Halide Edip Adıvar.Türk edebiyatçı, siyasetçi, akademisyen, öğretmen. D. 1884 – Ö. 9 Ocak 1964. II. Abdülhamid’in döneminde sarayda görev yapmış olan Mehmet Edip Bey’in kızıdır. Üsküdar Amerikan Kız Koleji’nde okudu. Dil alimi Şükrü Efendi’den arapça, Rıza Tevfik (Bölükbaşı)’ten felsefe ve edebiyat dersleri aldı; 1901’de okulu bitirdi ve aynı yıl matematik öğretmeni Salih Zeki ile evlendi, bu evlilikten iki çocuğu oldu.
Ruyalar/halide-edip” 190″ 201″
1908’den itibaren Tanin gazetesinde çıkan yazıları İslami çevrelerde tepkiyle karşılandığı için 31 Mart Olayı üzerine Mısır’a kaçtı (1909), oradan da İngiltere’ye geçti. Ayaklanma bastırıldıktan bir süre sonra yurda döndü. Eşi Salih Zeki’nin, kendi üzerine ikinci bir evliliği yapmak istediği için eşinden ayrıldı (1910). Kız Öğretmen Okulu’nda (Dârülmuallimat) ve Kız Lisesi’nde öğretim metodu ve tarih öğretmenliği, vakıf kız okullarında müfettişlik yaptı. Türkçülük akımıyle ilgili faaliyetlere katıldı, Türk Ocakları’nda görev aldı. Balkan Savaşı’nda kadın yardımlaşma derneği Teali-i Nisvan’ın (kadınları yükseltme), yaralı erler için açtığı hastahanede çalıştı İttihat ve Terakki Fırkası’nın ileri gelenlerinden Cemal Paşa’nın IV. Ordu komutanı olarak bulunduğu Suriye’den yaptığı çağrı üzerine Suriye’ye gitti (1916); Beyrut Kız Lisesi ve Öğretmen Okulu’nun, Lübnan ve Şam’da iki yatılı okulun açılmasında rol aldı. 1917’de Dr. Abdülhak Adnan (Adıvar) ile evlendi.
1918-1919 yıllarında İstanbul Üniversitesi’nde batı edebiyatı okuttu. Bir dönem Amerikan mandacılığını çıkar yol sayan siyasal görüşü savunan 4 Aralık 1918’de Wilson İlkeleri Cemiyeti’nin kuruculuk ve idareciliğini yaptı. 15 mayıs 1919’da İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali üzerine İstanbul’da düzenlenen Fatih (19 Mayıs 1919), Kadıköy (22 mayıs 1919) ve özellikle 200 000 kişinin katıldığı Sultanahmet (23 mayıs 1919) mitinglerinde Türkiye’nin hak ve istiklâlini, bağımsızlığını savunan heyecanlı ve etkileyici konuşmalar yaptı.
Ruyalar/halide-edip
İstanbul’un işgali üzerine eşiyle birlikte Kurtuluş Savaşı’na katılmak üzere Ankara’ya gitti. İstanbul’u işgal eden İngilizlerin hakkında idam kararı çıkardığı ilk kişiler arasında onun da adı geçiyordu. Onbaşı, daha sonra çavuş ve başçavuş rütbeleriyle orduda görev aldı. Yunanlılar’ın savaş sırasında Batı Anadolu’da yaptığı zulümleri inceleyen Tetkiki Mezalim Kurulu’nda görev aldı. Cumhuriyet’in ilânından sonra Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurucularından olan eşi Dr. Adnan Bey’le birlikte Cumhuriyet Halk Fırkası’nın politikasına ve devrim hareketlerine cephe aldı. 1926’da tedavi için eşiyle birlikte gittiği Viyana’dan Karlsbad’a geçti, daha sonra İngiltere’ye yerleşti. Doğu Dilleri Okulu’nda Türkçe okutan Adnan Adıvar ile birlikte Paris’te yaşadı. İngiltere’de Cambridge, Oxford, Fransa’da Sorbosnne üniversitelerinde türk edebiyatı ve kültürüyle ilgili dersler verdi, A.B.D.’de «yakın-doğu düşünce ve sanatı» konulu konuşmalar yaptı. Misafir profesör olarak Colombia Üniversitesi’nde çağdaş türk düşünce ve edebiyatı derslerini okuttu. 1930-1931). Mohandas Gandi tarafından Hindistan’a çağrıldı. 1935’ten başlayarak Delhi İslâm Üniversitesi’nde çalıştı. Çeşitli Hint üniversitelerinde İslâm üniversitelerinde konferanslar verdi. Atatürk öldükten 1939’a kadar dış ülkelerde yaşadı. 1939’da İstanbul’a dönen Adıvar 1940’ta İstanbul Üniversitesi’nde İngiliz Filolojisi Kürsüsü başkanı oldu, 1950’de Demokrat Parti listesinden bağımsız milletvekili seçildi. 1954’te istifa ederek evine çekilmiş ve 1964’te ölmüştür.
Edebiyatla ilgili ilk çalışmaları, 1908’de Tanin gazetesinin edebiyata ayrılan bölümünde «Halide Salih» imzasıyle yayımlandı. 1910 yılından itibaren birbirini izleyen romanları ile daha geniş ün kazandı: Seviye Talip , Raik’in Annesi , özellikle de Handan gibi ilk eserleri sevgi ve tutkuları, kadın psikolojisini, idealleşmiş kadın kahramanlar çevresinde ilgi çekici gözlemlere dayanarak işliyordu. Bu eserlerinde II.Abdülhamid’in baskı yönetimine karşı hürriyet düşüncesini benimseyen, meşrutiyet yönetiminin gerçekleşmesine çalışan kahramanlar da yer alıyordu. Fakat yazar, asıl Türkçülük akımının gelişimi sırasında sosyal olayları işlemeğe yöneldi: Yeni Turan adlı romanında Türkçülük akımının ilkelerine dayanacak yeni bir kültürü ve yönetim düzenini canlandırdı (1913).
Kurtuluş Savaşı’na katılışından önceki dönemde, sosyal çalışmalara ve eğitim-öğretim alanına yöneldiği yıllarda, kadın haklarıyle ilgili yazılar (Büyük Mecmua, 1919) kaleme aldı. Kurtuluş Savaşı’nda orduda aldığı görev, Tetkiki Mezalim Kurulu’ndaki çalışmaları, Anadolu’da halkın yaşayışına yönelmiş gözlemleriyle birleşerek Ateşten Gömlek ,Vurun Kahpeye gibi eserlerin doğmasına imkân verdi. Bu eserlerinde savaş acılarını, işgal altındaki kasabaları, işgalcilerin giriştiği kıyımları, halkın direnişini, mitingleri, ateş altındaki savaşçıları, savaş yaralılarının bakıldığı hastahanelerin ürpertici görünümünü, Kurtuluş Savaşı’na karşı ayaklanmaları, çeşitli zorlukları anlattı; gönüllü savaşçıların, “gericiler”in ve işbirlikçilerin portrelerini ustalıkla çizdi. Kalp Ağrısı ve onun devamı olan Zeyno’nun Oğlu‘nda, Güneydoğu Anadolu’yu ve bu bölgenin insanlarını konu edindi. Savaştan sonra Atatürk Devrimleri’nin gerçekleştiği dönemde Devrim’in yöntemine ve ilkelerine aykırı görüşler savunan Halide Edip Adıvar, 1928’de Londra’da The Turkish Ordeal (Türkün Ateşle İmtihanı) adıyla yayımladığı İngilizce anılarında, Kurtuluş Savaşı ve özellikle Atatürk’e karşı düşünceler ileri sürdü. Londra’da 1935’te The Clown and His Daughter (Soytarı ile Kızı) adiyle İngilizce olarak yayımlanan romanının bir yıl sonra Türkçesi, Sinekli Bakkal adiyle çıktı. Bu eseri, 1942’de Cumhuriyet Halk Partisi Roman Ödülü’nü kazanarak, Türk alfabesinin benimsenmesinden ödülün verildiği tarihe kadar geçen sürenin en iyi romanı sayıldı. Türk edebiyat tarihinin en çok basılan eserleri arasında yer alan Sinekli Bakkal, II. Abdülhamit devri Türkiye’sinin toplumsal durumunu yansıtan bir töre romanıdır. İstanbul’daki Sinekli Bakkal Sokağı’nın zaptiye nazırından mahalle bakkalına kadar çeşitli kesimlerden gelen insanlarını, II. Meşrutiyet’ten önceki yılların siyasal olaylarını, Jöntürkler’in özgürlük mücadelesini canlandıran bu romanda yazar, Doğu ile Batı arasında seçimini yapmış, doğu mistisizmine ve gelenekçiliğe yönelen bir dünya görüşünü benimsemiştir.
Adıvar’ın ilk eserlerinde Türk okuruna sunduğu bir yenilik yarattığı bu kadın tasavvurudur. Bu tasvir toplumda birbirine karşıt olarak algılanan değerleri uzlaştırdığı için önemliydi. Osmanlı-İslam geleneklerine göre ev kadını olarak yetiştirilmiş basit ve cahil kadın, o dönemin aydın kesiminin gözünde geri kalmış bir uygarlığın simgesi gibiydi. Öte yandan Batılılaşmış “asri” kadın da köklerinden kopmuş, değerlerini şaşırmış, namus anlayışı kuşku uyandıran bir kadındı. Adıvar’ın kahramanları işte bu çelişkiyi kendilerinde uzlaştırmakla bir özleme cevap veriyorlardı. Çünkü bunlar hem Batılılaşmış hem de milli değerlerine bağlı kalmış, hem serbest hem de namus ilk konusunda çok titiz, ahlakı sağlam kadınlardı. Gerektiğinde bir erkek gibi spor yapan, ata binen bu kadınlar üstelik dişiliklerini de korumayı başarmışlardı.
Yazarın toplumsal öğretiler karşısındaki tutumunu dile getiren eserleri arasında Tatarcık (1939) ile Sonsuz Panayır (1946) başta gelir. Bu eserlerden birincisinde II. Dünya Savaşı’ndan kısa bir süre önce İstanbul boğazında Poyrazköy’de kamp kuran üniversiteli öğrencilerle köy halkının serüveni çerçevesi içinde Batılılaşma hareketi, kapitalist ve marksist öğretiler ele alınır. Halide Edip’e göre, bir devrim hareketinin başarıya ulaşma imkanı, geleneğe dayanması, halktan kopmaması, manevî değerlere bağlı kalmasıyle orantılıdır. Sonsuz Panayır ise, II. Dünya Savaşı İstanbulu’nda fakir memur aileleriyle kıyaslanan varlıklı züppelere, savaş zenginlerine ve basın çevrelerine yönelmiş toplumsal bir yergidir.
Millî Edebiyat akımı çerçevesinde milliyetçilik, gerçekçilik, sade dil anlayışlarına bağlı kalan Halide Edip Adıvar, romanlarında da politika alanındaki gelenekçiliğini sürdürdü; ağırlığı ancak savunduğu görüşlere verdiği için, düzanlatım yoluna saplandığı gibi Türkçeyi kullanırken birtakım beceriksizliklere düşmekten de kurtulamadı. Halide Edip, dil devriminin 1945’ten sonraki gelişmesine cephe almış, 1950’de milletvekilliği sırasında Anayasa dilinin 1924 Anayasası diline çevrilmesinde etkili olmuştu.
İlk eserlerinde Batı edebiyatının etkisi altındadır ve aşk konularını çok sık işlemektedir. Sonraki eserlerinde daha gerçekçi konular üzerinde durmuştur. Balkan Savaşından sonra yazdığı eserlerde Türkçülük ve milliyetçilik akımlarının izleri görülür. Eserlerinde kadın psikolojisini çok başarılı şekilde tahlil eder. Onun eserlerinde kadın kahramanların önemli bir yeri vardır.
Eserleri
Roman
- Heyula, 1909
- Raik’ın Annesi, 1909
- Seviye Talip, 1910
- Handan, 1912
- Yeni Turan, 1912
- Son Eseri, 1913
- Mev’ud Hüküm, 1918
- Ateşten Gömlek, 1923
- Vurun Kahpeye, 1923
- Kalb Ağrısı, 1924
- Sinekli Zeyno’nun Oğlu, 1928
- Sinekli Bakkal, 1936
- Yolpalas Bakkal Cinayeti, 1937
- Tatarcık, 1939
- Sonsuz Panayır, 1946
- Döner Ayna, 1954
- Akile Hanım Sokağı, 1958
- Kerim Ustanın Oğlu, 1958
- Sevda Sokağı Komedyası 1959; Çaresaz, 1961
- Hayat Parçaları, 1963
Öykü
- Harap Mabetler, 1911
- Dağa Çıkan Kurt, 1922
- İzmir’den.Bursa’ya 1922,
- Kubbede Kalan Hoş Seda, 1974
Oyun
- Kenan Çobanları, 1916,
- Maske ve Ruh, 1945
Hatırat
- Türkün Ateşle intikamı, 1962
- Mor Salkımlı Ev, 1963.
Diğer
Talim ve Terbiye, 1911; Turkey Faces West, 19İ0;Conflictof East and West in Turkey, 1935; Inside India, 1937; Türkiye’de Şark-Garp ve Amerikan Tesisleri, 1955; İngiliz Edebiyat Tarihi, 3 cilt, 1940-1949; Doktor Abdülhak Adnan Adıvar, 1956.