İslam Filozofları – Müslüman Düşünürler

Fethullah Şirvani Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi

Fethullih b. Ebî Yezîd b. AbdiPazîz b. İbrâhîm eş-Şâberânî eş-Şirvânî eş-Şemâhî (ö. 891/1486) Anadolu’da matematik, astronomi ve coğrafya öğretimini başlatan iki âlîmden biri.

İlhanlı Devleti’ne bağlı bir eyalet mer­kezi olan Şirvan’ın Şemâhî kasabasında (bugün Azerbaycan’da) muhtemelen 820 (1417) yılı civarında doğdu. Fethullah eş-Şirvânî diye tanınmıştır; Kâtib Çelebi’nin zikrettiği Şah Fethullah adına başka bir kaynak­ta rastlanmaz. Bazı yeni araştırmalar­da kendi isminin, muhtemelen Mecelle ü’l-mûsîki adlı eserindeki müstensih kaydının yanlış anlaşılmasından dolayı Mü’min ilâvesiyle, babasının adının ise Molla Şükrullah şeklinde kaydedildiği görülmektedir (Hoca Sâdeddin, Tâcü’t-tevârîh. Şirvânî öğrenimi­ne babasının yanında başladı, daha son­ra Serahs ve TÛs’ta tahsilini sürdürdü. Serahs’ta meşhur âlim Sa’deddin et-Teftâzânî’nin (ö. 792/1390) kabrini ziyaret etti. Onu Teftâzânî’nin öğrencisi olarak zikreden Mecdî Efendi, Kâtib Çelebi ve Bağdatlı İsmail Paşa birbirlerinden nakilde bu­lunarak bu yanılgıya düşmüşlerdir. Tef-tâzânînin el-İrşâd fi’n-nahv’inl şerhe-den Şirvânî bu eserinin başında Teftâ­zânî’nin Serahs’taki mezarını ziyarete gittiğini kaydetmiş ve onun hayatı, eser­leri hakkında bilgi vermiştir. Kâtib Çe­lebi de Şirvânî’nin hal tercümesini doğ­ru vermeye çalıştığı son eserinde onun hocaları ara­sında Teftâzânryi zikretmemiştir. Daha sonra Tûs’ta Meşhed-i İmam Ali er-Rızâ’da Şiî âlimi Seyyid Ebû Tâlib’den ders alan Şirvânî ondan Seyyid Şerif el-Cürcâni’nin Şerhu’t-Tezkire  okuduğunu bizzat belirtir. Kendisinden bahseden kaynakların çoğunda Seyyid Şeriften (ö. 816/1413) ders aldığına dair verilen bilgi de yanlış­tır. Çünkü Teftâzânrden olduğu gibi Sey­yid Şeriften de ders alması tarih bakı­mından mümkün değildir. Daha sonra 839 yılı başlarında (1435 yılı ortalan) Semerkant’a gitti ve orada Uluğ Bey’in kur­duğu medresede öğrenim gördü. Bura­da başhoca olan Kadızâde’den(Bursa Ka­dısı Mahmud Çelebi’nin oğlu Mûsâ Paşa) usûl-i fıkıh, cedel, kelâm, astronomi ve geometri ile diğer riyâzî ilimleri okudu. Hocasının bizzat yazıp verdiği 15 Rebîü-lâhir 844(13 Eylül 1440) tarihli icazetna­mede Şirvânî’nin okuduğu belirtilen eserler şunlardır: Şerhu’t-Tezkireti’n-Nâşıriyye fi’1-hey’e, Şerhu Muhtasari Îbni’l-Hâcib iî ilmeyi 7-usûl ve’l-cedel, Şerhu’l-Mevâkıf (Cürcânî’nin ese­ri). Ayrıca Kadızâde’den Şerhu’l-Mülah-haş fi’l-hey’e ve Şerhu Eşkâli t-te’sîs adlı eserlerini de okuduğu Taşköprizâ-de”den öğrenilmektedir.

Semerkant’ta Uluğ Bey’den şahsen il­gi ve yakınlık gören Şirvânî, Cemâleddin Yûsuf b. İbrahim el-Erdebîirnin Şafiî fık­hına dair el-Envâr li-cameli’l-ebrârad­lı eserini Farsça şerhedip ona sunmuş­tur. Bundan dolayı Şirvânryi Şafiî olarak gösteren SehâvTye göre Şirvânî iki ciltte tamamladığı bu şerhle eseri bozmuştur. Hanefî tabakat kitaplarında ise Şirvânî’nin Hanefî olduğu belirtilmektedir.

Şirvânî Semerkant’ta yaklaşık beş yıl süren tahsil dönemini tamamladıktan sonra Şirvan’a döndü (844/1440). Bura­daki medreselerde bir müddet ders ver­miş ve bazı resmî görevlerde bulunmuş olmalıdır. Daha sonra hocası Kadızâde’-nin tavsiyesine uyarak II. Murad devri­nin (1421-1451) sonuna doğru Anadolu’­ya gitti. İlk uğradığı Kastamonu’da Can-daroğlu İsmail Bey’den iltifat gördüğü için orada kalarak medreselerde ders verdi. Böylece ilim ve maarifin neşri hiz­metine başlayan Şirvânî, özellikle Kadı-zâde’nin Şerhu’}-Müîahhaş ve Şerhu Eşkâli’t-te’sîs’i başta olmak üzere et-Telvîh ve Şerhu’l-Mevâkıi gibi kitap­ları öğrencilerine okuttu. Çok sayıdaki öğrenci arasında Muhyiddin Muhammed b. İbrahim en-Niksârî ve Kemâleddin Mes’ûd b. Hüseyin eş-Şirvânî gibi âlim­lerin de bulunduğu bilinmektedir.

Taşköprizâde ve ondan nakilde bulu­nan birçok kaynak, Şirvânî’nin Kasta­monu’da on yıl kadar yaşadıktan sonra Fâtih devrinin ilk yıllarında, bazıları ise kesin tarih belirterek 857 (1453) yılında Kas­tamonu’da öldüğünü ve oraya gömüldü­ğünü yazmaktadırlar. Fakat bunun doğ­ru olmadığı anlaşılmıştır. Çünkü Sadra­zam Çandarlı Halil Paşa’ya ithaf ettiği Tefsîru Âyeti’l-kürsîadlı eserini 857 yı­lının Muharrem ve Safer aylarında(Ocak ve Şubat 1453) Bursa’da yazdığı, bu eserin kendi el yazısıyla olan nüshasının ferağ kaydındaki İfadeden (vr. 97a) öğ­renilmektedir. Ayrıca onun en önemli iki eserini de bu tarihten sonra telif et­tiği bilinmektedir. Fâtih Sultan Mehmed’in İstanbul kuşatmasına baş­ladığı sıralarda Şirvânî’nin Bursa’ya ni­çin gittiği ve orada ne kadar kaldığı hu­susunda açık bir bilgiye rastlanmamak­tadır. el-Ferâ’id ve’l-fevâid adlı ese­rinin mukaddimesinde, Mâverâünnehir’-den ayrılırken asıl niyetinin Osmanlılar nezdine gitmek olduğunu söyleyen Şir­vânî’nin 1453 yılının ilk aylarında İstan­bul’u fethetme heyecanı içindeki Bur­sa’da ve sadrazama yakın durumda bu­lunmasına bakılırsa şahsen fethe hiz­met amacını taşıdığı düşünülebilir. Şir­vânî MeceiJe fi’l-mûsîkîadlı eserini de bu sırada Fâtih Sultan Mehmed’e sunmuştur. Fetihten hemen sonra Sadra­zam Halil Paşa idam edilince hamisini kaybeden Şirvânî Kastamonu’ya geri dönmüş, fakat daha sonra kaleme aldı­ğı el-Ferâ^id ve’l-fevâ’id adlı eserini yine Fâtih’e sunarak Osmanlılar’a yeni­den yaklaşmak istemiştir; ancak devle­tin imkânlarından faydalanamadığına bakılırsa Fâtih’in ona karşı ilgisizliği so­nuna kadar sürmüş olmalıdır.

870 (1465) yılına doğru hacca gitmek amacıyla Irak üzerinden yola çıkan Şirvâ­nî. Vâsıt’ın Bâderâiye köyünde bir müd­det misafir kalarak İlim tedrisine devam etti. Orada kendisinden fıkıh ve hadis usulü, meânî, beyan, nahiv, sarf, man­tık ve diğer ilimleri okuyan Necmeddin b. Kâdî Aclûn onu ilim ve amelde fazilet sahibi bir kişi olarak anmıştır. Şirvânî871 (1467) yı­lında hac farizasını yerine getirdikten sonra bir süre Mekke’de kaldı ve bu sı­rada derslerine katılan Mekke kadısının oğlu Ebü’s-Suûd Cemâleddin İbn Za-hîre’ye icazetname verdi. Kendisiyle Mekke’de görüşen Şem-seddin es-Sehâvî, Şirvânî’nin hac dönüşü Kahire’ye uğradığını ve 880’den (1475) sonra da hayatta olduğunu bildirmek­tedir. Kahire’den İstanbul’a gi­den ve bundan sonra da tedris ve telif çalışmalarıyla uğraştığı anlaşılan Şirvâ­nî muhtemelen 883 (1478) yılında mem­leketine dönmüş ve 891 yılının Safer ayında( Şubat 1486) Şemâhîde vefat et­miştir. Şirvânî’nin Şerhu’t- Tezkire
Şirvânî şer’î ve aklî ilimlerle Arap dili ve edebiyatı yanında matematik, astro­nomi ve coğrafya da okuttuğu için, yine Uluğ Bey Medresesinde yetiştikten son­ra Anadolu’ya müsbet ilimleri götüren ve bunların yayılmasını sağlayan iki ün­lü âlimden biri sayılmaktadır; diğeri de ondan sonra gelmiş olan Ali Kuşçu’dur. Ali Kuşçu’nun bazı kaynaklarda Şirvânî’nin hocası diye tanıtılması ise tamamen yanlıştır. Üstün ilmî kud­reti ve yaptığı hizmetler Şİrvânryi Ana­dolu’da olduğu gibi Irak, Hicaz ve Mı­sır’da da meşhur etmiştir. Meânî, be­yan, mantık ve kelâm ilimlerinde isim yapan ve 850 (1446) yılına yakın bir za­mana kadar Kahire’de bulunmuş olan İftihârüddin Abdüllatîf b. Muhammed el-Kirmânî el-Horasânrnin, “Benim öğren­cilerim arasında Şirvânî’den üstün olanı var” dediği bilinmektedir. Fakat bu sözü Fethullah eş-Şirvânî’yi küçümsemek için değil Kirmânî’nin ken­di şahsını ve öğrencilerini yüceltmek için söylediğini kabul etmek gerekir.

İlgili Makaleler