Tarihi Eserler

Gaziantep Mevlevihanesi Tarihçe, Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Sancak beyi Türkmen Mustafa Ağa tarafından XVII. yüzyılda yaptırılan Mevlevi tekkesi.

Gaziantep Şahinbey merkez ilçesi Koz­luca mahallesi Buğday Arastası, Kozlu­ca ve Şehit caddeleri arasında yer almak­tadır. Günümüzde Mevlevihane (Tekke) Camii (Mustafa Ağa Camii) olarak bilinen Gaziantep (Ayıntab) Mevlevîhânesi, Gü­neydoğu Anadolu bölgesinin en büyük Mevlevî zaviyeleri ndendir.

1045 (1635) tarihli Gaziantep şer’î mahkeme sicil kayıtlarıyla vakfıyesindeki “mevlevîhâne-i cedîd” ifadesinden, mevlevîhânenin yerinde daha önce, muh­temelen Şeyh Şaban Dede’nin (o. 1031/ 1622) türbesinin bulunduğu yerde başka bir mevlevîhânenin var olduğu anlaşıl­maktadır. Kervan yolları kavşağında yer aldığından bir menzil zaviyesi niteliğini taşıyan mevlevîhâne. semahanenin cüm­le kapısı üzerindeki Farsça ta’lik kitabe­ye göre 1048’de (1638) Ayıntab sancak beyi Türkmen Mustafa Ağa b. Yûsuf ta­rafından yaptırılmıştır. Kitabenin tarih mısraı aynı zamanda Meşnevf’nin ilk mısraıdır. Evliya Çelebi bunun Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin bir kerameti olduğunu söyler. 1050 (1640) yılında düzen­lenen vakfiyesine göre Mustafa Ağa, mevlevîhâneye Şaban Dede’nin oğlu postnişin Mehmed Dede ile onun soyundan gelenlerin şeyh-mütevelli olarak tayin edilmesi şartını koymuştur. Vakfiyede bir semahane, mescid. Şeyh Mehmed Efendi’nin ikametine mahsus büyük bir oda, dervişler için dokuz hücre ve havuz­lu bahçesi bulunan bir tekke yaptırıldığı, iki boyahane, bir un kapanı, yirmi dük­kân, bir ahır ve yirmi odalı hanın tekke­nin gelir kaynakları arasında bulunduğu, tekkede imam. müezzin ve mesnevîhan ile diğer ağırlama görevlilerinin bulun­durulacağı, günlük yemek ve cuma gün­leri pişirilen zerde masraflarının karşı­lanacağı, Konya Mevtana Dergâhı’ndaki çelebilerin bu düzene karışmamaları, bu­raya sadece Şeyh Mehmed Efendi’nin erkek soyundan gelenlerin postnişin ola­bileceği ve Konya’dan buna ilişkin belge verilmesi şartıyla vakfedilmiş olduğu be­lirtilmektedir.

1675’te sadece semahane mevcut iken cuma hutbelerinin de okunmasına başlanmasıyla cami düzenine geçilmiş ve bundan sonraki kayıtlarda Mevlevi­hane Camii adı kullanılmıştır. 1846 yılı­na ait gelir ve gider cetvelinde mevlevî-hânenin gelirinin 8960, giderinin ise 9093 kuruş olduğu görülmektedir. II Abdülhamid Albümleri’ndeki resimde görü­len üç katlı, nakışlı saçaklı selâmlık dai­resi, muhtemelen daha küçük olan eski selâmlığın yerine inşa edilmiştir. Şu an­da mevcut olmayan kitabesine göre se­lâmlık dairesi 1304’te (1886-87) yapıl­mıştır. 1901 ve 1903 yıllarında çıkan iki büyük arasta yangınında mevlevîhâneye ait han ve dükkânlar yandığından post­nişin Mehmed Münîb Efendi kendi pa­rasından 130.000 kuruş harcamak sure­tiyle Buğday Hanı’nı, Tahmis Kahveha-nesi’ni, bir süpürgeci odasıyla otuz üç dükkânı yeniden yaptırarak mevlevîhâ­neye vakfetmiştir. Son cemaat yerinin yanındaki duvarda bulunan yüksek sivri kemerli çeşme, ta’lik kitabesini bizzat yazıp 1324 (1906) tarihini düşüren Şeyh İsmail Hakkı Dede zamanında yapılmış­tır. 1911 “de mevlevîhâneyi teftiş için gön­derilen Ziya Çelebi ile Kastamonu Mev­levîhânesi şeyhi Ahmed Remzi Dede’nin (Akyürek) Konya çelebisine gönderdikle­ri rapordan, vakfiyesinde haftada İki de­fa âyîn-i şerif icrası şart kosulduğu hal­de uzun zamandan beri bunun yapılma­dığı, sütunların arasında bulunan ve semâ meydanını sınırlayan parmaklığın kal­dırılmış olduğu ve semahanenin sadece cami olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Raporda ayrıca, vakfiyede değişik görev­ler için görevlilerin ve ücretlerinin belir­tilmiş olmasına rağmen birkaç görevin bir tek kişi tarafından yürütüldüğü bildi­rilmiştir. Mevlevîhâ nenin son şeyhi Mus­tafa Dede zamanında cuma geceleri yat­sı namazından sonra âyin icra edildiği, mutfağı olmayan tekkenin günlük ye­meklerinin külliye dışında bulunan ha­rem dairesinde hazırlandığı bilinmek­tedir.

Arşiv belgelerine göre mevlevîhânenin meşihatinde bulunan Mehmed De­de soyundan gelen postnişinler şunlar­dır: İlk şeyh Mehmed b. Şaban Dede’den sonra(Meşihat süresi 1638-1678) sırasıyla Mehmed (1678-1744), Feyzullah (1744-1768), Mehmed (1768-1787), Mehmed (1787-1794), Feyzullah (1794-1846), İsmail Hakkı (1846-1883), Mehmed Münîb (1883-1905], İsmail Hakkı (1905-1918) ve Mus­tafa Dede (1918-1925). Son şeyh Musta­fa Dede Efendi posta oturmadan önce 1910-1918 yılları arasında Antep beledi­ye başkanlığı, Cumhuriyetten sonra da Cumhuriyet Halk Partisi il başkanlığı yap­mıştır.

Tekkeler kapatıldıktan sonra mevlevî-hâneye Vakıflar Genel Müdürlüğü el koy­muş, semahane ve selâmlık kısmı cami ve ilkokul olarak kullanılmış, ana avlu­sunda önce abdest muslukları, sonra bir şadırvan yaptırılmıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından birkaç defa tamir edilen mevlevîhâne çeşitli değişikliklere uğramış, 1976’daki onarımda ana avlu­nun taş döşemesi, derviş hücreleri, he­lalarla son cemaat yerinin çatısı yenilen­miş, semahanenin kubbe ve mihrabındaki natüralist çiçek kalem işleri yok edi­lip sütun mukarnasları tahrif edilmiştir. 1993’te selâmlık kısmı tamamen yenile­nerek son cemaat yeri camekânla kapa­tılmıştır. Bu sırada Mevlevîliğe ait süs­leme unsurları, semahanenin dal sikke bronz alemiyle ahşap sikkeli asma minber-mesnevi kürsüsü kaldırılmış, yerine ay yıldızlı alem ve minber kürsüsü kon­muştur. Mevlevîhânenin derviş hücreleri İmam ve müezzin odası, selâmlık kısmı müftülük, açık ahşap karkas çatılı ahır ise otopark olarak kullanılmaktadır.

Şehrin ticaret merkezinde bulunan külliye kesme taştan inşa edilmiş olup iki avlu etrafında düzenlenmiştir. Çevresindeki çarşı sokaklarından üç ayrı girişi vardır. Açık ve koyu renk mermer­le döşenmiş bulunan ana avlu kuzeyden, Buğday Arastası’na bakan bir sıra dük­kân ve üstü şemsiyeli düz silindirik göv­deli güdük minaresi altından geçilen ke­merli cümle kapısıyla; doğudan beşik tonozlu ve uzun çörtenli beş derviş hüc­resiyle; güneyden semâhâne-mescid üni­tesi, çeşme ve helalarla; batıdan yüksek taş duvarla ayrılmış bahçeli bir avluya bakan, biri üç, diğeri iki katlı iki selâm­lık binasıyla çevrilidir. Semahane ve onun kuzeybatı köşesinde birleşen mescid mevlevîhânenin en eski ünitesi olup muh­temelen cuma namazı için kullanılmaya başlandıktan sonra birtakım tadilât ge­çirmiştir. İlk yapılışında son cemaat yeri bulunmayan, merkezî kare planlı bir ya­pı olan semahane (11,30 x 11,30 m.), dört ayağa oturan sivri kemerlerle taşınan onikigen kasnaklı 6,50 m. çaplı merkezî kubbe ve kubbenin dört yanında aynalı tonozlar ve köşelerde birer küçük kubbe ile örtülüdür. Gerek semahaneye, gerek­se diktörtgen planlı (5,10 x 4,50 m.) çap­raz tonozla örtülü, sade yuvarlak nişli mihrabı olan ve yine ilk yapılışında son cemaat yeri bulunmayan mescide kuzey cephelerindeki cümle kapısından girildi­ği anlaşılmaktadır. Daha sonra, mesci­din kuzeyinde bulunan selâmlık dairesi­nin değişik zamanlarda büyütülmesi so­nucunda üçüncü kat mescidin üstüne ve semahanenin önüne taşınmasıyla mes­cidin giriş cephesi önünde sadece dar bir geçit kalınca, semahanenin önüne açılan doğu penceresi kapıya dönüştü­rülüp mescide buradan girilmeye baş­lanmıştır. Ayrıca semahanenin doğu cep­he duvarı kuzeye doğru uzatılıp iki yığ­ma ayak ve üç sivri kemerle mescidin yeni girişi doğu cephe duvarına bağla­narak semahanenin önüne düz tavanlı bir son cemaat yeri eklenmiştir. İki sıra halinde otuz pencere ile aydınlatılan se­mahanenin üç dilimli kemerli ve mukar-naslı mihrabı cümle kapısı eksenindedir. Önündeki aynalı tonoz hariç diğer üç ay­nalı tonozun altında korkuluklu basit bir ahşap asma kat mahfili dolaşmak­tadır. Kubbenin altına gelen kare planlı semâ meydanı (6,50 x 6,50 m.) eskiden dört ayak arasındaki bir korkulukla sı­nırlıydı. Mihrabın karşısında bulunan kısmî asma kat mahfili ise mutrip ma­halliydi. Aynalı tonozların altında kalan diğer mekânlar seyirciler tarafından kullanılmaktaydı. Cami mimarisinde alışıl­mış olan merkezî plan şeması Gaziantep Mevlevîhâ nesi’nde bir semahane olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak bu tür bir kullanılış tarzının, kalın ayakların âyinin köşelerden seyredilmesini engellemesi ve seyirci mahfillerinin darlığı gibi mah­zurları vardır. Selâmlık dairesinin üçün­cü kattaki çepeçevre tepe kuş evleri, çi­çek süslemeli bağdadî tavan çeşitleriyle pencere arasındaki kolonlar içine oyul­muş ilginç musluklu su hazneleri dikkat çekicidir.

Gaziantep Mevlevîhânesi, mimari ay­rıntı ve nisbetleri yanında orijinal kes­me taş işçiliğiyle de Osmanlı mimarisi­nin Güneydoğu Anadolu üslûbunu yan­sıtır. Merkezî semahane planı için, XVI. yüzyılın ilk yarısında inşa edilmiş olan komşu Kilis (1525) ve Halep (1530 civarı) mevlevîhâneleri örnek alınmıştır. Daha mütevazi, üstü minareli cümle kapısı fikri Halep Mevlevîhânesi’nden, cümle kapısı ve mihrabın üstündeki yuvarlak pencerelerle yanındaki mihrabın konsol süsleme unsuru Kilis Mevlevîhânesi’nden alınmıştır. İlginç olan. İslâm öncesi Türk dinî mimarisinden kaynaklanan, Türk-İslâm mimarisinin ilk yapılarından olan Hazara Camii’nde [XI. yüzyıl ortaları) uy­gulanan cami tipinin, 500 yıllık kopuk­luktan sonra Güneydoğu Anadolu bölge­sinde Kilis, Halep ve Gaziantep mevlevîhaneleri semahanelerinde yaşatılmış ol­masıdır. Söz konusu plan şeması, Hora­san bölgesindeki ilk tarikat yapılarına uygulanan ve XV. yüzyıla kadar yaşatı­lan kapalı avlulu dört eyvanlı şemadan da türemiş olabilir. Gaziantep Mevlevîhânesi’nin, kökleri İslâm öncesi Türk mimarisine kadar inen bir ruh birliğini yaşatan önemli bir eser olduğu söyle­nebilir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

İlgili Makaleler