Tarihi Eserler

Gazanfer Ağa Külliyesi Tarihçe, Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Gazanfer Ağa Külliyesi. İstanbul Fatih’te XVI. yüzyıl sonlarında yapılan külliye.

Medrese, türbe ve sebilden ibaret olup eski Kırkçeşme mahallesinde Bozdoğan su kemerinin Haliç tarafında bulunmak­tadır. Banisi. 23 Receb 1011’de(6 Ocak 1603) idam edilen, III. Mehmed’in kapı akağalarından Macar asıllı Gazanfer Ağa’dır. Dâvud Ağa’nın Hassa başmimarı ol­duğu yıllarda inşa edildiğinden onun ta­rafından yapıldığı tahmin edilmektedir.

Ekrem Hakkı Ayverdi’nin tesbitlerine göre. Ankara’da Vakıflar Genel Müdür­lüğü kuyûd-ı kadîmesinde 571 sayılı İs­tanbul Sânî Vakfiye De/feri’nin 11 ve 12. sayfalarında, Kapıağası ve Odabaşı Gazanfer Ağa b. Abdurrahman’in “evâhir-i cemâziyelûlâ 1004″(Ocak 1596) ta­rihli vakfiye sureti bulunmaktadır. Bu­rada, “Kırkçeşme denmekle mâruf bir mahall-i latifte dört yol ağzında on yedi adet hücreyi ve dershaneyi müştemil… bir medrese-i şerîfe bina ettiler” denil­dikten sonra medreseye bitişik olarak, “Dört yol ağzında makbûl-i cumhur ve matbû-i ehl-i şuur bir sebîl-i bî-adîl bi­na ettiler” cümleleriyle sebilin de külli­yeye eklendiği bildirilir. Vakfiyeden ay­rıca, Gazanfer Ağa’nın Gediz’de cami ve sıbyan mektebiyle Üsküdar’da çeşmeler vakfettiği, kendisi için külliyesi yanında bir de türbe yaptırdığı öğrenilmektedir. Ayasofya Camii yanında ve Alemdar Yo­kuşu kenarındaki Cafer Ağa (Soğuk Ku­yu) Medresesi Mimar Sinan tarafından yapılırken banisinin 964 Zilhiccesinde(Ekim 1557) ölümü üzerine yapı Gazan­fer Ağa adlı bir kişi tarafından 967’de (1559-60) ta marnlat I mıştır. Bunun Kırkçeşme’deki külliyenin bânisiyle aynı kişi olduğu kabul edilirse de iki yapının in­şası arasındaki otuz yılı aşkın süre bu hususta şüphe uyandırmaktadır. Halbuki İstanbul’un Anadolu yakasında Haydar­paşa çayırı yakınında eski Bağdat yolu kenarındaki Ayrılık Çeşmesi ve Namaz-gâhı’nın da ilk kurucusunun bu külliye­nin banisi Gazanfer Ağa olduğunda şüp­he yoktur. Ayrıca bu zat Otakçılar Mes-cidi’ni ihya ettirerek yanında bir kuyu ve sebil vakfetmiştir.

Haliç kıyılarından başlayıp Marmara’­ya doğru uzanan büyük yangınlarda zarar gören külliye 1782 yangınında harap ol­muş, fakat derhal tamir edilmiştir. 13 Rebîülâhir 1286(23 Temmuz 1869) tarihli İstanbul medreseleri listesine göre için­de yirmi beş kişi barındıran bu medre­se. 20 Ağustos 1330’da(2 Eylül 1914) yazılan bir raporda, “Otuz kişi ikamet edebilir” kaydıyla zikredilmiştir. Aynı ya­zıda medresenin durumu oldukça ayrın­tılı biçimde verilmiştir: “Zemine mutta­sıl ve yenice tamir olunmuş on dört odası olup arka pencereleri olmakla cereyân-ı havaya müsaitçe ise de tarz-ı inşâsından nâşi nüfûz-ı ziyâya pek de müsait olma­dığı gibi, şehrin su kemerleri ittisalinde olduğundan ziyade râtıb bir haldedir. Odalar ikişer kişi alır, gusülhâne ve ça­maşırhanesi muhtâc-ı ta’mîrdir. Abdest-hâneleri kâfi ve tamir olunmuştur. Mü­sait vüs’atte bir avlu. ders okunur bir dershane ve tulumba ile işler bir şadır­vanı mevcuttur. Bazı mahalleri tamir ve fennen bazı tadilât ve ıslahat ile zararsız bir medrese olur ise de yanındaki su ke­merleri sebebiyle medreseyi rutubetten kurtarmak müşkül oduğundan talebe is­kânında nazar-ı ehemmiyyete alınmak lâ­zımdır.” Bu rapora 1332r. (1917), 1334 r. (1919) ve 1336 r. (1920) yıllarındaki kad­rosuyla ilgili derkenarlar da ilâve edilmiş­tir. Bu kayıtlardan, külliyenin, 1908 yılı Ağustosundaki büyük yangında bütün çevresi harabe haline geldikten sonra tekrar kullanılır duruma getirildiği anla­şılmaktadır.

Cumhuriyet döneminde medreseler kapatıldıktan sonra yıkılmaya bırakılan külliye, Lütfi Kırdar’ın İstanbul vali ve belediye başkanlığı yıllarında açılan yeni Atatürk Bulvarı’nın tam kenarında kal­dığından bütün perişanlığı ile meydana çıkmıştı. Bulvarın iki tarafına rastlayan Sekbanbaşı, Revânî Çelebi. Yahya Güzel mescidleri, Kırkçeşmeler gibi pek çok tarihî eserin arsalarını kazanmak için yıktırılıp ortadan kaldırılmasına karşılık bu külliye kurtulmuş ve 1943-1944 yıl­larında Ekrem Hakkı Ayverdi tarafından tamir edilmiştir. İstanbul Belediyesi bu­rayı Şehir Müzesi olarak düzenlemiş ve İstanbul’a dair çeşitli eserleri teşhir et­miştir. Belediye Başkanı Bedrettin Dalan döneminde bu eserlerin bir kısmı Yıldız Sarayı’ndaki mekânlara taşınmış ve bo­şalan Gazanfer Ağa Medresesi Karikatür ve Mizah Müzesi olarak yeniden düzen­lenmiştir. 1994’te bu müzenin de kapa­tılmak istenmesi üzerine baş gösteren tartışmalar sonunda burası müze halin­de bırakılmıştır.

Gazanfer Ağa Külliyesi, XVII. yüzyıldan itibaren yaygınlaşmaya başlayan, bir ca­miye bağlı olmaksızın yapılan başlı başı­na medreseden ibaret küçük külliyelerin ilk Örneklerindendir. Kovacılar caddesi üzerindeki esas girişi küçük bir dış avlu­ya açılır. Burada Gazanfer Ağa’nın çokgen biçimindeki türbesi yükselir. Bu dış avlu duvarının sol köşesinde ve bulvarın kena­rında sebil bulunur. Ayrıca avlunun içinde türbelerin etrafında, en eskisi 1025 (1616) tarihli olan on kadar kabirden meydana gelen küçük bir de hazîre vardır.

Bu Ön avludan, İkinci bir cümle kapı­sından geçilerek ulaşılan medrese kıs­mı muntazam bir plana sahiptir. Sebilin arkasına yerleştirilen abdesthaneler dı­şında, ortadaki baklavalı başlıklı mermer sütunlara sahip revaklı bir avlunun et­rafında talebe hücreleri sıralanır. Orta­sındaki şadırvan 1943-1944 tamirinde yapılmıştır. Evvelce burada bir şadırva­nın bulunup bulunmadığı bilinmemek­tedir. Girişin tam karşısında üstü kubbe ile örtülü, kare planlı mescid-dershane yer alır. Bunun mukarnaslı bir mihrabı vardır. Kubbeli hücrelerin her birinde bir ocakla dolaplar bulunur. Bu odalar hem avludan hem de dış duvarlara açılan pen­cerelerden hava ve ışık alır. Muntazam planlı Osmanlı medreselerinde olduğu gibi köşelerdeki hücrelere geçiş şevli gi­rişlerle sağlanmıştır. Ancak güneyde bul­var tarafındaki hücrenin arkasına İlâve edilen bir hücreye geçiş önündeki odadan mümkün olmaktadır. Medresede plan bakımından yalnız on beş hücre bulun­masına karşılık vakfiyesinde on yedi hüc­reden söz edilmesine bir anlam verileme­miştir. Dershaneyi ve helaları da Ekrem Hakkı Ayverdi’nin düşündüğü gibi mevcut sayıya katmak ise mümkün değildir.

Gazanfer Ağa’nm külliyenin ikinci un­surunu teşkil eden türbesi, dış avlunun kuzeybatı köşesinde kesme taş kaplı onikigen planlı kubbeli bir yapıdır. İçi iki sıra pencere ile aydınlanmıştır. Alt sıra­da ayrıca pencere aralarında dolaplar vardır. İçinde pencerelerin üstlerinde ka­lem işi nakışların kalıntıları görülür. Bu­rada Gazanfer Ağa’nmkinden başka iki de kadın sandukası bulunmaktadır.

Külliyenin dış avlu duvarının kuzeydo­ğu köşesinde bulunan sebil sekiz köşeli olup bunların beşi dışarı taşar. 1943 yılı tamirine kadar çok harap durumda iken bu tarihte üzerine geniş bir saçak yapıl­mıştır. Şebekelerin aralarında çift renkli taşlardan işlenmiş sivri kemerleri taşı­yan, mukarnaslı başlıklı mermer sütunlar vardır. Kemer içinde taştan oyma ka­fesler bulunur. Altlarındaki şebekeler ise tunç dökümdür. Sebilin içinde bir de ku­yu ağzı mevcuttur. Kubbesinde ise ma-lakârî süsleme vardır. İstanbul’un klasik Osmanlı medreselerinin en güzellerin­den olan Gazanfer Ağa Medresesi yer seçimi bakımından talihsiz bir yapı ol­muştur. Öğleden sonra güneşini tama­men engelleyen Bozdoğan Kemeri’nin çok yakınında inşa edilmiş olması onu rutubetli bir yapı durumuna sokmuştur.

TDV İslâm Ansiklopedisi

İlgili Makaleler