GÜÇ DENGESİ
GÜÇ
DENGESİ
Uluslararası siyaset
alanında, özellikle birbirine rakip sayılan iki devletin askerî güçlerinin denk
olup olmadığını dile getirmek için kullanılan bir kavram. Göç dengesi kavramı
yakın zamanlarda ABD ile SSCB arasındaki silahlanma yarışı dolayısıyla
yaygınlık kazanmıştır, ama terim olarak değilse bile düşünce olarak ilk cağdan
beri bilinir. Kavimler arasında savaşın kılıç kalkanla yapıldığı dönemlerde de
tarafların bir savaşçısının kaç düşmana bedel olduğu söz konusu edilebilirdi.
XVIII. yüzyıldan İtibaren güç dengesi kavramı doğrudan doğruya o ordunun
teçhizatı, bu teçhizatı temin edecek iktisadî zenginlik ve savaş gücüne etki eden
siyasî şartlarla bağlantılı olarak düşünülmüştür. ;
İç politikada güç
dengesinden söz edilmesi, millî kaynakların savunma harcara»* larına daha çok
tahsis edilmek istenmesiyle sonuçlanır. Dış politikada ise güç dengesine
ulaşmanın barışı korumak için ön şart olduğu İleri sürülür. Her iki halde dfe
amaç bilhassa güç dengesirîi&ağlamâfc da-ğil, belli bir siyasî çizginin
(bir kalkınma programının veya gizli bir istilâplanmın) propaganda edilmesini
kolaylaştırmaktır. Çünkü güçler arasında denge kurulmasını savunanlar gerçekte
güçlerin birbirine eşitliğini değil, kendi taraflarının bir miktar ağır
basmasını haklı gösterme çabasın^ dadıriar.
Güç dengesinin iki
taraflı veya çok taraflı şekilde kurulduğu veya kurulabileceği söylenebilir.
Çok taraflı güç dengesi çeşitli bağımsız devletlerden herhangi birinin güç
bakımından bir başkasını “yenemeyecek” ölçüde donatılmış bulunduğa
şartlarda ortaya çıkan durumdur. XIX. yüzyılda Avrupa devletleri arasmda böyle
çok t*J raf] i bir dengenin kurulabildiği ifade edilmiştir. Çok taraflı denge
yalnızca, O dönemlerde Osmanlı Devletinde “düvefci muazzama” diye
adlandırılan “büyük güçler” arasında bansın korunmasına değil, aynı
zamanda güçleri bunlarla oranlana-mayacak küçük devletlerin saldırıdan korunmasına
da yaramıştır. Ancak XDC. yüzyılda Avrupa devletleri arasındaki güç dengesi
sayesinde kurulan mevzî banş, başka bir dengesizliğin ortaya çıkmasına yol
açmış, Avrupa ülkeleri topluca bir taraf teşkil ederek ve aralarında anlaşarak
dünyanın öteki kıtalannasömü/gee/7/fc adına saldırılar düzenlemişlerdir.
Çok taraflı güç
dengesinin varlığını uzun müddet koruyamayacağı ve sonunda kaçınılmaz olarak
ikili güç dengesine dönüşeceği ileri sürülebilir. Nitekim, Avrupa devletleri
arasında kurulduğu söylenen çok taraflı denge yerini I. Dünya Savaşı
öncesinde Üçlü İttifak ile Üçlü İtilaf arasındaki rekabete bırakmıştır. İkinci
Dünya Savaşı öncesindeki mihver devletleri Ve müttefikler adıyla anılan güçler
arasındaki İlişkilerde ise artık “denge” kavramının önemli bir yer
tutmadığı görülür. Her iki savaştan sonra gerek “Cemiyet-i Akvam”
gerekse “Birleşmiş Milletler” teşkilatlan vasıtasıyla güç dengesini
sağlama çabalan da herhangi bir dengeyi işler hale getirmeye değil, eğer varsa
gerçek dengesizliği maskelemeye yaramıştır.
Güç dengesinin
uluslararası siyasette çok önemli bir kavram haline gelişi nükleer silahlara
sahip olma bakımından iki kutup ülkenin, ABD ve SSCB’nin birer siyaset
belirleyici ülke olarak ortaya çıkmalarından dolayıdır. ABD ve SSCB arasında
nükleer silahlar bakımından bir güç dengesinin olup olmayacağı, böyle bir
dengenin kurulup kurulamayacağı tamamen bir siyasî senaryonun kabulüne
bağlıdır. Bu senaryoya göre adı anılan iki ülke süper gfiçlerdir, dolayısıyla
aynı oranda değilse bile nükleer silahlara sahip Çin ve nükleer silahların
dışında da bazı imkânları elinde tutan Batı Avrupa, güçler dengesinin başlıca
unsurları olma şansına sahip değildir.
Nükleer silahların
belirleyici olduğu güç dengesi kavramına bağlı olarak stratejik teoride bazı
yeni kavramlar geliştirilmiştir: Stratejik nükleer silahları muhtemel ve
potansiyel bir tehlike karşısında derhal kullanmaya “ilk darbe”
denir. NATO ilk darbenin kendisinden gelmeyeceğini resmen açıklamış, ilk darbe
anlayışının bir örneğini İsrail 1980 yılında Irak nükleer reaktörlerini
konvansiyonel silahlarla bombalayarak vermiştir. Bir başka kavram
“öldürme fazlası” (overkill), düşman ülkenin (veya yerküre
üzerindeki, yer yüzündeki bütün yerleşim merkezlerinin) tamamen yerle bir
edilmesi halinde bile, nükleer silahları kullanan tarafın elinde hâlâ
kullanılmamış bir kapasîteninkalaca-ğını anlatır. “İkinci darbe
kapasitesi” ise bir ülkenin sürpriz nükleer saldın karşısında kalmasının
ardından, bu ülkenin uğradığı saldırının tahribatını göğüslemenin ötesinde,
ilk saldıranın bu hareketini değersiz bırakacak oranda ikinci bir nükleer
darbe indirmeyi mümkün kılabilen yığınak temin etmesi demektir. İkinci darbe
kapasitesi ya iyi korunmuş nükleer silolara veya nükleer denizaltılara sahip
olmayı öngörür.
Güçler dengesi
kavramının uluslararası siyasetin kuvvet zoruyla düzene sokulabileceği
düşüncesinden büyük ölçüde destek sağladığı söylenebilir. Kitle iletişim
araçlarının ve her türlü bilgi aktarma yollarının sosyal hayata müdahale
ettiği ve dolayısıyla siyaseti ciddî bir şekilde etkilediği günümüzde güçler
dengesini ileri sürerek propaganda yapmak zorlaşmıştır. Yine de ABD askerî
yardımının Türkiye
ile Yunanistan
arasında hangi oranlarda dağıtılacağı gibi hususlarda iç politika veya
diplomasi alanlarında geçerliliğinden çok şey kaybetmiş değildir.
(SBA)
Bk. Silahlanma Yansı;
Süper Güçler; Uluslararası İlişkiler.