Tarihi Şahsiyetler

Hacer Hz. Kimdir, Hayatı, Kıssası, Hikayesi, Hakkında Bilgi

Hâcer. Hz. İbrahim’in eşi ve Hz. İsmail’in annesi.

İbrânîce’de Hagar olarak geçen Hâcer kelimesinin anlamı “kaçma, kaçış”tır. Grekçe’de Ağar. Arapça’da hem Âcer hem de Hâcer şeklinde yer almaktadır. Bütün Buhâri nüshalarında Acer diye kaydedi­len kelime Hâcer olarak meşhur olmuş­tur.

Arapça olmayan Âcer’in kökü bilinme­mektedir (Fîrûzâbâdî, et-Kâmûsü’l-muhît, “ecr” md.). Hâcer ise “terketmek, hicret etmek; şirkten uzaklaşmak; emsalinden üstün olmak” mânalarına gelen hecr kö­küne ait olabileceği gibi Güney Arabistan’­da bir yerleşim merkezi olan Hecer’le de alâkalı olduğu düşünülmektedir.

Kur’ân-ı Kerîm’de kendisinden söz edil­meyen Hâcer Tevrat’a göre Mısırlı bir câ­riyedir. Hz. İbrahim ve eşi Sâre, Ken’ân diyarında (Filistin) kıtlık olun­ca bir süre kalmak için Mısır’a giderler. Mısır’a vardıklarında Firavun Sâre’nin gü­zelliğini duyup onu sarayına aldırır. Kar­şılığında da Hz. İbrahim’e çeşitli hayvan­larla köle ve cariyeler verir. Firavun Sâre’ye yaklaşmak ister, fakat Rab tara­fından cezalandırılır. Sâre’nin Hz. İbra­him’in eşi olduğunu ve onların sıradan insanlar olmadıklarını anlayan Firavun Sâre’yi geri gönderdiği gibi daha önce ver­diklerini de almaz. Tev­rat’ta açıkça belirtilmemekle birlikte Hâ­cer de Hz. İbrahim’e verilen cariyeler ara­sında bulunmalıdır [DB, l/l. s. 262).

Yine Tevrat’a göre uzun süre çocuğu ol­mayan Sâre, dönemin kuralları gereğin­ce neslin devamı için Hâcer’i ikinci eş ola­rak kocasına takdim eder. Hâcer hamile kalınca Sâre’ye karşı tavrı değişir; Sâre de ona kötü davranır ve kaçmak zorunda bırakır. Şur yolunda bir çeşme başında Hâcer’i bulan Rabb’in meleği hanımına geri dönmesini söyler ve, “Senin zürriye-tini çoğalttıkça çoğaltacağım ve çoklu­ğundan sayılmayacaktır. İşte sen gebe­sin ve bir oğul doğuracaksın, onun adını İs­mail koyacaksın” diyerek müjde verir. Bunun üzerine geri dönen Hâcer’den Hz. İsmail dünyaya gelir.

Hz. İbrahim 100, oğlu İsmail on dört yaşında iken Sâre İshak’ı dünyaya getirir. İshak’m sütten kesilmesi münasebetiyle verilen ziyafet sırasında İsmail îshak’a gülünce Sâre kızar ve Hz. İbrahim’e, “Bu cariyeyi ve oğlunu dışarı at; çünkü bu ca­riyenin oğlu benim oğlumla, İshak’la be­raber mirasçı olmayacaktır” diyerek on­ları kovmasını ister. Hz. İbrahim ise bu­nu doğru bulmaz; ancak Allah da aynı şe­yi emredince ekmekle su tulumunu Hâ-cer’in omuzuna yükler, çocuğu da yanına verip gönderir. Hâcer oğluyla birlikte Be-er-şeba çölüne gider. Su tükenince çocu­ğu bir çalı dibine atar; onun ölümünü görmemek için de bir ok atımı mesafeye giderek ağlamaya başlar. Çocuğun sesini işiten Rabb’in meleği Hâcer’e seslenerek korkmamasını söyler. Allah Hâcer’in göz­lerini açar ve bir su kuyusu görür. Kuyu­dan su çekerek çocuğa İçirir. Daha sonra Paran çölüne yerleşen Hâcer oğlu büyü­yünce ona Mısırlı bir kadın alır. Tevrat’ta Hâcer’in daha sonraki hayatı ve ölümüyle ilgili bilgi yoktur. Tev­rat tefsirlerinde ise Hâcer Firavun’un kı­zı olarak gösterilir. Firavun, sarayında Sâ­re’ye gösterilen hürmeti görünce, “Kızım başkasının evinde hanımefendi olacağına bu sarayda hizmetçi olsun” diyerek kızı Hâcer’i Sâre’ye verir. Hâcer çocuk sahibi olur olmaz, “Hanımefendim aslında dışa­rıdan göründüğü gibi değildir. Takva sa­hibi imiş gibi görünür, ancak sırf güzel­liği bozulmasın diye hamilelikten uzak durmuştur” diyerek gıybetini yapar. Bu­nun üzerine Sâre durumu Hz. İbrahim’e anlatıp onun karşı çıkmasına rağmen ha­mile olan Hâcer’e ağır köle işleri yaptırır. Hâcer, Sâre’nin baskısı üzerine evden ka­çınca dört veya beş melek kendisine gö­rünür; ancak Hz. İbrahim’in evinde bu se­mavî varlıkları görmeye alışkın olduğu için ürkmez.

Tevrat’ta Hâcer’le ilgili bilgiler iki ayrı yerde nakledilmekte ve bu iki anlatımda ortak noktalar bulunmaktadır. Her İki metinde de Hâ­cer’in uzaklaştırılması veya kaçışı, kendisine müjde veren bir melekle karşılaşması ve bir su kaynağının ortaya çıkışı söz konusudur. Kitâb-ı Mukaddes’le ilgili tenkit çalışmaların­da, Tevrat’ta Hâcer’in anlatıldığı bölümler­den Tekvîn, 16/1 b-2,4-14’ün Yahvist Tek­vîn. 16/13, 3, 15-16’nın Ruhban ve 21/8-21’in Elohist metin olduğu, 16/9’un ise her iki anlatımı birbirine bağlayıp uzlaş­tırmayı amaçlayan, daha sonraki dönem­lere ait bir redaksiyon ürünü olduğu ileri sürülmektedir (EJd., VII, 1075).

Tevrat’a göre İshak’ın doğumu sırasın­da İsmail’in on dört yaşına bastığı ve sür­gün olayının İshak’m sütten kesilmesin­den sonra vuku bulduğu dikkate alındı­ğında bu olay sırasında İsmail’in on beş veya on altı yaşında olması gerekir. Hal­buki Tevrat’ın sürgün hadisesini anlatan bölümünün İsmail’le ilgili ifadeleri onun en çok beş altı yaşlarında bir çocuk ol­duğu kanaatini vermektedir. Bu durum metin tenkidi bakımından Tevrat’ta İza­hı güç bir meseledir.

İslâmî kaynaklarda Hâcer’in Mısırlı ve Kıbt krallarından birinin kızı olduğu be­lirtilir. Babasının Menfis halkından ve oranın kralı bulunduğu nakledildiği gibi, Hâ­cer’in Hz. İbrahim’in Mısır’a varışında İş başında bulunan firavunun cariyelerinden olduğu da rivayet edilmektedir. Onun Ümmülarab’dan(Ümmüla-rfk) veya Yâk denilen köyden yahut Nil yakınındaki Ensına kasabasının bir kö­yünden olduğu da rivayet edilmektedir. Ebû Hüreyre’den nakledilen bir hadiste Hz. Pey­gamber, İbrahim’in eşi Sâre ile birlikte zalim bir hükümdarın hüküm sürdüğü bir şehre geldiklerini, hükümdarın Sâre’­ye göz koyduğunu, fakat Allah’ın onu ko­ruduğunu, sonunda da bu melikin Sâre ile birlikte Hâcer’i de kendisine vererek geri gönderdiğini bildirmektedir. Diğer ta­raftan Resûl-i Ekrem şöyle buyurmuş­tur: “Mısır’ı fethettiğinizde halkına iyi dav­ranın; çünkü onlara karşı ahdimiz ve on­ların bizimle akrabalığı vardır”.

Sâre ile evlenen İbrahim’in uzun süre çocuğu olmamıştı. Bundan dolayı zaman zaman Allah’a yalvarmış ve. “Rabbim ba­na sâlihlerden olacak bir evlât ver!”(Sâffât 37/100) şeklinde dua etmiştir. Sâ­re kocasının evlât hasreti çekmesine üzül­müş ve ona Mısır’dan getirdiği cariyesi Hâcer’i ikinci eş olarak takdim etmiştir. Bu evlilikten İsmail dünyaya gelmiş, fa­kat Sâre onun doğumundan sonra Hâ­cer’i kıskanmaya başlamış, bir müddet sonra da kocasından Hâcer’i ve oğlunu evden uzaklaştırmasını istemiştir. Bunun üzerine bir süre tereddüt gösteren İbra­him. Allah’tan aldığı emir üzerine Hâcer ile oğlunu evden uzaklaştırmış ve onları Mekke’ye Kabe’nin bulunduğu yere götürmüştür. O sırada tamamen ıssız olan Mekke’nin kupkuru vadisine getirilen Hâ­cer İbrahim’e, “Bizi hiçbir ekinin bitme­diği ve kimsenin yaşamadığı bu vadiye bı­rakıp gidecek misin?” diye sormuş. İbra­him de bunu Allah’ın emriyle yaptığını ve böyle yapmaya mecbur olduğunu söyle­miştir. Bununla birlikte oğlunu ve karı­sını bu ıssız yerde âdeta ölüme terket­mek İbrahim’e çok zor gelmiş ve Allah’a şöyle dua etmiştir: “Ey rabbimiz, ey sa­hibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben neslimden bir kısmını senin Beytül-harâm’ının (Kabe) yanında ziraat yapıl­mayan bir vadiye yerleştirdim. Sen de insanlardan bir kısmının gönlünü onlara meylettir ve çeşitli meyvelerle onları besle ki sana şükretsinler”.(İbrahim 14/37)

Hâcer, ıssız Mekke vadisinde İbrahim’in bırakmış olduğu az miktardaki su ve erzakın tükenmesi üzerine İsmail’in susuz­luktan Ölmesinden korkarak telâşlanmış. çaresizlikten Safa ile Merve tepeleri ara­sında yedi defa gidip gelmiş, bu sırada oğlunun bulunduğu yerden zemzem su­yunun çıktığını görmüş ve bu vadide ken­disine su ihsan eden Allah’a şükretmiş-tir. Hz. Peygamber, “Allah İsmail’in an­nesine rahmet etsin. Eğer suyun önünü kapamasaydı zemzem akıp giden bir ır­mak olurdu” demiştir.

İsmail’in büyümesinden sonra Allah’ın ibrahim’den onu kurban etmesini iste­mesi ve İbrahim’in bu emri yerine getir­meye çalışması üzerine şeytan tarafın­dan İğvâ edilmek istenen Hâcer durumu tevekkülle karşılayarak şeytanın iğvâsı-na kapılmamış, İsmail’in kurban edilmek istenmesine rızâ göstermiştir.

Hâcer çevreden gelenlerle beraber Mek­ke’de yaşamış, orayı imar etmiş ve dok­san yaşında vefat ederek Hicr’e defnedilmiştir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

İlgili Makaleler