Tarihi Eserler

Garipler Camii – Tokat Tarihçe, Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Garipler Camii. Tokat’ta Dânişmendliler dönemine ait cami.

Tokat’ın ve Anadolu’nun en eski ca­milerinden biri olup Pazarcık mahallesindedir. Batı duvarı boyunca Tokat Kalesi’nin bulunduğu tepenin yamacına yas­lanır. Evkaf defterlerinde Melik Dânişmend Gazi Camii, tapu tahrir defterle­rinde ise Câmi-i Melik ve Câmi-i Tokat adıyla geçen yapı halk arasında Garip­ler Camii olarak bilinir. Son yıllarda yapılan restorasyonlarla plan, duvar örgü­sü ve süslemeleri bakımından eski özel­liklerini kaybetmiştir. Ancak minarenin tuğla örgüsü ve sırlı tuğla tezyinatı, XIV. yüzyılın ilk yarısına ait kitâbeli mihrabı binanın günümüze kalabilmiş en dikka­te değer kısımlarıdır. Cami, Kuyûdât-ı Atîka’da XIV Anadolu Vakfiye Defteri’nin 172. sayfasındaki 205 sayılı Sey­yid Ali Paşa Vakfiyesi’nde, “Kubbetü’l-câmii’ş-şerîf bi-câmii Dânişmend Gazi el-kâin bi-mahallei Yazıcık min medîne-i Tokat” ifadesiyle kayıtlıdır. Buna göre yapı eskiden Yazıcık adıyla bilinen ma­hallede yer alıyordu. A. Gabriel binanın bir hıristiyan mabedinden camiye çevril­miş olduğunu kabul eder. Tarihî belge­lere göre ilk caminin Dânişmend Gazi tarafından 1074’te inşa ettirildiği anla­şılmaktadır. Selçuklu. İlhanlı ve Osmanlı dönemlerinde pek çok defa tamir edil­miştir.

Kenarları 20 metreye yaklaşan kare planlı yapı kalın yüksek duvarları, düz cepheli dışa kapalı kütlesiyle anlamlı bir mimari üslûp vermekten uzaktır. Plan bugünkü haliyle merkezî bir karakter göstermektedir. Orta mekânı belirleyen destek sistemi, dört paye ve dört sütu­nun alternatif sıralanmasıyla yan me­kânlardan ayrılır. Böylece oluşan kare alt yapılı destek sistemi, üstte pandan­tiflerle yükselerek 7,5 m. çapındaki kub­beye bağlanır. Dışta kiremitlerle örtülü kubbe, genel kütle kompozisyonuna ar­kaik bir özellik vermektedir. Kubbeli or­ta mekânı çevreleyen yan mekânlar to­noz örtülü olup duvarlar boyunca uza­nan hacimler halindedir. Kuzey duvarı­na bitişik ve ana eksenin sağına kaydı­rılmış 3,5 m. çapındaki ikinci bir kubbe örtü sistemini hareketlendirir. İçten yivli olan bu küçük kubbe, dışta çokgen kas­nağa oturan kiremit Örtülü bir çıkıntı halinde büyük kubbeye eşlik eder. Bu­günkü çatının hemen altında kalan taş çörtenler bir zamanlar örtünün toprak dam olduğunu göstermektedir.

Minarenin bina içinden ve kuzeydoğu köşesinden yükselmekte oluşu, minare ile bugünkü ana kütle arasında dönem farkı bulunduğunu gösterir. Dışta kalan tuğla gövde, örgü birimlerinin taşırılma-sıyla genişleyerek şerefeye alt yapı teş­kil eder. Minare, petek kısmındaki yeşil sırlı tuğlaları ve genel görünüşü bakı­mından Dânişmendli dönemine ait üslû­bu yansıtan en orijinal elemandır.

İlk inşasına ait olmamasına rağmen mihrap caminin en eski kısımlarından biridir. Enli bir kitabeyle çerçevelenen mihrap yüzeyi, üstte iri mukarnaslı bir kavsara ile alttaki yarım altıgen nişi ör­ten bir girinti halindedir. Devşirme izle­nimi veren çan biçimindeki sütunçe baş­lıkları oldukça sadedir. Tamamen taştan yapılmış olan mihrabı çeviren ve Âl-i İm-rân sûresinin 18 ve 19. âyetlerini ihtiva eden celî kitabe sağ alttan başlayarak yükselir, üstte ve sol yanda dönüş yapa­rak satırı tamamlar. Satır bitiminde mev­cut daha küçük bir istifle yazılmış usta ve tarih kitabesine göre mihrap. Resul b. Muhammed tarafından 733 yılının Şev­val ayında(Haziran 1333) yapılmıştır.

Mekânda yer alan burmaiı dört sütun, hafifçe sivrilen kemerler, hepsinden Önemlisi minarenin konumundan anla­şıldığı üzere birkaç inşa devresi geçire­rek özelliklerini büyük ölçüde kaybeden camiye yapılan bu müdahaleler Anado­lu’daki bu en eski eserin günümüze ulaş­masını sağlamıştır.

İlgili Makaleler