İslam Tarihi

Hacı Bayram Veli Külliyesi Tarihçesi, Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Hacı Bayrâm-ı Velî (ö. 833/1430)  tarafından Ankara’da kurulan külliye.  

Ankara’nın en muteber ziyaretgâhı olan Hacı Bayrâm-ı Velî’nin türbesini de bün­yesinde barındıran bu tarikat külliyesi, zaman içinde çeşitli onarımlar geçirip ek binalarla donatılan yapı topluluğu tarika­tın âsitânesi ve pîr makamı olarak varlı­ğını sürdürmüştür. Âsitânenin meşihatı Hacı Bayrâm-ı Velî’nin neslinden gelen postnişinlerin tasarrufunda bulunmuştur. Külliyenin vakıfları ve iradı padişahlar, ha­nedan mensupları ve devlet ricali tara­fından yapılan ilâvelerle arttırılmış, Os­manlı Devleti’ndeki emsali içinde en ge­niş kapsamlı olan vakıflar arasına katıl­mıştır.

Külliyenin bünyesinde yer alan Roma dönemine ait Augustus Tapınağı’nın (Augusteum) Bizans çağında kiliseye. Türk döneminde Akmedrese adıyla eğitim ya­pısına dönüştürüldüğü bilinmektedir. 1554 yılının Mart ayında Ankara’yı ziya­ret eden Hans Dernschvvam tapınağın içinde on hücre bulunduğunu kaydet­mektedir. 1832 dolaylarında yapıyı gör­müş olan Charles Texier’nin seyahatna­mesinde yer alan gravürde tapınağın bir­takım binalarla kuşatıldığı, girişin iki ya­nında yükselen sofalarda da Osmanlı dö­nemine ait mezar taşlarının bulunduğu dikkati çekmektedir. XX. yüzyıl başlarına ait fotoğraflarda yapının içinde de bazı mezarların mevcut olduğu görülür. Bu tapınak. Hacı Bayrâm-ı Velî’nin hemen yanı başında kurduğu tekkenin hazîre-siyle kuşatılmış ve tesisin bir parçası ha­line gelerek günümüze kadar kısmen de olsa korunabilmistir.

Külliyenin merkezini teşkil eden ve ay­nı zamanda tekkenin tevhidhânesi olarak kullanılan caminin kaynakların çoğunda 831 “de (1427-28), bazılarında ise 828’de (1425) inşa ettirildiği ileri sürülmektedir. Ancak binanın zemini altındaki halvethâ-nelerin, caminin inşasından önce 1393 dolaylarında Ankara’ya dönerek irşad faaliyetine başlayan Hacı Bayrâm-ı Velî ile ilk dervişleri tarafından kullanılmış olma­sı kuvvetle muhtemeldir. Bu durum, ay­nı yerde bugünkü camiye göre daha ufak boyutlu bir mescid-tevhidhânenin bulun­ması gerektiğini düşündürmektedir. Kül­liyenin özünü teşkil eden tekkenin kuru­luşu da Hacı Bayrâm-ı Velî’nin Ankara’ya dönüşü ve “neşr-i tarîk”a başlaması ile bağlantılı olmalıdır. Altında halvethâne-lerin bulunduğu bir mescid-tevhidhâne İle bunun çevresinde zaviye ölçeğinde mütevazi bir tekkeyi oluşturan birtakım birimlerin Hacı Bayrâm-ı Velî tarafından XV. yüzyılın ilk çeyreği içinde yaptırılmış olduğu kabul edilebilir. Daha sonra aynı yüzyılın ikinci çeyreğinin başlarında inşa edilen bugünkü cami ile birlikte, bu dö­nemde Hacı Bayrâm-ı Velî’nin çevresinde oluşan kalabalık mürid topluluğunu he­saba katarak geniş kapsamlı bir tarikat merkezinin mimari programında yer al­ması gereken derviş hücreleri, selâmlık, mutfak-kiler-taamhâne birimleri, misafir­hane, harem, hamam gibi diğer yapıla­rın da tasarlanmış olduğu söylenebilir.

Hacı Bayrâm-ı Velînin vefatından son­ra kabrinin üzerine bir türbe inşa edilmiş, zaman içinde türbe ile caminin doğu yö­nünde Augustus Tapınağı’nın içinde ve çevresinde, bir de külliyenin kuzeybatı yö­nünde iki hazîre teşekkül etmiştir. Tür­benin kıble yönünde yer alan ve en azın­dan Osmanlı döneminin sonlarında mu-vakkithâne görevini ifa ettiği bilinen ya­pının hangi tarihte, kimin tarafından ve ne amaçla inşa ettirildiği tam olarak belli değildir. Söz konusu yapı günümüzde Hacı Bayram Camii’ni Yaşatma Derneği olarak kullanılmaktadır. Külliyenin bün­yesinde yer alan medresenin de kuruluş tarihi bilinmemektedir. Bu tesis, bir za­manlar Augustus Tapınağı’nın içinde fa­aliyet gösteren Akmedrese’nin devamı olmalıdır.

Hacı Bayrâm-ı Velî Külliyesi’nin kurulu­şundan Cumhuriyet dönemine kadar ge-Çirmiş olduğu değişimler ve onarımlar he­nüz bütünüyle aydınlatılmamıştır. An­cak mevcut kitabelerden, birtakım mi­mari ve süsleme özelliklerinden, ayrıca kaynaklardan bazı bilgiler elde edilebil­mektedir. Evliya Çelebi caminin Mimar Sinan’ın eseri olduğunu söylemekte, aynı iddia Ch. Texier tarafından tekrar edilmek­tedir. Ernest Mamboury ile M. Orhan Bayrak ise yapının XVI. yüzyılda Sinan ta­rafından onarıldığını ileri sürmekte, Mam­boury minarede gözlenen zarif oranları da ona mal etmektedir. Ancak caminin Mimar Sinan tarafından tasarlanmış ya da XVI. yüzyılda yenilenmiş olması imkân­sızdır. Çünkü hemen bütünüyle tuğladan inşa edilen cami Ankara’ya has mahallî bir mimari geleneğe bağlanmaktadır. Ay­rıca tasarımının ana hatları XV. yüzyılın ikinci çeyreğinin başlarında, yani Sinan’ın doğumundan en az elli yıl Önce, mihrapla minber ve kalem işi bezemeleri ise XVIII. yüzyıl başlarında şekillenmiştir. Bu arada Ankara’da Mimar Sinan’ın günümüze ulaşmış tek eseri olan ve döneminin kla­sik üslûbunu yansıtan 973 (1565-66) ta­rihli Cenâbî Ahmed Paşa Camii ile Hacı Bayrâm-ı Velî Camii arasında hiçbir ben­zerlik bulmak mümkün değildir. Mimar Sinan’ın eserlerinin dökümünü veren tez­kirelerde Hacı Bayrâm-ı Velî Camii’nin adı geçmediği gibi bu iddiayı destekleyen hiçbir belge de bulunmamaktadır. Diğer taraftan Ankara’nın Türk dönemine ait bütün kitabelerini derlemiş olan Müba­rek Galib’in kısmen okunabilen metnini verdiği Arapça bir kitabede, yalnızca mi­narenin Muhammed b. Ebû Bekir el-Hemedânî adında bir mimar tarafından ye­nilendiği belirtilmekte, ancak bu yenilen­menin tarihi tesbit edilememektedir. Ki­tabenin tarihsiz olması ya da tarih ibare­sinin okunamamış olması söz konusudur. Günümüzde nerede bulunduğu bilinme­yen bu kitabe Mamboury, Akok ve Bay­rak gibi bazı müelliflerce yanlış yorumlan­mış, bütün caminin tasarımı kitabede adı geçen mimara mal edilmiştir. Cami kitle­sinden tamamen bağımsız olarak türbe­nin güneydoğu köşesinde yükselen mi­narenin, camiden kısa bir süre sonra in­şa edilmiş olan türbeden bile daha sonra yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Bu arada Ek­rem Hakkı Ayverdi’nin işaret ettiği gibi söz konusu minarenin sadece selâtin camilerinin minarelerine has bir ayrıcalık olan iki şerefe ile donatılmış olması dik­kat çekicidir. Bu husus. Osmanlılar’ın Hacı Bayrâm-ı Velî’ye duydukları büyük saygı ile açıklanabileceği gibi minarenin bizzat bir padişah tarafından ilâve ettirilmiş ol­ması İhtimalini de hatıra getirmektedir.

Caminin geçirmiş olduğu iki önemli ona­rımdan ilki III. Ahmed döneminde, tek­kenin o tarihteki postnişini Şeyh Meh-med Baba tarafından 1126 (1714) yılın­da gerçekleştirilmiştir. Harimin batı yö­nünde çıkıntı yapan fevkani mahfilin kıb­le cephesindeki iki kitabe tarafından bel­gelenen bu onarımın oldukça geniş kap­samlı tutulduğu söylenebilir. Bu sırada harimin kuzeyindeki fevkanî mahfilin ke­merler üzerinde batıya doğru genişletil-diği, ayrıca mihrabın, minberin ve harim-deki süslemenin de yenilendiği anlaşıl­maktadır. Külliyenin tarihçesiyle ilgili kay­nakların bir kısmında caminin III. Musta­fa devrinde de (1757-1774) bir onarım ge­çirdiği ileri sürülmektedir. Ancak bu hu­sus ne belgeler ne de yapının mimari ve süsleme özellikleriyle kanıtlanabilmiştir. İkinci onanm ise 1940-1941 yıllarında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından ve mi­mar Alâeddin Bey eliyle gerçekleştiril­miştir. Bu onarımda yapının planı ve üst yapısı büyük ölçüde korunmuş, ancak son cemaat yerinde ve batı cephesinde deği­şiklikler meydana gelmiş, ayrıca cephe­lerdeki doku ve ayrıntılar aslına sadık ka­lınmaksızın yenilenmiştir. Daha sonra 1960’larda vuku bulan diğer bir onarım­da da caminin giriş (kuzey) cephesinde yapının mimari kimliğine ters düşen ol­dukça bilinçsiz değişiklikler yapılmıştır.

Külliyenin diğer binalarının geçirmiş ol­duğu onarım ve değişimlere ilişkin şu tes-bitler yapılabilmektedir: Texier’nin seya­hatnamesinde yer alan bir gravürde, ca­minin batı yönünde tekke müştemilâtı­na ait yapının tepe pencerelerinde, aynı yöndeki fevkanî mahfil çıkmasını taşıyan kaş kemerlerin benzerlerinin kullanıldığı dikkati çekmekte, bu husus binanın 1126 (1714) onarımı sırasında inşa edilmiş ola­bileceğini düşündürmektedir. Diğer ta­raftan bugün mevcut olmayan cümle ka­pısının özellikleri 11. Mahmud döneminin (1808-1839) sonlarında veya Abdülmecid döneminin başlarında yenilendiğini gös­terir. Tekke şeyhlerinin ikamet ettiği, halk arasında “şıh konağı” olarak anılan harem binasını en son III. Mehmed Tayyib Baba XX. yüzyılın başlarında yeniden inşa ettirmiş, ayrıca annesi Nezihe Hanım için bir çeşme yaptırmıştır.

Türbenin bünyesinde, asıl türbenin batı yönünde yer alan çatı ile örtülü bölümde küçük bir kütüphanenin teşekkül ettiği bilinmektedir. Tekkelerin kapatıldığı 1925 yılını takip eden dönemde caminin batı­sındaki tekke birimlerinden harem bina­sı, cümle kapısı. Nezihe Hanım Çeşmesi, medrese ve hazîre ortadan kaldırılmış, mezar taşları Ankara’nın diğer hazîrele-rine nakledilmiştir. Hacı Bayrâm-ı Velî Tür-besi’nde bulunan değerli ahşap kapılar 1932’de Ankara Etnografya Müzesi’ne ta­şınmıştır. Türbe 1947’de, Müzeler Genel Müdürlüğü ve Türkiye Anıtlar Derneği ta­rafından arkeolog Mahmut Akok’un de­netimi altında esaslı bir onarıma tâbi tu­tulmuş, içindeki ahşap aksam ve kalem işleri tamamen yenilenmiştir. Bu arada türbenin batı yönünde yer alan ve zaman­la içi Hacı Bayrâm-ı Velî neslinden gelen postnişinlerin kabirleriyle dolan çatılı gi­riş bölümü de yıktırılmıştır. Böylece bir yandan külliyenin en Önemli iki binası olan cami İle türbe ihya edilirken söz konusu yapı topluluğunun diğer birçok unsuru ta­rihe karışmış, ayrıca son yıllarda gerçek­leştirilen çevre düzenlemeleri sırasında külliyeyi kuşatan eski mahalle dokusu­nun son izleri de silinmiştir. Bugün Hacı Bayrâm-ı Velî Camii ve Türbesi ile muvak-kithâne tarihî çevrelerinden tamamen so­yutlanmış bulunmaktadır.

İlgili Makaleler