Edebi Şahsiyetler

Habibi Kimdir, Hayatı, Edebi Kişiliği, Hakkında Bilgi

Habîbî. XV. yüzyıl Azerî şairi.             

Hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Sâm Mirza, Azerbaycan’ın Bergüşâd kasaba­sında doğan ve fakir bir ailenin çocuğu olan Habîbî’nin küçük yaşlarda çobanlık yaparken Akkoyunlu Hükümdarı Yâkub Bey’le karşılaştığını, zeki bir çocuk oldu­ğunu anlayan sultanın onu himayesine alarak sarayında yetiştirdiğini nakleder. Bu rivayet doğru ise Habîbî’nin Yâkub Bey’in hükümdar ol­duğu 883’ten (1478) sonra Akkoyunlu sa­rayına girdiği ve bu sırada muhtemelen yedi sekiz yaşında bulunduğu göz önüne alınarak 875 (1470) yılı civarında doğdu­ğu kabul edilebilir. Sultan Yâkub’un sal­tanatı döneminde Akkoyunlu sarayında bulunan Habîbî ilk şiirlerini bu sırada yazmış olmalıdır. Yâkub Bey’in ölümün­den (896/1490}, Şah İsmail’in iltifatına mazhar olup Safevî sarayına girdiği 907 (1502) yılına kadar geçen hayatı hak­kında kaynaklarda bilgi yoktur. Kendisi de şair olan Şah İsmail’in (Hatâyı) ona “melikü’ş-şuarâ” unvanını vermesine bakıla­rak bu süre içinde şöhretinin yaygınlık kazandığı söylenebilir.

Habîbî’nin, II. Bayezid devrinin (1481-1512) sonlarında İran’dan Anadolu’ya gel­diğini söyleyen Kınalizâde Hasan Çelebi ve Âşık Çelebi onun Anadolu’ya geliş sebebi hakkında bilgi vermezler. Şah İs­mail’in melikü’ş-şuarâ ilân ettiği, aynı za­manda Şiî olan bir şairin çok önemli bir sebep olmadıkça kendi isteğiyle Sünnî Os­manlı padişahının yanına gideceğini dü­şünmek mâkul görünmemektedir. Nitekim Hamit Araslı. Yavuz Sultan Selim’in Tebriz’i aldıktan sonra (920/1514) ailele­riyle birlikte İstanbul’a götürdüğü 1700 sanatkârın içinde Habîbî’nin de bulundu­ğunu ileri sürer. Ancak Eğridirli Hacı Ke­mal’in 918(1512) yılında tamamladığı Câ-miu’n-nezâifûe Habîbî’nin birçok şiiri­nin yer alması, onun II. Bayezid devrinde Anadolu’ya gelmiş olması ihtimalini güç­lendirdiği gibi şöhretinin kendisinden ön­ce bu ülkeye ulaşmış olabileceğini de dü­şündürmektedir.

Kaynaklarda Habîbi’nin Anadolu’daki hayatı hakkında bilgi yoktur. Âşık Çele-bi’nin onun için “seyahat-pîşe” demesi de yeterli ipu­cu vermemektedir. Evliya Çelebİ’nin Habîbî’yi Yavuz Sultan Selim’in nedimi ola­rak göstermesi, Türk ve Fars edebiyatlarına büyük ilgi du­yan padişahın Şah İsmail’e karşı onu hi­maye etmiş olabileceğini akla getirmek­tedir.

Tezkirelerde Yavuz Sultan Selim’in hü­kümdarlığı döneminde öldüğü kaydedi­len Habîbî’nin vefat tarihi bilinmemektedir. Evliya Çelebi onun Sütlüce’de Câferâbâd Tek-kesi’ne defnedildiğini kaydeder.

Habîbî’nin bugüne kadar herhangi bir eserine rastlanmamıştır. Yaşadığı dönem­deki yaygın şöhreti göz önüne alınarak Anadolu’ya gelmeden önce divan sahibi olduğu, Eğridirli Hacı Kemal’in Câmiu’n-nezâife aldığı şiirleri bu divandan aktar­dığı söylenebilir. Hacı Kemal bu şiirlerin bir kısmını Şeyhî, Safâî Mustafa Efendi, Nesîmî, Ahmed Paşa. Celâlî, Safî Mus­tafa Efendi, İbrahim Bey, Ömerî, Hamdî, Halîlî, Adnî gibi Osmanlı ve Azerî şair­lerine nazîre olarak yazılmış gibi göster­mektedir. Habîbî’nin. bu şairlerden bazı­larını daha Akkoyunlu ve Safevî sarayın­da iken tanıdığı ve şiirlerine nazireler yaz­dığı tahmin edilmektedir. Köprülü ise bu şiirlerin nazîre olarak yazılmadığını, ve­zin ve kafiye bakımından adı geçen şair­lerin şiirlerine benzediği için Hacı Kemal tarafından nazîre kabul edilmiş olabile­ceğini ileri sürer (DEFM, VH1/5, s. 98). Fuzûlî’nin tahmîs ettiği. “Ger senünçün kılmayam çâk ey büt-i nâzük beden” mıs-raıyla başlayan beş beyitlik gazeliyle yedi bentlik “Dedim dedi” müseddesinin bir bölümü dışında tezkirelerde şiirilerinin bulunmaması, Osmanlı tez­kire yazarlarının onun şiirlerini toplu ola­rak görmediğini düşündürmektedir.

Azerî araştırmacılar, halk şiirine ilgi du­yan Habîbfnin bu Kaynaktan aldıklarıyla klasik Türk şiirine yeni bir duyarlık getir­diğini kabul ederler. Azerî Türkçesi ile ya­zıldığı için tezkire yazarlarının “Acemâne üsluplu” diye nitelendirdikleri şiirleri sa­de ve samimi bir ifade taşımaktadır. Canlı ve parlak mecazlarla âşıkane ve tasav-vufî-felsefî manzumeler de yazan Habîbî’nin şiirlerinde yer yer Hurûfîlik’le ilgili mazmunlara da rastlanmaktadır. M. Fuad Köprülü Nesîmî, Hatâyı ve Fuzûlî ara­sında bir geçiş dönemini temsil eden Ha-bîbfyi yaşadığı dönemin en önemli Azerî şairlerinden biri olarak kabul eder. Habî-bî geniş ölçüde Nesîminin tesirinde kal­mış, Şeyhlden ve bir ölçüde Ahmed Pa-şa’dan da etkilenmiştir. Hem Azerî hem Osmanlı şiir geleneğine bağlı olan XV. yüz­yıl şairlerinden Halîlî’nin de şair üzerinde önemli etkisi vardır.

Habîbî, Azerî sahasında yetişen şairleri Nesîmîden sonra en çok etkileyenlerden biridir. Onun şiirindeki en önemli unsur­lar aşk, âşık, maşuk, hârâbat, meyhane, câm, Hz. Âdem’e secde, vahdete erme gi­bi tasavvuf! kavramlardır. Yer yer Ana­dolu Türkçesi’ni hatalı olarak kullanmak­la beraber şiirin dış yapısına, özellikle kafiyelerin düzgün olmasına dikkat eden Habîbî, nazım tekniğine hâkimiyet bakı­mından Osmanlı şairlerinin seviyesine ula­şamamıştır. Çâkerî Sinan Çelebi, Sâfâyî Çelebi. Celâlzâde Mustafa Çelebi, Hayatî Çelebi ve Tutmacı gibi XVI. yüzyıl şairle­rinin Habîbfye nazîre yazmaları, onun Os­manlı sahasında belli bir şöhrete ulaştığını göstermektedir. Ancak bu yüzyılda Fuzûlî ve Bakî gibi önemli iki şairin bu dö­nem şairlerini derinden etkilemesi sonu­cunda Habîbî de diğer şöhretler gibi te­sirini kaybetmiştir.

Habîbî üzerine ilk defa İsmail Hikmet Ertayian dikkatleri çekmiş ve şairin Azer­baycan’da yeniden tanınmasını sağla­mıştır. Daha sonra Azerî araştırmacıla­rından Selman Mümtaz ve M. Ali Terbiyet şairle ilgili ilk çalışmaları yapmışlar, son yıllarda da Hamit Araslı ile Muham-med Kulızâde bu konuda eserler yazmış­lardır.

Habîbî’nin şiirleri üzerinde en geniş araştırmayı Köprülü yapmıştır. Köprülü, şairin Câmiu’n-nezâifde yer alan otuz sekiz gazeliyle Fuzûlî’nin tahmîs ettiği gazelini, İsmail Hikmet Ertaylan’ın neş­rettiği “Dedim dedi” müseddesini, İstan­bul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Kütüphanesi’nde bulunan Âlî divanının sonunda Habîbi’ye ait olduğu belirtilen bir kıta ile birlikte yayımlamıştır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

İlgili Makaleler