Edebi Şahsiyetler

Fikret Mualla Saygı Kısa Biyografi, Kısaca Hayatı, Hakkında Bilgi

FİKRET MUALLA (SAYGI) Ressam (İstanbul 1904 – Fransa, Reillane 1967).

Onu sevenlerin, yakın dostlarının «Türk Toulouse-Lautrec»i, ya da «Türk Van Gogh’u» gibi benzetişlerle yüceltmek istedikleri Fikret Mualla aslında, resim tarihimizin özgün bir varlığı, güçlü bir desenci ve grafikçisiydi. Bohem, derbeder yaşantısı, alkole düşkünlüğü, başkaldırmaları, polis korkusu, hastalıklarıyle F. Mualla’nın Toulouse-Lautrec, Van Gogh, Soutine, Modigliani gibi lanetlenmiş ressamlara yakınlığı kuşku götürmez. Bu yakınlığa, sanata bağlılığı, sürekli çalışmalarını da katabiliriz. Gerek İstanbul’da, gerek uzun yıllarını geçirdiği Paris’te meydana getirdiği yüzlerce desen, suluboya ve guaş’lannda beliren özelliği, «nefes alır gibi resim yapan» bir sanat mizacının, kişiliğinin açığa vuruluşudur. Fikret Mualla, her şeyden önce, bir grafikçi idi. Karakalem, kömür kalemi, suluboya, pastel, renkli kalemler gibi araçlar kişiliğine olduğu kadar resim üslûbuna u-yan araçlardı. Yağlıboyayı bile, genellikle suluboya gibi işlerdi. Türkiye’de olsun, Fransa’da olsun çevresindeki hayatla ilgilenmesi, gördüğünü hemen kâğıda yatırmak isteği Mualla’ya, bir bakıma, bir resimleyici, bir kroki ressamı niteliği aşılamıştı. Gördüğü olayı, sokak ya da kahve sahnelerini, çeşitli halk tiplerini canlandırmak için çabuk çalışır, birkaç çizgi, birkaç renk lekesiyle onları yansıtmak isterdi. Ressam olarak kişiliğinin en başarılı yönü de buydu.

Kadıköy’de doğmuş, çocukluğu Kadıköy’de geçmişti. Erken kaybettiği annesinin acısını ömrü boyunca unutamadı. 1920’lerde Almanya’ya, İsviçre’ye gitmiş, disiplinsiz ama devamlı resim çalışmalarına koyulmuştu. İçkiye de alışmıştı bir yandan. Üstelik, küçüklüğünde geçirdiği bir kaza sonucu topal kalışı, Toulouse -Lautrec’de olduğu gibi bütün hayatını etkilemiş, komplekslere yol açmıştı.

Kırk yaşında Paris’e gitmiş, ölümüne yakın yıllara kadar bütün hayatım orada geçirmişti. Her yani rüzgârlara açık, küçücük, dar bir tavanarasında kalıyor, geceyi sokaklarda geçirip açlıktan, yoksulluktan hasta düşüyordu.

İşte, bu korkunç yıllarda ona elini uzatan, Reillane kasabasındaki evinde barındıran, bakımını sağlayan bir fransız kadım, Madam Angles oldu. Fikret Mualla bir bakıma kurtulmuştu. Reillane’daki evde yiyor, izin verildiği kadar içiyor, rahat rahat çalışabiliyordu. Ama çok hastaydı, alkol, yoksulluk onu kemirmişti. Onu ölüm yıiı olan 1967’de Reillane’daki evde gören doktor Safter Tarım şöyle yazıyor: «Bir daha Mualla’yı görmeyeceğimin acısı vardı içimde… Bir karaciğer yetersizliği işe son verir diyordum. Daha evvel de bir beyin kanaması her şeyi kısalttı». Mualla dert!erini anlatırken söylemişti: «Feci bir şekilde, ıztıraplar içinde uykuya dalıyorum, sızıyorum… sonra bir de bakıyorum, uyanmışım, sabah olmuş, ölmemişim… ölmediğime öyle üzülüyorum ki». 19 temmuz 1967 akşamı yemeğini yemiş, şarabını içmiş, televizyon seyretmiş yatmış, ertesi sabah bir daha kalkmamak üzere ölüm uykusuna dalmıştı.