HAKİMİYET
HAKİMİYET
Hakimiyet (egemenlik)
hüküm koyma, hüküm verme yetkisi, yüksek egemenlik (sovereignty) anlamlarına
gelir. Hakimiyeti hukukçular ve siyaset bilimcileri genel olarak şu
şekillerde tanımlarlar:
J.Bodin’e göre
hakimiyet, yurttaşlar ve uyruklar üstünde yasayla kısıtlanmamış en yüksek
iktidardır. J. J.Rousseau’ya göre genel iradenin uygulanması, İbn Haldun’a
göre de sahibinin gücü üstünde bir gücün bulunmaması anlamındadır.
Çağdaş hukukçular ise
-ufak tefek farklılıklar bir yana bırakılacak olursa- hakimiyeti şöyle tarif
etmeye çalışırlar: Belirli bir ülke ve o ülkede oturan gerçek ve tüzel kişiler
üzerinde kullanılan ve devlet kişiliğine bağlı olan, ondan ayrılmayan aslî, en
yüksek hukukî iktidar veya kudrettir. Ya da kısaca;” aslî ve en yüksek
kumanda ehliyet ve yetkisi” şeklinde tanımlanabilir.
Mevdudî ise hakimiyeti
şöyle tanımlamaktadır: “Siyaset biliminde bu terim; en yüksek iktidar ve
mutlak iktidar anlamında kullanılır. Herhangi bir kimse, ya da topluluğun
hakimiyeti elinde tutmasından maksat şudur: Onun her hükmü kanun mahiyetini
taşır ve kanun olur. Böyle bir kimse, ülkesinde yaşayan fertlerin üzerinde
hükümlerini yürütür ve sınırsız tercih ve yetkilerin sahibi olur. İdare edilenler
de böyle bir kimseye kayıtsız, şartsız itaat etmeye mecburdurlar. Onun yetki ve
tercihlerini kendi iradesi altındaki hiçbir şey sınırlandıramaz ve kısamaz.
Fertlere verilmiş bulunan herhangi bir hak var ise, bu hak da ancak onun
tarafından verilmiş olur… Diğer taraftan hakimiyeti elinde bulundurması
sebebiyle herhangi bir kanun bağlamadığı için, böyle birisi tam anlamıyla
kadir-i mutlaktır…” Mevdu-‘ye göre “bundan daha az kudret ve imkana
“hakimiyet” denemez. Ancak böyle bir “hakimiyet” bugün
artık farazi bir kavram haline gelmiştir. Alam o kadar daralmıştır ki, hakiki
bir hakimiyet, yahut da siyaset biliminde kullanılan terim anlamıyla
“siyasi hakimiyet” (polîtical sovereignty) dahi kalmamıştır.”
Hakimiyetin nasıl
yorumlandığına ve genel çerçevesine bu şekilde kısaca değindikten sonra
İslam’ın ya da Kur’an’ın bu
konuyu genel
çizgileriyle nasıl çerçevelediğine bakalım:
1- Kur’an ‘a Göre Hakimiyet Türleri:
Kur’an’da Allah’ın
hükümleri dışında kalan hükümlerin, heva, tağut, dalalet vb. hükümleri diye
adlandırılmaları, İslami olmayan hükümler arasındaki mahiyet farkından
kaynaklanmamakta, aksine İslami olmayan hükümlerin, cahili olmanın yanında diğer
olumsuz nitelikleri de kaçı-nılmazolaraktaşıdıklarımortayakoymak-tadır. Buna
göre, İslam’a uygun yapılanmış, her türlü değer yargısı İslam’a göre
şekillenmiş olan toplumun hükm’ü İsla-mî, böyle olmayan toplumunki de cahilidir.
Hakimiyet konusu salt
teorik bir konu olmayıp pratik ve hukuki birtakım sonuçları olmayan bir
yorumdan ibaret değildir. Bu konu doğrudan doğruya Allah’ın hükümlerine iman
ve bu hükümlere aykırı hiçbir hükmü kabul etmemek şeklinde bir uygulama ile
böylesini kabul etmeyenlere karşı hukuki bir takım uygulamaları beraberinde
getiren bir anlayıştır
.
2-İslam’ın Hakimiyet Yorumu
:
İslam’a göre mutlak ve
sınırlandırılamaz hakimiyet yalnızca Allah’ındır. Bu konuda bütün müsİümanlar
arasında tam bir fikir birliği vardır. Hiçbir kimsenin Allah İle birlikte
hüküm koyması sözkonusu değildir. O hükmüne hiçbir kimseyi asla ortak etmez.
İslam’da hakkın ölçüsü
ve yegane hak, Allah’ın kitabı ve Rasulün Sünneti olduğundan, herkesin bu
hükümleri kabul etmesi gerekir. Kim kendiliğinden birtakım «Özler ortaya koyar
ve kendi anlayışına gö-
re birtakım kurallar
ortaya atarsa ve bunu kendi anlayışı, hatta (Kur’an ve Sünnet’i) yorumlayışı
sonucunda ileri sürerse, ümmetin ona uyması ve anlaşmazlıklarında onun hükmüne
başvurması gerekmez. Ta ki, bu söylenenler Rasulün getirdikleriyle sınanıncaya
kadar. Eğer Rasulün getirdikleri ile çatışmaz ve uygun düşer ve doğrulukları
belgelenirse, o zaman kabul; Rasulün getirdiklerine aykırı olursa, o zaman da
reddedilmesi gerekir. Kısacası Allah ve Rasulü bir iş hakkında hüküm vermiş
ise, hiçbir mümin için artık o konuda bunun dışında bir tercih yetkisi yoktur.
İslam’ın hakimiyet yorumunu daha iyi anlayabilmek; diğer taraftan Allah’ın
beşer üzerindeki hakimiyetinin gerekçelerini kavrayabilmek için “Allah’ın
hakimiye-ti”nin çeşitli yönlerine dikkat etmemiz gerekecektir:
a) Allah’ın Kozmik Hakimiyeti
: Allah, bu kainatın
biricik yaratıcısıdır.
Gördüğümüz
göremediğimiz, bildiğimiz bilemediğimiz her şeyin mutlak yaratıcısı O’dur.
O’ndan başka yaratıcı yoktur. Kainatın kanunlarına, varlık alemindeki bu
düzenin işleyişine O’ndan başka hiçbir kimsemüdahaledebulunamaz;O’nun iradesine
aykırı hiçbir şey gerçekleştirilemez.
b) Uhrevi Hakimiyet:
Bütün olay, nimet ve
cezalarıyla ahiret hayatı da Allah’ın mutlak hakimiyeti içerisindedir. Kur’an
Allah’ın ahirette tecelli edecek olan mutlak hakimiyetine dair sayılmayacak
kadar çok buyruk içermektedir.
c) Genel Olarak Değer Yargılarında Hakimiyet:
İnsan iyiliği ister,
kötülükten uzak kalmaya çalışır. Bu tavır ise, onun sahip olduğu, ya da
benimsediği değer yargılarının bir sonucudur. Kur’an bir bakıma baştan sona
değer yargılarına ve bunlara karşı takınılan tavırların ve bu tavırların
sonuçlarına dair açıklamaların yer aldığı ilahi mesajdır.
d) Kanuni Hakimiyet:
Allah bütün kapsamı ve
boyutlarıyla hakimiyetin yalnızca kendisinin olduğunu bildirmektedir.
“Hüküm” kapsamına kanuni, ya da hukuki (şer’î) hakimiyetin de
girdiği şüphesizdir. Diğer taraftan Allah’ın hakimiyetini kabul etmek ile
yalnızca Ona ibadet etmek ve dosdoğru din üzere bulunmak arasındaki ilişki de
kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Nitekim başka
ayetlerde, Allah’ın İzin vermediği yasamalarda bulunmak şirk ve bu şekilde
yasama yapanların bu yetkilerini kabul edip karşı çıkmamak da onları Allah’a
ortak kabul etmek olarak vurgulandığını görmekteyiz. (Şura, 21). Allah’a ve
Rasulüne iman etmek iddiası ile birlikte; “Allah’ın karşısına dikilen,
ayaklanan, onun emirlerine zıt yeni hükümler icad eden her varhk, Allah’tan
başka itaat edilmesi istenen herhangi bir şey, ister bilerek, isteyerek
uysunlar, isterse zorla, tehditle boyun eğsinler, her iki halde bu uyulan
itaat edilendir. Bu nesnenin insan, şeytan, put, yahut da bunlardan başka herhangi
bir şey olmasının önemi yoktur.” Kısacası, anlaşmazlık konularını
Allah’ın ve Rasulünün hükümlerine havale etmedikçe ve bu hükümlere razı olup
tam bir teslimiyetle uyulmadıkça imanın varlığından söz edilemez.
Hz. Peygamberin hüküm
vermek yetkisi ile ulu’1-emr ile müctehidlerin çıkardıkları Allah’ınhükümleri
çerçevesi içerisindeki ilmi içtihadlarının, esasen Allah tarafın-dan tanınmış
ve sınırları tayin edilmiş olduğundan, bağımsız bir yasama olarak kabul
edilemeyeceğini ve Allah ile birlikte ve O’nun hükmüne eşdeğerde hüküm
koymakyetkisine sahip olmadıklarını ayrıca belirtmeye gerek yoktur. Onların bu
yetkileri, sınırları ile birlikte yine O’nun tarafından tayin ve tesbit
edildiğinden, O’nun kanuni hakimiyeti yine mutlaktır ve ortaksızdır.
d) Siyasal Hakimiyet:
Kanuni hakimiyete
siyasal alanda yürürlük kazandırmak ve onun geçerliliğini sağlamak olarak
nitelendirebileceğimiz “siyasal hakimiyet”İ elinde bulunduran makama
“hilafet” denilmektedir. İlk insan -ve dolayısıyla onun soyundan
gelecek olanlar- yeryüzünde halife olarak yaratılmıştır. Halifelik;
başkasının yerine onun adına görev yapmak veya tasarruflarda bulunmak
demektir. Halife ise, başkası tarafından kendi adına iş görmek üzere görevlendirilen
kişiye denir. İşte bu anlamda bütün insanlar Allah’ın tayin ettiği halifelerdir.
Allah’ın hükümlerinin uygulanmamasının belirli bir yapılanmayı gerektireceği
ise açıktır. İşte bu yolla Allah’ın hükümleri yürürlük kazanır ve siyasal hakimiyeti
uygulama alanı bulur.
4- Hakimiyetin Allah ‘ta Olması:
Hakimiyet Allah’ın
olmayınca, hükümlerde adalet ve değer yargılarında isabet olmayacağı, yani
“sırat-ı müstakim” üzere gitmeye imkan bulunmayacağı gibi, insanlığın
şeref ve haysiyetine yakışmayan, insanı alçaltan birçok durum da sözkonusu
olacaktır. Bunların bazısına ayet-i kerimelerin ışığında işaret edelim:
a) Hakimiyet
Allah’ın olmayınca, egemenler ilahlık ve rablık konumunda, egemenlik
altındabulunanlar ise kulluk konumunda olurlar. Hıristiyan ve yahudi din adamları
tarafından Allah’ın dininin değiştirilerek, Onun hükümlerine aykırı hüküm
konulmasının kabul edilmesini Kur’an-ı Kerim, onları “Rab olarak”
tanımak olarak nitelendirirken (Tevbe, 31); Hz. Peygamber(s.)de bunun, din
adamlarının Allah’ın hükümlerine aykırı olarak helal ve haram kılmalarının
kabul edilmesi suretiyle ortaya çıktığını belirtmiştir.
b) Allah adına hükmetmeyenler; egemenlikleri
altındakiler! çeşitli gruplarabö-ler; onları zaafa düşürür; yeryüzünde fesat
çıkartır ve bozgunculuk yaparlar.
c) Cahili
hükümlerle hükmeden kimseler, egemenlikleri altında bulunan kimselerin
olayları sağlıklı bir şekilde değerlendirmelerine imkan bırakmayacak şartlar
oluştururlar; gerçekleştirdikleri kültür yapısı ve eğitim ortamı ile insanları
sağlam ve gerçekçi yargılarda bulunma İmkanından yoksun bırakırlar.
d) Allah’ın
hakimiyetini, dolayısıyla ilah-lık ve rablığını reddedenler;
egemenlikle-rinikaybetmek korkusuyla gerçeklerin anlaşılmaması, ilahlıklarının
sahteliğinin ortaya çıkmaması için özellikle çaba harcarlar (Kasas, 28-
5- Allah’ın Hakimiyetini Kabul Etmemek:
irade sahibi ve tercih
yetkisine sahip olan in san, kainatın da Allah’ın hükmüne boyun eğmekte
olduğunu görmektedir. Bu kainat içerisinde böyle bir yetki yalnızca insan için
sözkonusudur. İnsan, diğer yaratıklardan ayrı olarak Allah’ın değer yargılan ile
hukuki ve siyasal alandaki hakimiyetini kabul etmekle de yükümlüdür.
Mü’minler aralarındaki anlaşmazlıkları Allah’ın ve Rasulünün hükmüne
başvurarak çözüme ulaştırmak yüküm-
lülüğünde oldukları
gibi; onların hükmüne tam bir teslimiyetle boyun eğmek zorundadırlar da.
Allah’ın hükmünü kabul etmemek, onun hükmü île hükmetmemek ise insanı iman
dairesinin dışına çıkarır; kafir, zalim ve fasık yapar.
M.BeşirERYARSOY Bk.
Hilafet; Siyaset Bitimi.