Bilim

Güneşin Ulaşamadığı Okyanus Diplerinde Canlılar Enerji Kaynağı Nedir ? (Bilim ve Yaşam)

Güneşin Ulaşamadığı Okyanus Diplerinde Canlılar Enerji Kaynağı Nedir ?

Bilim-2/okyanus-canlilari” 300″ 200″ Güneş ışınlarının ulaşamadığı zifiri karanlık bir ortam, yüksek basınç, zehirli gazlar, aşırı yüksek ya da aşırı düşük sıcaklık ve yanardağ etkinlikleri…..

Uzun yıllar boyunca derin denizlerdeki bu ortamda canlı yaşamının olmadığı düşünülüyordu. Ancak bilim adamları yaptıkları araştırmalar sonucunda verimsiz olduğu düşünülen okyanusların derinliklerinde oldukça sosyal bir canlı yaşamıyla karşılaştılar.

Derin denizlerin verimsiz olarak değerlendirilmesinin en önemli nedenlerinden biri, ışıktan tamamen yoksun olmasıdır. Ancak güneş ışınlarının ulaşabileceğinden çok daha derinlerdeki zorlu koşullar yalnızca zifiri karanlıkla sınırlı değildir. Aynı zamanda yüksek basınç, aşırı yüksek ve düşük sıcaklık, yanardağ etkinlikleri gibi birçok olumsuzluğa rağmen, derinlerde yaşayan tüm canlılar bu koşullara kolaylıkla uyum sağlamakta olduğu anlaşıldı.

Bugün daha tam olarak keşfedilememiş olan bu derin dünyada yapılan her yeni araştırma, derin denizlerde hayranlık uyandıran yaşamın tanınmasına vesile olmaya devam ediyor.

Derin Denizlerin Keşifleri

Günümüz teknolojisi ile yapılan ölçümlere göre, güneş ışığının %3-30’u deniz yüzeyinden yansıtılır. Bu ışınların geri kalan kısmı, denizlerde ancak 200-300 metre derinliğe kadar ulaşabilmektedir. 1000 metrenin altındaki derinliklerde ise artık hiçbir şekilde ışığa rastlamak mümkün değildir. Okyanus canlıları da bu nedenle 200-300 metrelik derinlikteki kendilerine büyük yarar sağlayan aydınlık kuşakta yaşamayı tercih etmektedirler. Bu aydınlık kuşakta üretilen besinin ve canlı artıklarının bir bölümü daha sonra okyanusun derinliklerine ulaşır ve daha aşağılardaki canlıların yaşamasını mümkün kılar.

Ancak deniz altında araştırma yapan ilk bilim adamları, 600 metreden daha derin yerlerde canlı yaşamı olmadığını ileri sürmüşlerdir. Çünkü eğer derinlerdeki canlılar yalnızca yukarıdaki canlılardan arta kalan yiyecekler sayesinde yaşıyorlarsa, belli bir derinlikten sonra besinler tükenecek ve derinlerdeki canlılar yaşamlarını yitireceklerdi. Ancak ilerleyen yıllarda yapılan araştırmalarda, bilim adamları beklemedikleri bir görüntü ile karşılaştılar.

Okyanusun Derinliklerinde Hangi Canlı Türleri Keşfedildi?

20. yüzyılın son çeyreğinde okyanusların derinliklerinde bulunan sıcak su ağızlarında yapılan araştırmalar sonucunda, okyanusların en derin yerlerinde bile canlıların yaşadığı belirlenmiştir. Sıcak su ağızları yoğun bir şekilde omurgasız canlılarla çevriliydi. Bu canlıların bir bölümü, daha önceden tanınan midye gibi canlıların çok daha büyükleriyken, bir bölümü de ilk defa karşılaşılan dev tüp solucanlarıydı.

Yapılan keşifte bilim adamlarını en çok şaşırtan, sıcak su ağızlarındaki kompleks yaşam ve canlı çeşitliliğiydi. Ancak bilim adamlarında merak uyandıran konu, güneş ışığı da dahil tüm besin kaynaklarından uzak olan bu ekosistemin nereden beslendiği olmuştur. Bu doğrultuda yapılan araştırmalar sonucunda ise mucize gerçek ortaya çıkmıştır: Okyanusun derinliklerindeki sıcak su ağızlarında besin için ne ışığa ne de suyun yüzeyinden aşağıya çöken besin ve canlı artıklarına ihtiyaç vardır. Sıcak su ağızlarında, kimyasal olarak besin üreten canlılar bulunmaktadır.

Kimyasal Besin Üretimi Nasıl Gerçekleşiyor?

Sıcak su ağızlarındaki harikulade doğal yaşam keşfedilinceye kadar, bu tarz ekosistemlerdeki besin üretiminin ancak ışık enerjisi ile mümkün olduğu düşünülmekteydi. Ancak bu araştırma sonucu keşfedilen bir diğer gerçek, sıcak su ağızlarında yaşayan ve besin üreten canlıların, basit moleküllerdeki kimyasal enerjiden yararlanan bakteriler olduğuydu. “Kemosentez” olarak adlandırılan bu işlemde bakteriler, sıcak su içinde çözünmüş hidrojen sülfür, hidrojen ve metan gibi gazlardaki kimyasal enerjiyi kullanıp karbondioksitle suyu birleştirerek besin üretiyorlardı.

Simbiyotik (Ortak) Yaşam Alanı

Yapılan araştırmalar sonucu kimyasal enerjiden besin üreten bakterilerin ardından, birçok canlı ve olağanüstü sistem daha keşfedilmiştir. Bunlardan biri de sıcak su ağızlarında yaşayan canlılar arasındaki ortak yaşam ilişkisidir.

Ağızdan çıkan sıcak suyun okyanusun soğuk suyu ile karışması sonucu, ağız çevresinde yaşama ve ortak yaşama imkan sağlayan bir ortam oluşur. Sıcak su ağızlarında yaşayan canlıların büyük bir bölümü, sıcaklığı 10-200C arasında değişen bu ılıman bölgede yaşar. Kemosentez yapan bakterilerin aşırı sıcağı sevenleri ise sıcaklığın 1000C’yi bulduğu bölgelerde yaşar.

Okyanus derinliklerindeki sıcak su ağızlarında yaşayan canlıların başlıcaları, eklembacaklılar, yumuşakçalar ve solucanlardır. Önceleri bu canlıların yaşamlarının av-avcı ilişkisine dayandığı düşünülmüşse de araştırma ilerledikçe bu açıklamanın yeterli olmadığı ve burada yaşayan canlılar arasında ortak yaşam ilişkisi olduğu ortaya çıkmıştır.

Sıcak su ağızlarındaki doğal yaşamın en dikkat çekici canlılarından biri, ne besin alacak bir ağzı ne de aldığı besinleri sindirecek bir sindirim sistemi olmayan dev tüp solucanlarıdır. Araştırmalar sonucunda dev tüp solucanlarının, trofozom adı verilen organında kemosentez yapan bakteriler olduğu ortaya çıkmıştır. Bu doğrultuda bilim adamları sıcak su ağızlarındaki yaşamın önemli bir sırrını aydınlatmışlardır. Dev tüp solucanı kendi hücreleri içinde yaşayan bakterilere kimyasal madde sağlarken, bakteriler de solucana besin sağlıyordu. Bu bilimsel gerçeğin bulunmasının ardından midye ve tarak gibi ağız çevresinde yaşayan diğer pek çok canlının da kemosentez yapan bakterilerle benzer bir ortak yaşam ilişkisi içinde olduğu keşfedilmiştir.

Derin Karanlıklardaki Zorlu Koşullar

Yeni bir sıcak su ağzı oluştuğu andan itibaren o bölgedeki doğal yaşamda birçok zorlu koşul oluşur. Okyanusun en alt tabakasında yeni bir ağız meydana geldiğinde, buraya ilk yerleşen canlılar kemosentez yapan bakterilerdir. Oldukça fazla sayıda ve hızla çoğalan bu bakteriler, ağız çevresinde kalın bir tabaka oluştururlar. Bu oluşumun ardından diğer canlılar da zamanla ağız çevresine yerleşmeye başlarlar. Besin kaynaklarından bu denli uzak ve soğuk olan bu bölgelere daha sonra sırasıyla karides benzeri amfipod ve kopepodlar, karides ve salyangozlar, tüp solucanları, ıstakozlar, ahtapotlar, midye ve taraklar yerleşir.

Ancak her zaman için bu bölgelerde yaşam koşullarını olumsuz etkileyecek şartlar oluşabilir. Örneğin buradaki canlılar, sıcak su ağzında etkinliğin çok artmasıyla haşlanabilirler. Ya da ağıza su sağlayan kaynağın yön değiştirmesi ya da tıkanmasıyla ağızdaki canlı yaşamı sona erebilir. Bu durumda mevcut besin kaynakları yok olacağı ve suyun ısısı aniden düşeceği için sıcak su ağzının çevresinde yaşayan tüm canlılar büyük zorluklarla ve hayati tehlikelerle karşı karşıya kalırlar. Bu noktada yapılabilecek tek şey yeni bir sıcak su ağzı bulmaktır. Ağız çevresinde yaşayan canlılar ya bir yere tutunarak yaşadıkları ya da çok yavaş hareket ettikleri için yeni bir ağız bulmaları oldukça zordur. Ancak bu duruma rağmen hareket edemeyen canlılar, yüzebilen larvalarının yeni bir ağız bulmaları sayesinde mucizevi bir şekilde soylarını devam ettirirler.

Derin Denizlerde Yaşayan Canlıların %95’i Hala Tanımlanamamıştır

Bilim dünyasında büyük yankı uyandıran sıcak su ağızlarının keşfi, önemli bir gerçeği gözler önüne sermektedir. Bu ağızlarda yaşayan canlıların bir bölümü incelenmiş ve tanımlanmış olsa da % 95’i henüz tanımlanamamıştır. Sıcak su ağızlarındaki bu yaşam ve canlı çeşitliliği, Yüce Rabbimiz’in evrenin her noktasındaki hakimiyetini, ilmini ve rahmetini sergilemektedir. Evrendeki herşeyi yaratan, evrenin her köşesinde sonsuz aklını tecelli ettiren Yüce Allah’tır. Allah’ın ilmiyle her yeri kuşattığı Kuran’da şu şekilde bildirilmektedir:

“Sizin İlahınız yalnızca Allah’tır ki, O’nun dışında İlah yoktur. O, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır.”(Taha Suresi, 98)

Kuran’da Bildirilen “Denizlerdeki Karanlık”

Günümüz teknolojisi kullanılarak üretilmiş olan denizaltı gibi araçlar ve çeşitli özel aletler, denizlerin genel coğrafi yapısı, derinliği gibi bilgilere ulaşmakta kullanılan en önemli unsurlardır. Ancak bir insanın teknolojik aletler olmadan 70 metreden daha derine dalması çoğunlukla mümkün değildir. Bununla birlikte bir insanın yardımsız olarak okyanusların 200 metre civarındaki karanlık derinliklerinde yaşaması da kesinlikle mümkün değildir. Bu nedenle bilim adamları denizler hakkındaki detaylı bilgileri çok yakın zamanlarda keşfetmişlerdir. Oysa engin denizlerin karanlık olduğu, Kuran’da bundan 1400 sene önce Nur Suresi’nde bildirilmiştir.

Hiçbir teknolojinin, dolayısıyla insanların denizlerin derinliklerine dalacak araçlarının olmadığı bir dönemde, böyle bir bilginin verilmiş olması şüphesiz Kuran mucizelerinden biridir. Denizlerdeki karanlıkların bilgisinin geçtiği Kuran ayetinde şöyle buyrulmaktadır:

“Ya da (inkar edenlerin amelleri) engin bir denizdeki karanlıklara benzer; onun üstünü bir dalga kaplar, onun üstünde bir dalga, onun da üstünde bir bulut vardır. Bir kısmı bir kısmı üzerinde olan karanlıklar; elini çıkardığında onu bile neredeyse göremeyecek. Allah kime nur vermemişse, artık onun için nur yoktur.”(Nur Suresi, 40)

kaynak:bilimdunyasi.net