Tarihi Şahsiyetler

Hacı Ali Paşa Kimdir, Hayatı, Hakkında Bilgi

Hacı Ali Paşa (ö. 1112/1700} Osmanlı sadrazamı.

Aslen Merzifonlu’dur. Altmış yaşlarında öldüğüne göre (Hadikatü’l-uüzerâ, s. 120] 1640 yılı civarında doğduğu tahmin edi­lebilir. Hemşehrisi Kara Mustafa Paşa’ya intisap etti ve onun yanında yetişti. Önce sılandan, ardından kapıcılar kethüdası ol­du. Mustafa Paşa ile birlikte Viyana kuşat­masına katıldı (1683). Seferden döndük­ten sonra hacca gitti. 1685’te çavuşbaşı-lığa, bir yıl sonra vezirlikle Sakız ve 1688 yılı sonlarında Hanya muhafızlığına tayin edildi. 1690’da Erzurum beylerbeyiliğine getirildi. Bu görevi esnasında Anadolu’­dan cepheye asker şevkiyle görevlendi­rildi ve aynı yıl içinde İstanbul kayma­kamlığına tayin edildi. Ertesi yıl Diyarbekir beylerbeyi olan Hacı Ali Paşa, doğru­luk ve dürüstlüğü göz önüne alınarak 9 Receb 1103te(27 Mart 1692) Arabacı Ali Paşa’mn yerine vezîriâzamlığa getirildi. Bu münasebetle söylediği, “Mukadder bu imiş, yoksa benim işim değil; yâ rab hayr eyle, halâs eyle!”, sözlerinden bu makama fazla İstekli olmadığı anlaşılmaktadır. Mayıs ayı başlarında Edirne’ye gelen Ali Paşa, şeh­re girerken vüzerâdan Defterdar Ali Pa­şa, Elmas Mehmed Paşa, Kaymakam Ali Paşa. şeyhülislâm, nakîbüleşraf, kazas­ker, ocak ağalan, divan mensupları ve öte­ki devlet ileri gelenleri tarafından karşı­landı. II. Ahmed de Mevlevi şeyhi kılığın­da bu karşılama törenini gizlice takip etti. Daha sonra sa­raya giden yeni veziriazam, Has Oda Köşkü’nde padişahla görüşerek ondan sadâ­ret mührünü teslim aldı. Dönemin ünlü şairlerinden Nâbî. Ali Paşa için yazdığı ka­sidesinde bu olay için, “Bir beşîr erdi be­şaretle dedi târîhin / Ali Paşa’ya müba­rek ede sadrı Mevlâ” beytiyle tarih düşür­müştür.

Hacı Ali Paşa 30 Haziran 1692 tarihin­de Avusturya seferine çıktı. Bu sefer için gerekli masraflar, önemli ölçüde selefi Arabacı Ali Paşa”nın müsadere edilen met-rûkâtından karşılanmıştı. Belgrad’da ya­pılan istişârî toplantıda uzun zamandan beri süren savaşlardan dolayı askerin yor­gunluğu göz önüne alınarak karşı taraf­tan bir saldırı olmadan savaşa girilmemesine, ancak muhtemel bir kuşatmaya karşı Belgrad Kalesi’nin tahkimine ve mü­dafaa harbi yapılmasına, ayrıca yine muh­temel bir sefer için Tuna ve Sava nehirle­rinin üzerine birer köprü kurulmasına ka­rar verildi. Belgrad Kalesi’nin tahkimin­den sonra Ali Paşa Edirne’ye döndü. Ra­hatsız olduğundan bu sefere araba ile gi­dip gelmişti. O yıl içinde her ne kadar sa­vaş yapılmamışsa da Belgrad Kalesi’nin tahkimi ertesi yıl gerçekleşen Avusturya kuşatmasında işe yaramıştır.

Bir müddet sonra, kendisinin tam iti­madına mazhar olan Defterdar Cânib Ah­med Efendi’nin, aşın vergi talebi yüzün­den halka zulmettiği gerekçesi öne sü­rülerek padişah emriyle görevden alınma­sına karşı çıkması azline yol açtı.(20 Re­ceb 1104/27 Mart 1693) Onun padişahla olan tartışmasını nakleden kaynaklara göre Ali Paşa, defterdar zulüm yapmışsa bundan kendisinin sorumlu bulunduğu­nu, gerçekten zulüm ve hıyaneti doğruy­sa azl ile yetinilmeyip hemen katledilme­si gerektiğini, ancak bunun doğru olma­dığını, böyle garaz sahiplerinin sözleriyle hareket edilirse devlete hizmet edeme­yeceğini söylemiş ve sadâret mührünü II. Ahmed’e teslim etmiştir. Olaya şahit olan Siiâhdar Mehmed Ağa ise mührün padişah tarafından istendiğini. Hacı Ali Paşa’nın ağlayarak af dilediğini belirtir. Yerine getirilen Bo-zoklu Mustafa Paşa’nın ricası üzerine tekrar huzura kabul edilen Ali Paşa’ya nereyi isterse oraya tayin edileceği bil-dirildiyse de mansıb talebinde bulunmayıp sadece geçimi için Mihaliç ve Karesi arpalıklarının gelirini istedi. Yeni veziria­zam, yıllık geliri 15.000 kese civarında olan bu yerlerin iradıyla geçinemeyece-ğini hatırlatınca böyle sefer vaktinde ha­zinenin darlığı sebebiyle bunun bile çok olduğunu söyleyerek kanaat edeceğini belirtti. Aynı kanaatkârlığı daha önce Diyarbekir beylerbeyiüği sırasında da göster­mişti. Malları müsadere edilmeyen Hacı Ali Paşa’nın sadece atlarına el konuldu. Emekliye ayrıldıktan sonra bir süre Kü-çükçekmece’deki çiftliğinde oturdu; da­ha sonra Bursa’ya yerleşti. 1698 yılında Hanya, ardından Kandiye muhafızlığına tayin edildi ve 12 Cemâziyelevvel 1112(25 Ekim 1700) tarihinde burada vefat etti.

Kantemiroğlu tarafından “Serpuşçu”, fakat daha yaygın olarak “Çalık” lakabıyla da anılan Ali Paşa bir yıl sadrazamlık görevinde bu­lunmuş, devrin kaynaklarına göre doğ­ruluk, mertlik ve dürüstlüğüyle temayüz etmiştir. Sadâreti sırasında öteden beri veziriazamlara verilmesi âdet olan caize ve hediyeleri almayıp hazineye aktarma­sıyla da örnek davranış sergileyen Hacı Ali Paşa’nın oğlu Hüseyin Beyefendi ilmiye sı­nıfından yetişmiş, Süleymaniye medre­seleri müderrisliğine ve Şam kadılığına kadar yükselmiştir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

İlgili Makaleler