Tarihi Eserler

Gülhane Kasrı Tarihçesi, Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Gülhane Kasrı. Topkapı Sarayı kompleksine dahil günümüze intikal etmemiş kasır.

Topkapı Sarayı’nın Marmara yönün­deki dış bahçeleri arasında bulunan ve Gülhane Meydanı adıyla anılan düzlüğe hâkim bir set üzerinde yükseldiği bilin­mektedir. Sarayda görevli ağalar tara­fından cirit, tomak, atıcılık gibi çeşitli spor gösterilerinin düzenlendiği ve bu sebeple Cirit Meydanı veya Cündî Mey­danı olarak da adlandırılan bu alanın ya­kınında Bizans döneminde de Büyük Sa­ray kompleksine bağlı, bir tür çevgân oynanan Tsikanisterion adında bir spor meydanının bulunması dikkat çekicidir. II. Mahmud’un bu meydandaki spor gös­terilerini seyretmesi İçin inşa edilen kas­rın yerinde, Lâle Devri’nde de adından aynı amaçla kullanıldığı anlaşılan To­mak Kasn’nın yer almış olabileceği akla gelmektedir.

Gülhane Kasrı’nın ne zaman yapıldığı kesin biçimde tesbit edilememekte, an­cak mimarisine ve süslemesine hâkim olan barok üslûp, II. Mahmud dönemi­nin başlarına tarihlenmesi gerektiğini düşündürmektedir. O yıllarda Osmanlı Devleti bünyesindeki ıslahat ve Batılı­laşma hareketlerinde odak noktasını or­dunun teşkil etmesi ve Gülhane Meydanı’ndaki spor faaliyetlerinin yerini aske­rî tâlim ve resmigeçitlerin alması ile kas­rın yaptırılması arasında bir ilişki kur­mak mümkündür. Nitekim inşaatın, Ye­niçeri Ocağının lağvedildiği 1826 yılın­da gerçekleştirildiğine dair bazı kayıtla­ra rastlanmaktadır. Sultan Abdülme-cid. Tanzimat dönemini başlatan Gülha­ne Hatt-ı Hümâyunu’nun 3 Kasım 1839′-da Sadrazam Mustafa Reşid Paşa tara­fından okunması törenini bu kasırdan takip etmiştir.

Sultan Abdülaziz’in 1865 yılında civa­rındaki diğer kasırlarla birlikte yıktırdı­ğı Gülhane Kasrı’nın mimarisi Sedat Hak­kı Eldem tarafından, içini ve dışını gös­teren gravür ve sulu boya türünden gör­sel belgelerle bazı duvar kalıntılarına da­yanılarak restitüe edilmiştir. Osmanlı sivil mimarisinde yaygın olan orta sofalı plan tipine sahip yapıda dört eyvanlı es­ki divanhane şeması uygulanmış ve mer­kezî sofa barok üslûbun etkisi altında beyzî biçimde tasarlanarak eyvanlar da sofanın hattına pa­ralel kavisli duvarlarla sınırlandırılmış­tır. Kasrın girişi batı yönündeki eyvanın ekseninde yer almakta ve mekânların bu eksene göre kusursuz bir simetri için­de yerleştirilmiş olduğu görülmektedir. Yanlan birer helâ-abdestlik birimi tara­fından kuşatılan girişin bulunduğu batı eyvanı ile kuzey ve güney yönlerindeki yan eyvanların derinliği nisbeten az tu­tulmuş, buna karşılık Gülhane Meyda-nı’na doğru cepheden ileri taşan doğu eyvanı çok daha büyük tasarlanmıştır. Eyvanların aralarına, ayrıca kuzey ve gü-neydekilerin arkalarına toplam altı adet oda yerleştirilmiştir. Bu odaların köşe­lerini pahlamak suretiyle yapı kitlesinin yumuşatılmış olduğu dikkati çeker.

Kasrın içini gösteren sulu boya bir re­simde, sofayı Örten ahşap beyzî kubbe­nin eyvanların aralarına rastlayacak şe­kilde dilimli olduğu, eteğinin de eyvan­lara açılan kesimlerde dalgalı tasarlan­dığı ve püsküllü bir kornişle bezendiği farkedilmektedir. Sedat Hakkı Eldem’in restitüsyonuna göre. Osmanlı mimarisi­nin geleneksel düzenine uygun biçimde çift sıralı yerleştirilen pencerelerden alt sıradakiler dikdörtgen söveli. üst sıra-dakiler kemerli olup alttakiler İki bölüm­lü kepenklerle. üsttekiler ise revzen-i menküşlarla donatılmıştır. Sofa kubbe­sini gizleyen kurşun kaplı kırma çatının tepesine iri bir alem oturtulmuştur. Cep­heler içbükey profilli kısa bir saçakla son bulmaktadır; saçak hattı, Gülhane Mey-danı’na bakan doğu cephesinin orta ke­siminde “S” biçimi bir kıvrılma İle yük­seltilmiştir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

İlgili Makaleler