İslam Tarihi

Gaza Nedir, Ne Demek, Anlayışı, Hakkında Bilgi

Gaza. Özellikle Osmanlilar’da din için yapılan savaşı ifade eden ve bir fetih İdeolojisi haline gelen terim.

Eski sözlüklerde dar anlamda “düş­manla savaşma” şeklinde tarif edilen kelime, Osmanlı Beyliği’nin ortaya çıktığı XIII. yüzyıl sonları ile XIV. yüzyıl başlarında Anadolu uç boylarında yaşanan çatışma­larda, Türkmen beylikleri ve derviş top­lulukları arasında çok defa hem bir mo­tivasyon hem de bir meşruiyet unsuru olarak kullanılmış; İslâmiyet’i yaymak, müslümanlann yönetimindeki toprakla­rı yahut nüfuz alanını genişletmek gibi gayretler uğrunda akınlara katılmak ve “cengetmek” anlamını kazanmıştır. Or­taçağ müslüman toplulukları arasında kullanımı çok daha eskilere giden bu kavramın Anadolu’da nasıl yayıldığı ve Türk dilinde kahramanlık ifade eden alp­lık ile örtüşmeye başladığı tam olarak bilinmemekte, ancak XIII. yüzyılın son­larında Anadolu’nun bat ve kuzeybatı­sında kullanılmakta olduğu kesin ola­rak tesbit edilebilmektedir.

Gaza ruhunun Osmanlı Devleti’nin yük­selişinde oynadığı rol konusu, Paul Wittek’in 1938’de yayımladığı eserinden bu yana modern tarih yazıcılığında önemli bir yer tutmuştur. Wittek’in “gaza tezi”. yani Osmanlılar’ın askerî ve siyasî başa­rılarını cihadla özdeşleştirdiği ve “kut­sal savaş” (holy war) diye çevirdiği gaza anlayışına hamleden tez, M. Fuad Köprülü’nün gaza ile başka unsurları den­geleyen, demografik faktörleri ve sos­yolojik yapıları VVittek’ten çok daha ay­rıntılı olarak ele alan fikirlerinin yaygın olarak bilindiği Türkiye’nin dışındaki dün­ya tarihi literatüründe uzun süre büyük bir kabul görmüştür. Öte yandan keli­menin ve içerdiği kavramın beylik dev­rinin anlayışını yansıtmadığı, XV. yüzyıl­dan itibaren çok daha yerleşik ve düzenli bir toplum hayatına geçen Osmanlı­lar’ın atalarını yüceltmek, onların akın ve yağma faaliyetlerini din uğruna kah­ramanlık özelliğiyle süslemek için geri­ye dönük olarak böyle bir açıklama ge­tirdikleri. Osmanlı tarihlerinde ilk beyle­re gazilik atfedilmesinin edebî ve ideolo­jik bir motif olarak anlaşılması gerekti­ği iddia edilmiştir. Hatta gaza ve gazi kelimelerinin XV. yüzyıldan önce Anado­lu’da yaygın olarak kullanılmadığı, kul­lanıldığı kadarıyla da pek yüce / kutsî bir anlam taşımadığı öne sürülmüştür (a.mlf., TT, XIX/109, s. 9-18) Gerçekten, doğrudan Osmanlılarla ilgili ve otantik-liği tartışmasız kaynaklarda, Ahmedî’-nin XV. yüzyıl başlarında kaleme aldığı İskendernâme’ye kadar gaza kavramı­na rastlanmaz. VVittek’in XIV. yüzyıla ait bir delil olarak zikrettiği Bursa kitabe­sinin, üzerinde yer alan 1337 tarihinde yazılmış olduğuna kesin gözle bakıla­mayacağı, bunun sonradan yazıldığı ve binanın ilk yapım tarihinin oradan baş­latıldığı ileri sürülmektedir. Bu husus doğru olmakla birlikte, XIII ve XIV. yüzyıl Anadolu’su­nun kaynaklarında, Osmanlılar’la kom­şuluğu ve gerek dost gerekse rakip ola­rak yakın ilişkileri iyi bilinen beyliklere ait eserlerde gaza kelimesine ve türev­lerine sıkça rastlanır. Dolayısıyla Osmanlılar’ın da Anadolu’nun geri kalan kesim­lerinde yaşayan Türk boylarının ve bey­lerinin kültür hayatından tamamen ha­bersiz ya da farklı bir kültüre sahip ol­madığı düşünülürse bu kavramın bilin­diği söylenebilir. Nitekim Osman Bey’-den söz eden en eski yazılı kaynağın mü­ellifi olması dolayısıyla üzerinde durul­ması gereken Bizanslı tarihçi Pachyme-res, Osmanlı Devleti’nin kurucusunun Bi­zans imparatorluk askerleriyle ilk çatış­ması olarak tasvir ettiği  Koyunhisan (Bapheus) Savaşı’na (1301) Batı Anado­lu’nun çeşitli yörelerinden, özellikle Men­deres havzasından ve Kastamonu’dan Türkmen savaşçıların katıldığını belirtir. Aynı seferde Osman Bey’in yanında yer alan Amourios’un Çobanoğullan’ndan Ali Bey olması gerektiği de ortaya konmuş­tur (Zachariadou, 111 |I977|, s. 57-70). Ço-banoğulları için XIII. yüzyıl sonlarında kaleme aldığı inşâ risalelerinde Hûyî, si-pah emirleri için kullanılacak unvanlar arasında  “nusretü’I-güzâfı da sayar. Osman Bey’in çağdaşlarından Sinop be­yinin adı Gazi Çelebi olarak geçer. Orhan Bey ile Trakya’da sefere çıkan Ay-dınoğulları’nın daha 1312’de Birgi’de inşa ettirdikleri ulucaminin kitabesinde Mehmed Bey’den “el-emîrü’l-kebîr el-gâzî” diye söz edilir. Ayrıca Osmanlı bey­liğinin doğduğu Söğüt’e ve Osman Bey’in ilk fetihlerinden Karacahisar’a çok ya­kın olan Seyyid Gazi Türbesi’nin daha XII. yüzyıl sonlarında bir ziyaretgâh ol­duğunu Arap seyyah Herevî bildirir (kay­naklar ve başka örnekler için bk. Emecen, s. 194-197; Kafadar, s. 76-78, 1691. Bir yoruma göre Kuzeybatı Anadolu’da ga­za anlayışının canlanmasında, 1299’da Altın Orda Devleti’nde yaşanan değişik­likler dolayısıyla İslâm ülkesi olmaktan çıkan Tuna yörelerinden aşiret ve aile­lerin Marmara’nın güneyine doğru göç­mesinin katkıları da rol oynamıştır (Togan, s. 333).

İlgili Makaleler