Ferace kelimesi Türkçeye Arapçadan geçmistir. Kadınların dışarı çıkarken giydikleri bol ve yakasının arka kısmı eteklere kadar uzanan bir üstlük seklinde olan bu kıyafet, Osmanlı dönemi kadınının sırtında yaşam bulmuş giysilerden biridir. Arapçada “açmak, yarmak, ferahlatmak” manasındaki “ferc” mastarından gelen kelimenin aslı “fereciyye” olup “önü açık ferah elbise” anlamına gelmektedir.1
Tarihi
Abbasilerden beri çesitli İslam ülkelerinde özellikle ûlemâ ve devlet adamları tarafından kullanıldıgı bilinen ferace, Osmanlılarda XV. yüzyıl sonundan devletin yıkılış yıllarına kadar çesitli degisikliklere uğrayarak devam eden, hem erkeklerin hem de kadınların giydigi bir üst kıyafetidir. 2
Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde yaygın bir sekilde kullanılan feraceler herhangi bir ayrım yapılmadan herkesin giyebildigi türden kılıklar olmuşlardır. Ancak Müslüman ve gayr-i Müslimlerin ayırt edilebilmeleri için ferace ve ayakkabılarda renk ayrımına gidilmiştir. Buna göre, Müslümanlar kırmızı, yeşil, mavi gibi renkleri kullanırken, gayr-i Müslimlere açık renk kullanmak müsaadesi verilmiştir.3
Zaman zaman çıkarılan hükümlerle biçimlerine müdahale edilen,19. yüzyılda kullananın varlık düzeyine bağlı olarak aşırı derecede simli, sırmalı ve oyalı süslenen feraceler, salt bir örtünme aracı olmaktan çıkarak dikkatleri üzerinde toplayan bir giysi haline gelmiştir.
Osmanlıda saray ve halk kadınlarının vazgeçilmez kıyafeti haline gelen ferace, 1889’da tesettüre uygun olmadığı yolundaki itirazlar nedeni ile II. Abdülhâmit tarafından kesin bir biçimde yasaklanmıs ve yerine çarsaf giyme mecburiyeti getirilmiştir. Fakat daha sonra padisaha muhâlif bazı erkeklerin çarşaf içinde saraya girmeye teşebbüsleri üzerine, sadece saray kadınlarına mahsus olmak üzere, feraceye yeniden izin verilmiştir.4 19. yüzyılın son döneminde, kadın feracesi çesitli degisikliklere ugramıstır. Cumhuriyet yıllarına doğru feracenin uzunca bir manto biçimine girdiği gözlenir.5
Kumaşı, Şekli ve Kullanımı