimaî hi­civ önemli bir yer tutar. Bahçe. Aptal Bek­çi, Hamam, Yalova Safası oyunlarında ise entrika karmaşık bir hal alır ve toplum vicdanını inciten olaylara karşı hiciv daha da keskinlesin Karagöz’deki bütün ten­kitlerin en önemli ortak yanının gülünç­leştirme olması Karagöz’ün bir yönüyle de hiciv oyunu olduğunu gösterir. Gele­neksel Türk tiyatrosu içinde önemli bir yeri olan orta oyununda da günlük haya­tın gülünçleştirilerek anlatıldığı, içtimaî ve siyasî bazı olayların hicvedildiği görül­mektedir.

Aynı türün diğer bir kolu olan meddah hikâyelerinde ise hiciv unsuru yok dene­cek kadar azdır. Kâşifî, meddahlarda bu­lunmaması gereken otuz özelliği sıralar­ken azarlayıcı olmak, uygunsuz sözler söylemek, alay etmek, müslüman karde­şinin dedikodusunu yapmak gibi husus­lara yer vermiş (Nutku, s. 57), meddahla­rın hikâye anlatma töresini sekiz madde halinde sıralarken de alaylı ve kırıcı söz­ler sarfetmemeleri gerektiği üzerinde durmuştur {a.g.e., s. 65). Bunun sonucu olarak meddahlar hicve gerek kalmadan daha çok taklit yoluyla mizaha yönelmiş­lerdir.

İlgili Makaleler