FİZYOKRATLAR
FİZYOKRATLAR
Onsekizİnci yüzyılda
Fransa’da geliştirilen ve temel tezleri Fransa dışında hiç bir ülkede kabul
görmemekle beraber iktisadi düşüncede okullar ve sistemler dönemini başlatan
iktisatçılar topluluğuna fizyokratlar denilmiştir. İngiltere’de merkantilizm
hemen klasik iktisat tarafından takip edilirken, Fransa’da Oues-nay’in fizyokrat
ik okulu bir ara dönem oluşturmuştur.
“Toprak, se/vetin
biricik kaynağıdır”: Ques-nay öğretisinin temel düşüncesini bu veciz
cümlede ifade etti. Gelecek nesiller için pek anlaşılmaz bir iddia gibi görülen
bu ifadede ticaret ve sanayinin, kendilerine yapılan masrafın ötesinde bir
net kâr hasıl etmeye muktedir olmadığı vurgulanmaktadır.
Tarım ürünleri
maliyetleri karşılar, toprağın ekilip biçilmesindeki el emeğine karşılığını
öder, işçilere bir kazanç sağlar ve ilave olarak diğer sınıfların gelirlerini
meydana getirir. Sanayi ürünlerini satın alanlar maliyetleri, el
emeğini ve tuccann
kazananı ödemiş olurlar; ama bu metalar onun ötesinde herhangi bir gelir
üretmezler.
Çoğunlukla bağımsız
bir düşünür olarak takdim edilen Turgot tamamen aynı öğretiyi savunmaktadır;
tarıma için şöyle diyor: “Kişisel isteklerinin Ötesinde, emeğinin toprağa
ürettirdiği, toplumun bütün diğer üyelerinin aldıkları ücretin biricik
fonudur. “Ve, sanayicileri dasse sterile (kısır sınıf) olarak
tanımlamasını reddettiği halde, bu sözde ifade edilen yargıyı gene de
paylaşmıştır, zira bizzat kendisi tarımcı sınıfından dasse pmductive (verimli,
üretken sınıf), zanaatçı sınıfından ise dasse stipen-diee diye söz etmektedir.
Ouesnay’ın Ekonomik
Tablo”sunda ortaya koyduğu bölüşüm Öğretisi, sadece tanmm i’avt-ken, ticaret
ve sanayinin ise kısır olduğu düşüncesinin bir uygulamasından başka bir şey
değildir. Geliştirdiği şema, ülkenin üretken sınıfının, yani tüm milli
ekonominin bir yılda 5 milyar franklık mal ürettiği varsayımına dayanmakta ve
şöyle denmektedir: 2 milyar frank bizzat bu sınıf tarafından tüketilmektedir, 2
milyar frank çiftlik kirası olarak toprak sahiplerine gitmektedir, geriye
kalan 1 milyar frank ise, sanayi malları karşılığında kısır sınıf olan
saniyicilere gitmektedir. Böylece bütün gelir tarımdan kaynaklanmaktadır.
Toprak sahipleri aldıkları 2 milyarı ikiye bölmektedirler: 1 milyarı gıda
maddeleri satmalımı İçin doğrudan tarıma giderken, ikinci 1 milyar sanayi
ürünleri için sanayicilere ödenmektedir. Dolayısıyla, kısır sınıl’ tarafından
her yıl 2 milyar bi-riktirilmektedir: birisi çiftçilerden, diğeri soylulardan
olmak üzere. Fakat bu miktarın tümünü onların temin ettikleri erzak ve gıda
maddeleri olmaksızın zanaatkarların ne yaşayabilecekleri, ne de çalışabilecekleri
üretken sınıfa geri vermek zorundadırlar. Daire yeniden başlamak üzere böylece
kapanmış olmaktadır.
Net ürünün toplumun
değişik sınıflan arasındaki dolaşımı fizyokratik öğretinin en göz alıcı
bölümünü oluşturmaktadır. Bütün dolaşım sürecini basilleştirilmiş bir tablo
formu ile göstermeye kalkışmak, bilimsel yöntemin iktisadi
olgulara güçlü bir
şekilde uygulanmasının ilk örneklerindendir. Fizyokrasi; bir çokları tarafından
bugüne kadarki İktisadi düşüncenin en etkili parçası olarak kabul edildi;
Mirabo daha ileriye giderek onu, insan akimin en Önemli keşiflerinden biri
olarak yazı ve paranın İcadı ile aynı sınıfa koydu. ‘Tablo” iki şeyi
göstermektedir: önce, net ürünün üç sınıf arasında nasıl deveran ettiğini,
ikinci olarak, her yıl nasıl yeniden üretildiğini. Tablo, her sınıfın kendi
içindeki dolaşımım göstermemekte ve sabit fiyatlar ile her yıl aynı net ürünün
yeniden üretildiğini varsaymaktadır. Kısır sınıfa artı üründen pay verilmesi,
onların üretici ve mülk sahiplerinin hizmetçileri olmalarındandır. Kendi
başlarına herhangi bir değer yaratamazlar; sadece tarımda yaratılan değeri,
temci ihtiyaç maddelerine ilave olarak tüketilen mamul mallara dönüştürürler.
Her ne kadar Tablo
para miktarları, alım ve satımlarla işliyorsa da, gerçekte mübadele süreci ile
igilenmemektedir. Parasal formun arkasında aynî bir dolaşım vardır. Tablo’nım
özü ve temel meselesi, net ürünün kullanım değerlerinin bölüşüm ve yeniden
üretimidir. Fizyokratlar, enıek’değer ve artık-değer teorilerinin gelişmesi
için çok güçlü bir dürtü olan bir düşünceyi harekele geçirdiler. Ancak,
kendileri böyle bir değer teorisi geliştirmediler. Mübadele değeri problemine
ve fiyata gösterdikleri dikkat, tamamen farklı karakterde sonuçlara yol açtı.
Böylece, katkılarından biri, devamını Smith ve Ricardo’da ve tahrif edilmiş bir
biçimiyle Manc’ta bulurken, diğeri arz-talep ve fayda-değer teorilerine yol
açıyordu.
Okulun kurucusu
Qucsnay değer konusunu sistematik olarak ele almayıp mamul mallar söz konusu
olduğunda, bir Üreiim-malİyctleri fiyat teorisini kabul etti. Ona göre
zanaatkarlar yeni değerler yaratmaya muktedir değildi; sadece mevcut değerleri
birbirine ilave ediyorlardı. Mamul mallar mübadele edildiğinde {net ürün
teorisiyle uyumlu olarak) sadece eşitler değiştirilmiş olurdu. Mübadelede herhangi
bir kâr (veya değer fazlası) ortaya çıkamazdı.
En olgun ve siyasi
açıdan en önemli fİzyokrat olan Turgot, değer ve fiyat teorisine belirli bir
düalizm getirmekle daha ileriye gitmiş oldu. Sadece tarımdaki emeğin bir
fazlalık yaratabileceğine dair temel fizyokratik ilkeden sapmadı. Ama
yazılarından birisinde, mübadele değerinin belirlenmesinde öznel (sübjektif)
unsurlara önemli bir yer verdi. Bir bireyin belirli bir mal hakkında bir yargı
oluştururken dikkate aldığı değişik faktörlerin bir listesini yaptı. Bir
ihtiyacı tatmin etmedeki kabiliyeti, elde edilebilmesiıuieki kolaylık, endeıük
dununu ve diğer mülahazalar hep beraber onun bir ma-lın tahmini değerini
oluşturuyordu. Bundan mübadele-değeri kavramını türetti ve mübadeledeki
tarafların tahmini değerlerinin ortalamasıyla tesbit edildiğini söyledi.
Birey, ihtiyaç duyduğu
malları (onları değerlendirmesine göre) temin etmek için emeğini parça parça
ortaya koyacaktı. Bu, sübjektİvist okulun fırsat maliyeti teorisinde
geliştireceği sübjektif değerlendirme ve üretim maliyeti arasındaki ilişkiye
benzemektedir. Fizyokratların, değeri açıklarken düştükleri tutarsızlıklar
şundan kaynaklanıyordu; fazlalığın tek oluşturucusu olarak emeği (onun kaynağı
tabiattı) gördükleri halde, hep bu bağlamda kulla-nım-değeri olarak
düşündüler. Dolayısıyla, mübadeleyi ele aldıkları zaman değişik bir açıklamayı
benimsemek zorunda kaldılar.
Ne var ki,
mübadele-değeri teorisi fizyokratik sistemin en önemli bölümü değildi. Siyasi
felsefelerini ve siyaset kurallarını net ürün kavramından düretmişlredi. Tarım
tek fazlalık biçimi olduğundan, Colbcrt’in endüstriyi geliştirmeye yönelik
merkantilist tedbirleri yararsızdı. Fizyokratlar, bunlara karşı
“laisserfa-iı-e, taisserpasser” (bırakınız yapsınlar, bırakınız
geçsinler) sloganına sarıldılar. Endüstri değer yaratmaz, sadece onları
dönüştürürdü. Bu dönüşüm sürecinin hiçbir düzenlemesi toplumun servetine
herhangi bir şey ekleyemezdi. Tersine, böyle bir durum büyük ihtimalle üretimi
daha zor ve daha az ekonomik hale getirirdi. O halde, müdahalenin her
biçiminden sakınıl malıydı. Aynı şekilde, devlet müdahalesinin en güçlü aracı
olan vergileme alanında sanayi ve ticaret tüm katkılardan arındırılma-
lıydı. Vergiye tabi
kılınacak tek üretim dalı değeri yaratan tarımdı. Endüstriyi vergilendirme,
aslında dolambaçlı, dolayısıyla ekonomik olmayan, bir yolla toprağı
vergilendirmek demekti. Topraktan alınacak bir tek vergi, fiz-yokrasinin
finansal ilkesiydi.
Ouesnay’in temel
ilkelerini açıkladığı sistemin merkezî kavramı “doğal düzen” idi.
Fizyokratlara göre, insan toplumu devlet idareciliğinin pozitif kanunlarıyla
asla değiştirilemeyecek olan doğal kanunlarla yönetiliyordu. Cömert bir
Tann’nın İnsanlığın hayrı için vazettiği bu kanunlar o kadar açıktı ki, onları
tanımak için biraz düşünmek yeterdi.
Doğal düzenin esas
yönleri mülkiyetin çıkarlarından yararlanma hakkı, emeğin serbestçe
uygulanabilmesi ve başkalarının kendi çıkarlarını takip etmeleriyle uyumlu bir
özgürlüğün varlığı idi, Doğal düzen, iktisadi ve siyasi şartların henüz tam
olgunlaşmadığı bir çağda faydacılığın (utilitarianism) habercisiydi.
Fizyokratların toprağa
karşı tavırları hakkında, onların toprak mülkiyetini tutkuyla savunmalarından
güç alan hemen hemen feodal bir hava vardır. Oysa, toprak servetin biricik kaynağı
telakki edildiğinden, bu görüşün pratik sonucu (tek vergi) toprak sahipliğinin
aleyhi-neydi. Bu ve onunla ilgili olarak devlet müdahaleciliğine karşı çıkış,
fizyokratlar bizzat bu amacı tasarlamamış olsalar da, sanayinin gelişmesine
güçlü bir katkıda bulunmuştur.
Onları
destekleyenlerin bir çoğuna göre fizyokratlar sadece feodalizmin
savtmuculanydı. Fakat iktisadi meselelerin tartışılmasına gelindiğinde,
fizyokr atlar A-fl^ı/fl/«/gÖz/iV/:/e/-kullanmak durumundaydılar. Onlar İçin
toprak sahibi daha şimdiden işçileri istihdam eden bir kapitalist olmuştu.
Turgot’ya göre, İşçinin ücreti. İhtiyaç duyduğu geçimlikle {sırict
necessa-ire) belirlenirdi. Fakat tabiatın cömertliği ona (yatırdığından) daha
fazlasını geri verecekti; bu fazlalık mülk sahibinin rantıydı. Birikim bu
ranttan oluşuyordu. Sermaye böylece ortaya çıkıyor, sanayinin büyümesi ve
tarımın gelişmesi için gereken avanslar süreklilik kazanıyordu.
Fizyokratlar bu tür
analizleri kullanarak toprak sahiplerinin çıkarlarına hücum etme niyetinde
değillerdi. Fakat analiz bu yönde kullanılabilmeye uygundu, öğretilerinin
pratik etkisi, İngiliz çağdaşlarınınki gibi, kapitalist sanayiinin Özündeki
engellenil daha da bertaraf edilmesi oldu. Fransız Devrimi1 n& zemin
hazırlayanlar arasında fizyokratların yeri küçümsenecek gibi değildir.
Mustafa ÖZEL Bk.
Laİssez-Faiıv; Liberal Ekonomi.