Kimdir

Flippo Brunelleschi kimdir? Hayatı

Flippo Brunelleschi kimdir? Hayatı ve eserleri: (1377-1446) İtalyan, mimar. Rönesans mimarlığı­nın ilk büyük ustasıdır. Floransa’da doğdu. Gerek annesi, gerek babası iyi ailelerden geliyordu. Noterlik ya da cerrahlık gibi baba ya da dede mesleklerinden birini seçmesini isteyen babasına karşın, bir kuyumcunun yanına çırak girdi. Sanata olan merakı ve yaratıcı zekâsıyla kısa zamanda ilerledi, iyi bir kuyumcu ve heykelci oldu. 1398’de ipekçiler loncasına kabul edildi. Pistoia’da bir kuyumcunun yanında çalışmaya başladı, Pistoia di San Jacopo Kilisesi’nin gümüş sunağını yaptı. 1401’de Floransa Vaftizhanesi’nin kapısının tasarlanması için açılan yarışmaya katıldı; ama az bir farkla Ghiberti’ nin önerisi birinci oldu. Brunelleschi bu arada Donatello’yla arkadaş olmuştu. Roma dönemi hey­kellerini incelemek için birlikte Roma’ya gittiler. Brunelleschi burada karşılaştığı eski Roma yapıları­nın yıkıntılarıyla da çok ilgilendi, onların rölövelerini yaptı. 1404’te ustalığı onaylanarak kuyumcular lon­casına kabul edildi. Daha sonraki yıllarda bütünüyle mimarlığa yöneldi. 1433’te Antik Çağ yapıları üstün­deki incelemelerini sürdürmek amacıyla ikinci kez Roma’ya gitti. 1446’da, hemen bütün yapılarını ger­çekleştirdiği Floransa kentinde öldü, Santa Maria del Fiore Kilisesine gömüldü.

Brunelleschi’nin ilk önemli yapıtı Floransa Ka­tedrali diye de anılan Santa Mana del Fiore Kilisesi nin kubbesidir. Kilise, Arnolfo di Cambio’nun 1295 dolaylarında Gotik üslupla yapmaya başladığı, absidinin üzeri kapanmadan yarım kalmış bir yapıydı. Bitirilmesi için uzun süre uğraşılmış, girişimlerde bulunulmuştu. Sonunda 1420’de Avrupa ülkelerinden çağrılan uzmanlar Floransa’da toplanarak sorunun çözülmesi için çeşidi önerileri tartıştılar. Önce yadırganmasına karşın Brunelleschi’nin önerisinin uygu­lanması kararlaştırıldı. Brunelleschi katedralin absid bölümünü üç yandan dışa doğru taşan yarım daire alanlı üç nişle genişletmiş, absidın üzerini de sekizgen bir kasnağa oturttuğu bir kubbeyle örtmüştü. Bu kasnağın her duvarına da büyük birer yuvarlak pencere açmıştı. Kubbenin strüktürünü kasnağın köşelerine oturan sivrimsi kemerler oluşturuyordu. Çift çeperli kubbenin tepesinde sekizgen planlı bir fener yükseliyordu. Bu kubbede gotik izlerin bulun­duğu ileri sürülmekle birlikte, zarif biçimi ve tepesini taçlandıran feneriyle ilerde Rönesans’a özgü kent siluetinin ayrılmaz parçası haline gelecek benzerleri­nin ilk örneği olduğu da bir gerçektir. Panteon’unkine eşit çapıyla bu görkemli kubbe, aslında uzunlamasına akslı bir planı olan katedralin, neredeyse merkezi bir yapı gibi algılanmasına neden olmaktadır. Brunellesc­hi burada çift çeperli kubbe yapımı, yan nişlerin orta mekâna bağlanması, kubbe feneri gibi, Rönesans’ın en önemli yapı şemalarından merkezi planın birçok sorununa, hem biçimsel hem de teknik çözümler getirmiştir. Onun Floransa Katedrali’\Acs ilginç uygulamaları arasında, kubbe kalıbını, taban döşeme­sine oturan bir iskele yerine, kasnağa zincirlerle astığı bir platlornıa taşıtması, böylece iskele masrafını önemli ölçüde azaltması da vardır. Bundan başka, dışa doğru açma gücünü karşılamak için kubbenin et kalınlığı içine, birbirine demir kenetlerle bağlanmış kalaslardan bir kuşak yerleştirmesi de önemli bir yeniliktir. Bütün Rönesans ve Barok dönem kubbele­rinde kullanılan bu teknik, ilke olarak günümüzdeki öngerilimli betonun öncüsü sayılabilir.

Yapımına 1421’de başlanan Yetimler Evi tartış­masız Rönesans’ın ilk yapısı olarak kabul edilir. Brunelleschi’nin de bir üyesi bulunduğu ipekçiler loncasının vakfı olan yapının programı Orta Çağ manastırlarının şemasına uymaktadır. Planı, sütünlu bir orta avlunun çevresinde toplanmış mekânlardan oluşmaktadır. İçe dönük bu yapı kütlesi, ön yüzünde yer alan ve sokağa açılan sütunlu bir galeri ile hafifletilmiştir. Bu galeri yapının Rönesans’a özgü temel niteliklerinin toplandığı bölümdür. Aralıkları oldukça geniş tutulmuş Tuskan-Korint karışımı narin sütunlar birbirlerine beşik kemerlerle bağlanmıştır. Kemerlere oturarak üst katı taşıyan yelken tonozlar, Orta Çağ’ın sivri çapraz tonozunun yerini almıştır. Her tonozun altındaki kare planlı birim rahatça algılanabilmekte, böylelikle yapı bütünü içinde yer alan her mekân öğesinin kendi başına da bir bütünlük taşımasını öngören Rönesans mimarlığı ilkesi de yerine gelmektedir. Bu aydınlık ve hafif galeride artık ne gotik strüktür düzeninin ne de Roma mimarlığının ağır kütleselliğinin bir izi kalmıştır. Sıvalı duvar yüzeylerinin açık rengi ile gri kumtaşından yapılmış sütun, başlık ve kemer gibi taşıyıcı yapı öğeleri arasındaki renk karşıtlığı, kare ve yarım daire gibi saf geometrik biçimlerden oluşan yalın mekânın sınırları­nı daha belirgin kılmakta, onun bir bakışta algılanma­sını sağlamaktadır.

Brunclleschi Yetimler Evi’yde aynı yıllarda San Lorenzo Kilisesi’nin kutsal eşyalar bölümünü de yapmıştır. Onun yapıyı biçimlendirirken saf geomet­rik biçimleri nasıl yoğurduğu burada da izlenir. Kare planlı ana mekânın üzeri, en tepedeki fenerde birleşen kaburga kemerlerinin taşıdığı, yarım küre biçimli bir kubbeyle örtülüdür. Kaburga kemerleri kubbeyi di­limlere ayırarak, alttan bakıldığında bir şemsiye görünümü verirler. Brunelleschı aynı yapının kilise bölümünü daha sonra yapmıştır. Burada Latin haçı planını kullanmıştır. Haçın uzun kolundaki orta nef, yan neflerden korint başlıklı narın sütunlar ve yarım daire biçimli beşik kemerlerle ayrılmıştır. Çapraz nef çok belirgin bir biçimde vurgulanmamış, iki nefin kesişme noktası bir kubbeyle yükseltilmiştir. Orta nef düz bir tavanla, yan netler de her sütun çiftinin arasına bir tane gelmek üzere yelken tonozlarla örtülüdür. Kutsal eşyalar bölümünde olduğu gibi San Lorenzo Kilisesi’nde de kullanılan ve duvarların beyaz renkli yüzeyleri üstünde bazı yapı öğelerinin gri renkle belirtilmesine dayanan etkileyici süsleme de her bir mekân parçasının sınırının açık seçik algılana-bilmesine olanak vermektedir.

Santa Croce Manastırının avlusunda yapımına 1429’da başladığı küçük Pazzi Şapeli’nde Brunelleschi 2:3, 1:3 gibi yeni oranlar uygulamış, yelken tonozun yerine enine yerleştirilmiş beşik tonozlar kullanmış­tır. Ön yüzde saçağa kadar yükselen orta kemer kü­çük boyutlu yapıya anıtsallık kazandırmaktadır.

Brunelleschi’nin 1433’te Roma’ya ikinci gidişin­den sonra yaptığı Santa Maria degli Angeli Kilisesi, onun yapıları arasında Antik Çağ’ın izlerini en çok taşıyanıdır. Çevresi nişlerle çevrili sekizgen bir orta mekândan oluşan planıyla bu kilise aynı zamanda Rönesans’daki ilk gerçek merkezi yapı olarak da bilinir. Tek çeperli bir kubbeyle örtülmesi tasarlan­mış, beden duvarları bitmeden yapımı yarım kal­mıştır.

Brunelleschi 1436’da yapmaya başladığı San Spirito Kilisesi’nde yeniden Latin haçı plan şemasına dönmüştür. Aslında bu yapı San Lorenzo’ya benzer. Yan neflerın bir koridor gibi çapraz nefin de çevresin­den geçerek bütün yapıyı çepeçevre dolanması orta bölümü iyice vurgulamaktadır. Mekânın biçimlendirilmesindeki matematik düzen bu yapıda daha belir­gindir. Yan netler bir sıra halinde birbirine eklenen kare birimlerden oluşmuştur; çapraz nefin kolları, bu karelerin dört tanesi büyüklüğündedir; orta nefin yüksekliği genişliğinin iki katıdır. Aynı oran daha dar ve daha alçak olan yan netlerde de yinelenir. Orta nefin tavanında yer alan kasetler, beşik kemerler ve sütunlar gibi Roma mimarlığından gelen öğelere ve Orta Çağ Roman mimarlığının anısını taşıyan plan şemasına karşın, yapıya Rönesans’a özgü görünümü kazandıran, bütün bunların bir araya getirilmesindeki ağırbaşlı denge ve oranlardaki netliktir.

Brunelleschi Rönesans’ın ilk mimarı sayılmakla birlikte, Orta Çağ mimarlığını tanıyarak yetişmiştir. İlk yapıtı olan Floransa Katedrali’nin kubbesi birçok bakımdan gotik özellikler içerir. Yaşadığı dönemde yayılmaya başlayan ve daha sonraları Rönesans adıyla anılacak olan yeni dünya görüşünün etkisiyle Brunelleschi de gözlerini o günlerde Antik dünyanın tümü sanılan Roma uygarlığına çevirmiş, bu uygarlığın mimarlığını derinlemesine incelemiştir. Çeşitli plan çözümlerini, tapınaktan bazilikaya, hamamdan amfitiyatroya dek yapı türlerini gözden geçirmiş, yapı öğelerinin biçim, ölçü ve oranlarım belirlemiş, yapım tekniklerini araştırmış, Dor, İyon ve Korint gibi çeşitli düzenlerin ayırıcı özelliklerini ortaya koymuş ve bütün bunları daha sonra kendi yapılarında kullan­mıştır. Ama onun Roma mimarlığına karşı duyduğu ilgi estetik yönden daha çok teknik yöndendir. Yoksa amacı Antik Çağ’ı yeniden canlandırmak değildir. Antik Çağ’ın olsun, Orta Çağ’ın olsun, hem mimarlık öğelerini, hem de plan şemalarını kullanmasına kar­şın, bunlarla yeni mekânsal anlatımlar ortaya koyma­daki başarısı tartışılmaz.

Bütün Erken Rönesans mimarları gibi Brunelleschi de yapıtlarında hem bir bütün olarak mekânın açık seçik algılanabilir, belirgin sınırlarla çizilmesine, hem de bu bütünün içinde yer alan alt mekân birimlerinden her birinin kendi içinde de bir bütün oluşturacak biçimde düzenlenmesine özen göstermiş­tir. Onun ve onu izleyen meslektaşlarının yapılarında matematik ve geometriye dayanan düzenlemeler kul­lanmaları ideal bir dünya arayan Rönesans düşüncesi­nin, insanları mekân biçimlendirmede de rasgele değil, ussal davranmaya yöneltmiş olmasının sonucudur. Tabii böyle bir tutumun benimsenmesinde o günlerde yeni yeni bulunan perspektif kurallarının resimden başka mimarlık alanında da uygulanmaya başlaması, bele Brunelleschi’nin bu konuya büyük bir ilgiyle eğilmesi de etkili olmuştur.

Brunelleschi mimarlıkta her şeyden önce uygula­maya önem vermiştir. Rönesans mimarlığının temel ilkelerinden çoğunu, uyguladığı yapılarda ortaya ko­yan odur. Bu ilkelerin kuramsal düzeyde ele alınması Alberti, Filarete gibi ondan bir sonraki kuşak mimar­larınca gerçekleştirilecektir.

Yararlanılan kaynaklar: Türk ve Dünya ünlüleri Ansiklopedisi, cilt 21.

İlgili Makaleler