Tarihi Eserler

Ferecik Nerededir, Tarihçesi, Tarihi Yerleri, Hakkında Bilgi

Ferecik. Yunanistan’ın Trakya kesiminde bugün Ferai adıyla anılan eski bir Osmanlı kasabası.

Meriç nehrine bakan bir tepede ve bu­gün Dedeağaç’tan (Alexandropolis) Türki­ye sınırında İpsala’ya ulaşan otoyol üze­rinde bulunan küçük bir kasaba olup Osmanlılar döneminde (1358-1912) Türk-İslâm hayat tarzının hâkim olduğu önem­li bir yer ve büyük bir kaza merkeziydi. Bizans hâkimiyeti sırasında Slavca’da “bataklık” anlamına gelen Vira adını ta­şımaktaydı. Bu ad Osmanlılar zamanın­da önce Fere veya Fire, daha sonra da Ferecik şeklini almıştır.

Ferecik’in bulunduğu yerin ne zaman­dan beri iskâna açık olduğu hakkında bilgi yoktur. Ancak kasaba olarak geliş­mesinin Bizans döneminde gerçekleşti­ği bilinmektedir. 1152 yılında Bizans İm­paratoru II. loannes’in kardeşi Isak Kom-nenos’un vakfı olarak kurulan, daha son­ra Osmanlı hâkimiyeti sırasında Gazi Sü­leyman Paşa Camii olarak hizmet veren Panaya Kosmosoteire Manastın buranın iskânında önemli bir rol oynamıştır. XIV. yüzyılın ilk yarısındaki Bizans iç savaş­ları sırasında yöredeki köylerin halkının etrafı sağlam duvarlarla çevrili bu ma­nastıra sığınması ve yerleşmesi sonu­cu burası bir kasaba olarak gelişmeye başlamıştır. Buraya yönelik ilk Türk akı­nı, 1342-1343 kışında Aydınoğlu Umur Bey tarafından gerçekleştirilmişse de bundan bir sonuç alınamamıştır. Nite­kim aynı zamanda tarihçi olan İmpara­tor Ioannes Kantakuzenos’un 1352 ve 1353’te Ferecik’e geldiği bilindiğine gö­re o sıralarda kasabanın Bizans idare­sinde olduğu anlaşılmaktadır. Kantakuzenos eserinde, tahttan feragatinden sonra 1355’te halefi V. Ioannes Palaiolo-gos döneminde buranın artık bir ma­nastır olmaktan çıktığını ve bazı “vahşi köylülerin” yaşadığı bir yer haline geldi­ğini yazar.

Kasabanın Osmanlı idaresine geçiş ta­rihi tam olarak bilinmemekle birlikte bu­ranın Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Pa­şa tarafından Rumeli’de ilk fethedilen yerlerden biri olduğu, bunun da 1357 veya 13S8’de gerçekleştiği tahmin edil­mektedir. İlk Osmanlı kroniklerinden Oruç Bey tarihinde Ferecik’in Dimetoka’nın fethinden hemen sonra. Filibe ve Eski Zağra’dan önce, yani 1359-1363 yılları arasında Evrenos Bey tarafından Keşan ve İpsala ile birlikte ele geçirildi­ği belirtilir. Hoca Sâdeddin Efendi, Kâ-tib Çelebi ve Müneccimbaşı ise fethin 774″te (1372-73) gerçekleştiğini yazar­lar. XVI. yüzyıl tarihçilerinden Hadîdî 758 (1357), Nişancı Mehmed Paşa 759 (1358) tarihlerini verirler. Âli de 759 (1358) ta­rihinde buranın ele geçirildiğini kayde­der. Muhtemelen bu sonuncu tarihler gerçeği yansıtmakta ve Süleyman Paşa’nın ölümünden az önce fethin tamam­landığı düşünülmektedir. Nitekim Ferecik’teki kiliseyi camiye çeviren Süleyman Paşa buraya vakıf tahsisinde bulunama-dan vefat etmiştir. Süleyman Paşa’nın kiliseyi camiye çevirmesiyle ilgili halk arasında söylenegelen hikâyeler ise ol­dukça eskidir. Ferecikli olan Osmanlı şair ve tarihçisi Hadîdî, 906’da (1500-1501) Süleyman Paşa Camii’nin minaresindeki kitabeyi kaleme almış ve 1516da Sü­leyman Paşa vakıflarının nâzın olmuş­tur[481]. Hadîdî Tevârîh-i Âl-i Osman adlı eserinde halk ara­sında söylenen hikâyenin en eski yazılı versiyonunu vermektedir. Buna göre Fe-recik’te büyük bir manastır vardı, bura­sı diğer yerlerdekilerden çok daha bü­yüktü; bu manastır camiye çevrilince Or­han Gazi adına Rumeli yakasında ilk hut­be burada okunmuştu (s. 77-79).

Osmanlı hâkimiyetinde Ferecik küçük bir kasaba durumunda kaldı. Ferecik 1433’te iki defa gören Bertrandon de la Broquiere, Vira adıyla andığı kasaba­nın vaktiyle güzel bir kalesi bulunduğu­nu, fakat şimdi bazı yerlerinin harap hal­de olduğunu, camiye dönüştürülen kili­seyi gördüğünü, kale etrafında geniş bir sahada kasabanın uzandığını ve burada Türk ve Rum ahalinin yaşadığını yazar. Kasabanın nüfus durumunu ve fizikî ya­pısını aydınlatan en eski Osmanlı kay­nağı 1455 tarihli icmal defteridir. Bu deftere göre Ferecik’te 215 müslüman, elli sekiz hıristiyan hâne olmak üzere toplam 273 hâne (yaklaşık 1200 kişi) var­dı. Ayrıca bu sıralarda kasabada bir ca­mi, bir mescid, bir zaviye, bir hamam, bir kervansaray bulunuyordu. Kervan­sarayı ve hamamı yaptıran Âhî Turhan’ın zaviyesi de mevcuttu. Süleyman Paşa adına ise herhangi bir vakıf kaydı yok­tu. Caminin bakımı ve hizmetli maaşları için Ferecik kadısının vakfından tahsisat ayrılmıştı; cami hizmetlilerinden imam, müezzin, hatip ve dört cüzhanın maaş­ları vakfa bağlı Aya İrini Viranı vergi ge­lirlerinden sağlanıyordu. Çelebi Mehmed devrinde 1413-1421 arasında çevredeki dağlardan kasabaya su getirilmişti. 1555 tarihli tamir kayıtlarını ihtiva eden def­tere göre su kemerleri yapılmış ve bun­lar tamir görmüştü. İlk dönem Osmanlı mimarisi­nin bütün özelliklerini taşıyan su kemer­lerinden ikisi bugün hâlâ ayaktadır. Bun­lar Louis Petifnin yayımladığı manastır vakıfnamesinde (Typikon) bahsedilen XII. yüzyıla ait yapının yerini atmış olmalıdır.

Bizans dönemine ait bu su yolu muhte­melen XIV. yüzyılın başlarındaki Bizans iç savaşları sırasında yıkılmış ve Osman­lılar zamanında yeniden yapılmıştır. Osmanlılar’ın inşa ettiği su kanalları XVIII. yüzyılda yenilenmişse de zamanla ha­rap hale gelmiştir. Bugün mevcut kay­naklarda, halen ayakta olan Osmanlı su kanallarının Bizans yapısı olduğu belir­tilir. Ferecik’in aşağı kesiminde Bizans Kalesi yıkıntıları üzerinde yer alan eski bir Osmanlı hamamı da bugün ayakta­dır. Burası 1455 tarihli defterde adı ge­çen Âhî Turhan Hamamı olmalıdır. Bu­ranın çifte su deposu (konteyner) Çelebi Mehmed’in su kanallarıyla irtibatı olma­dığını, suyunu Meriç’ten aldığını düşündürmektedir. Bu durum hamamın daha eski bir tarihte, XIV. yüzyılın ikinci yarı­sında yapılmış olduğunu ortaya koyar. Burada yer alan Türk üçgenleri de bu hususu doğrular.

1500 yılı civarında, II. Mehmed ve II. Bayezid devri devlet adamlarından Ha­dım Süleyman Paşa Ferecik Camii vak­fını genişletti ve bazı tamiratlarda bu­lundu. Bu tamiratları gösteren ve Hadî-dî’ye ait olan yeni minare üzerindeki 906 (1500-1501) tarihli kitabe Evliya Çele-bi’nin kaydı ile bugüne ulaşmıştır. Ferecik 1516’da daha önceki nüfus yapısını da korumuştur. Bu tarihte 179 müslüman. otuz sekiz de hı­ristiyan hâne mevcuttu (toplam 1000 ki­şi). 1528’de nüfusta nisbî bir azalma ol­du. Müslüman hâne sayısı 135, hıristiyan hâne sayısı ise otuz sekiz idi (top­lam 850 kişi). 1553’te burayı gören Fran­sız seyyahı Pierre Belon kasabayı Vire adlı bir kalenin aşağısında iyi bir mevki­de, etrafı yer yer harap olmuş eski bir duvarla çevrili güzel bir yer olarak anar-, ayrıca nehir kıyısındaki bir iskeleden ve Meriç’te gezen teknelerden de söz eder. 1570’e doğru Ferecik’in nüfusunda bir artış meydana geldi; bu tarihlerde 281 hâne müslüman. kırk sekiz hâne hıristi­yan vardı (toplam 1580 kişi]. Aynı şekil­de 1595-1603 yıllarında 300 müslüman hâne, yirmi iki hıristiyan hâne olmak üzere toplam hâne sayısı 322 olmuş­tur (yaklaşık 1560 kişi). XV. yüzyılın or­talarından XVII. yüzyıl başlarına kadar geçen süre zarfında kasabanın nüfusu içinde müslüman hâne sayısı artış gös­terirken hıristiyan hâne sayısında azal­ma meydana gelmiştir. 1570 ile 1595 verileri dikkate alınırsa bunda ihtida­ların kısmî de olsa rol oynadığı söylene­bilir.

XVII. yüzyılda Ferecik hakkında en ge­niş bilgiyi Evliya Çelebi vermektedir. Ona göre burası yedi mahalleli, 500 haneli bir kasaba durumunda olup hıristiyan nüfus kalenin aşağısında kenar mahal­lelerde oturuyordu. Evliya Çelebi’nin fe­tih sırasında yıkıldığını belirttiği kalenin büyük bölümü B. de la Broquiere’e gö­re 1433’te ayakta idi. Ayrıca Evliya Çe­lebi burada Süleyman Paşa, Şehzade Mûsâ Çelebi ve İbrahim Ağa camileri ya­nında dört mescidin varlığından söz eder, beş de hanın bulunduğunu belir­tir. Bu durum kasabanın. Adriyatik sa­hillerinden başlayıp İstanbul’a uzanan Via Egnatia denilen ana yol üzerinde önem­li bir konaklama yeri olduğunu gösterir. Hanların en büyüğü I. Ahmed’in zengin defterdarı Ekmekçizâde Ahmed Paşa’ya aitti. Ahmed Paşa aynı zamanda o sırada kasabada faal olan tek hamamın da bânisiydi. Âhî Turhan Hamamı ise kul­lanılmaz durumdaydı. Bunların dışında iki medrese, iki de tekke vardı. Kâtib Çelebi ise çok kısa bahsettiği Ferecik’in bir camii ile altı hanı olduğunu yazar. Aynı şekilde Fransız seyyahları Robert de Dreux 1669’da, Paul Lucas da 1714′-te Virra adıyla andıkları Ferecik hakkın­da geniş bilgi vermezler. Baron Felix de Beaujour 1817’de Ferecik’ten Edirne ve İstanbul’a giden yol üzerinde 2-3000 ki­şilik önemli bir kasaba şeklinde söz eder. Daha sonraki seyyahların yazdıklarına göre Ferecik giderek genişlemiş, fakat hiçbir zaman büyük bir yerleşim alanı hüviyetini kazanmamıştır. Ami Boue bu­rayı, 1854’te 3000 veya 4000 kişilik Türk ve Yunan nüfusa sahip açık bir kasaba olarak tasvir ederken A. Viquesnel 1868′-de bir camii, birçok hanı ile 700-800 ha­nelik bir kasaba durumunda bulundu­ğunu yazar. 1310 (1892-93) tarihli Edir­ne Salnamesi’nde kasabada iki cami  (Süleyman Paşa ve Hamza Çavuşi, bir mescid ve dört tekke IŞeyh Sinan, Şeyh Alâ-eddin, İbrahim Baba ve Süleyman Baba] olduğu belirtilir. 1319 (1901-1902) ta­rihli Edime salnamesi 3500 müslüman nüfusa ilâve olarak 300 Rum ve 300 Bul­gar’ın Ferecik’te ikamet ettiğini yazmak­tadır. Ayrıca cuma namazı kılınabilecek üç caminin yanı sıra bir kilise ve 100 de dükkân vardı. Rus asıllı Bizans tarihçisi T. H. Ouspensky 1907’de Ferecik’te ço­ğunluğun Türkler’den oluştuğunu, çok az sayıda Yunan ve Bulgar bulunduğunu belirtir. G. Lampusiades 1920’de, 1912 Balkan savaşları öncesinde Ferecik’te 600 hâne Türk, 160 Rum ve on hâne Bul­gar’ın bulunduğunu kaydetmiştir.

Balkan savaşları ve 1912-1919 Bul­gar işgali sırasında Ferecik çok tahriba­ta uğradı. Bu sırada müslüman ailelerin çoğu kasabayı terketti ve İslâmî yapıla­rın hemen hepsi yıkıldı. Gazi Süleyman Paşa Camii kiliseye çevrildi. Son olarak II. Abdülhamid tarafından 1317’de (1899-1900) bakımı yaptırılan Osmanlı hat ve süslemeleri yok edildi. 1919 Ekiminden 1920 Mayısına kadar Ferecik müttefik­ler adına İtalyan askerlerince, 1920 Ha­ziranından itibaren de Yunanlılar’ca iş­gal edildi ve bu fiilî durum 1923 Lozan Antlaşması ile hukuken tanınmış oldu. 1920 Yunan nüfus sayımında kasabada 122 kişi vardı. Göç eden Türk ve Bulgar­ların yerine Türkiye sınırları içerisinde kalan yerlerden ve özellikle Trakya’dan gelen Rumlar yerleştirildi.

XVI. yüzyılda Rumeli beylerbeyiliğinin sağ kolunu teşkil eden dokuz kazadan biri olan Ferecik bu durumunu uzun sü­re korudu. 1860’larda bir liman şehri olarak Dedeağaç’ın kurulup geliştirilmesi. ticarî yönden olduğu gibi idarî bir mer­kez olarak da Ferecik’in önemini azalttı. 1875-1878 Edirne salnamelerine göre Ferecik Edirne sancağına bağlı altmış al­tı köye sahip bir kaza merkeziydi. 1884′-ten sonra sadece dokuz köyü olan, De-deağaç sancağına bağlı bir nahiye dere­cesine düştü. 1920’den sonra Ferecik eski nüfus sayısına ulaştıysa da büyük ve modern bir liman şehri olan ve aynı zamanda endüstri merkezi haline gelen Dedeağaç’ın gölgesinde kaldı. 1961 “de müslüman birkaç çingene hariç tamamı Rum 4600 nüfusa sahipti. 1981 sayımı­na göre nüfusu 9000 civarındaydı.

Bugün Ferecik’te Âhî Turhan Hamamı’nın ve Osmanlı su kanalının kalıntıla­rının yanı sıra Bektaşî şeyhi İbrahim Baba’nın türbesi bulunmaktadır. Mevcut iki kitabeye göre bu türbe 1098’de (1686-87) kubbeli yapılmıştır. Yıllardan beri do­muz ahırı olarak kullanılmakta olan tür­be bölge halkınca tekke adıyla anılmak­tadır. Ferecik’te yetişen en önemli şah­siyet Osmanlı şair ve tarihçisi Hadîdî’-dir. Hadîdî burada doğdu ve hayatı bo­yunca bu kasabada yaşadı, kadılıkta bu­lundu, Gazi Süleyman Paşa Vakfı nâzın olarak görev yaptı. Ayrıca şair ve sanat tarihçisi Rıfkı Melûl Meriç de burada doğmuştur (1901).

TDV İslâm Ansiklopedisi

İlgili Makaleler