Edebi Şahsiyetler

George Gordon Byron Kimdir, Hayatı, Eserleri, Edebi Kişiliği, Hakkında Bilgi

BYRON, George (1788-1824)

İngiliz, şair. Romantik şiirinin yanı sıra radikal düşünceleriyle de ün kazanmıştır.

George Gordon Noel Byron, 22 Ocak 1788’de, Londra’da doğdu, 19 Nisan 1824’te öldü. Babası John Byron birinci karısının ölümünden sonra şairin annesi Catherine Gordon’la evlendi. Birinci evliliğinden de Augusta adında bir kızı vardı ve oğlu daha üç yaşındayken Fransa’da öldü. George Byron doğuştan topaldı. Evhamlı bir kadın olan annesinin gösterdiği aşırı sevgi, onun içine kapalı, hassas bir çocuk olmasına yol açtı. Bu duygusallığını daha dokuz yaşındayken dadısına ve kendinden büyük yeğenlerine duyduğu aşklarla dışa vurdu. 1798’de, on yaşındayken, büyük amcasının ölümü üzerine baronluk payesini aldı.

1801’de Harrotv’a, sonra da Cambridge Üniversitesi’ne gitti. Cambridge’de bir yandan savurganlığa ve eğlenceye dalıp borçlanırken öte yandan da Yunan klasiklerine, özellikle güzel konuşmaya merak sardı. Bu arada John Edleston’a duyduğu sevgiyi “Thyrza” şiirlerinde dile getirerek platonik bir aşk yaşadı. 1806’da ilk şiirleri Fugitive Pieces’i (“Ömürsüz Dizeler”) dar bir çevrede okunmak üzere özel olarak bastırdı. Aynı yıl Hours of Idleness’ı (“Avarelik Saatleri”) yayımlandı. Cambridge’de liberal ve radikal fikirleriyle kendisini etkileyen John Cam Flobhouse’ la tanıştı ve iki yazar arasında ömür boyu sürecek bir dostluğun temelleri atıldı. Henry Brougham’ın Edinburgh Review’da Hours of Idleness’ı acımasızca eleştirmesi Bryon’un dehasının bir başka boyutunu, yergiciliğini ortaya çıkardı. Bu eleştiriye duyduğu kini iki yıl besleyen Byron 1809’da ilk önemli eseri English Bards and Scotch Reviewers’ (“İngiliz Ozanlar ve İskoç Eleştirmenler”) yayımladı. English Bards and Scotch Reviewers, Edinburgh Revietf’daki eleştiriyi yeren bir karşı saldırıydı ve yazarın alaycılıktaki ustalığını ortaya koyuyordu. Bundan kısa bir zaman sonra Byron, Lordlar Kamarası’ndaki yerini aldı ve arkadaşı Hobhouse ile o zamanlar hem romantik, hem de siyasal önem taşıyan ve çok yaygın olan Doğu yolculuğu modasına uydu. Portekiz, İspanya, Malta, Sırbistan, Atina, İzmir üzerinden İstanbul’a gelen Byron, Çanakkale Boğazı’mn en dar yerinde karşıdan karşıya yüzerek, “Hero ve Leander” mitinde Leander’in Hero’ya ulaşmak için yüzdüğü uzaklığı aynen yüzmüş oldu. Atina’da tanıdığı Teresa Macri’ nin büyüleyici güzelliğinden esinlenerek yazdığı “Maid of Athens” şiirinden başka Doğu yolculuğuna mitik bir boyut kazandıran Cbilde Harold’s Pilgrimage (Childe Harold’m Kutsal Yolculuğu) ile Turkish Tales’i (Türk Öyküleri) yazdı. Turkish Tales, The Giaour (“Gavur”), The Bride of Abydos (“Abydos’lu Gelin”) ve The Corsair (“Korsan”) adlı, konusunu Türkler’den alan üç öyküden oluşuyordu.Londra’ya döndüğünde, gerçekleştirdiği romantik yolculuk, yakışıklılığı, soyluluğu ve aşklarla dolu yaşamına ilişkin dedikodular onu zaten edebiyat çevrelerinde ilginç bir kişi yapmışken, Childe Harold’ın basılmasıyla birdenbire büyük bir üne kavuştu.