Tarihi Eserler

Fatih Paşa Camii -Diyarbakır- Tarihçesi, Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Fâtih Paşa Camii. Diyarbakır’da Anadolu Türk mimarisinin gelişiminde önemli yeri olan bir Osmanlı camii.

Halk arasında kurşun kaplı kubbele­rinden ötürü Kurşunlu Cami adıyla da ta­nınan cami, surların kuşattığı eski şeh­rin doğu kesiminde ve İçkale’nin yakı­nındadır. Diyarbakır’ı fetheden Osmanlı ordusunun kumandanı olduğu için Fâtih Paşa lakabıyla anılan İlk Osmanlı valisi Bıyıklı (İmrahor) Mehmed Paşa tarafın­dan 922-927 (1516-1521) yıllan arasın­da yaptırılmıştır. Şehirdeki ilk Osmanlı eseridir; çevresinde yer alan, medrese ve hamam olmaları muhtemel harap ya­pılarla ve önündeki baniye ait türbe ile birlikte bir külliye meydana getirir. Kitâbeli dış kapı 1819’da yıkılmış, Cumhuri­yet döneminde geçirmiş olduğu onarım­lar sırasında harım duvarlarını belirli bir yüksekliğe kadar kaplayan çiniler sökül­müş, bu arada üst yapıyı oluşturan un­surlar da klasik üslûpta kalem işleriyle bezenmiştir.

Cami kare planlı (19,5 x 19,5 m.) bir harim, harimin kuzeydoğu ve kuzeybatı köşelerinde yer alan kare planlı (5,2 x 5,2 m.) birer tabhâne (zaviye) ve kuzey cephesi boyunca uzanan yedi birimli bir son cemaat yerinden meydana gelmek­tedir. Son cemaat yerinde ve harimin üzerindeki merkezî kubbenin kasnağın­da özenli bir kesme taş işçiliği uygulan­mış, buna karşılık harimin doğu. batı ve güney cephelerinde moloz taşlardan olu­şan özensiz bir örgüyle yetinilmiştir. Ta­sarımı ve oranlarıyla caminin bütünü gi­bi klasik Osmanlı üslûbunu yansıtan son cemaat yeri mimari ve bezeme ayrıntı­larında yerel özellikler gösterir. Süsle-mesiz, yalın başlıklarla donatılmış sü­tunları birbirine ve harimin kuzey duva­rına bağlayan sivri kemerlerle bunların arasında kalan yüzeylerde almaşık tarz­da beyaz ve siyah taş kullanılmış, mukarnaslı bir saçak silmesinin taçlandır­dığı revakta kemerlerin aralarına ma­dalyonlar yerleştirilmiştir. Benzerlerine yine Diyarbakır’daki Akkoyunlu dönemi­ne ait Şeyh Safa Camii’nde {XV. yüzyıl ortaları) rastlanan bu madalyonlar alter­natif olarak yuvarlak ve damla biçimin­de tasarlanmış, içleri geometrik oyma­larla doldurulmuştur. Kare planlı (4,5 x 4,5 m.) revak birimleri, sekizgen prizma biçiminde çok basık kasnaklar üzerine oturan pandantifli kubbelerle örtülmüş, mihrap-taçkapı eksenindeki kubbenin kasnağı diğerlerinden biraz daha yüksek tutulmuştur.

Kuzey duvarının ekseninde yer alan taçkapı, son cemaat yerinin süslü cep­hesiyle tezat teşkil eden yalın bir tasarıma sahiptir ve cepheden hafifçe dışarı taşırılmış sivri kemerli bir eyvanla bu­nun içindeki basık kemerli giriş açıklı­ğından meydana gelir. Eyvanın dış köşe­leri sütunçelerle yumuşatılmış, yan yüz­lerine de dilimli sivri kemerleri olan kü­çük birer niş oturtulmuştur. Taçkapı ile harimden son cemaat yerine açılan pen­cerelerin arasında almaşık tarzda siyah ve beyaz taşlarla yapılmış birer küçük mihrap bulunmaktadır.

Harim, bir orta kubbe ve dört yarım kubbeden oluşan üst yapısı ile Anadolu Türk mimarisinde merkezî planlı cami tasarımının önemli bir aşamasına işaret eder. Yaklaşık 9 m. çapındaki kubbeyi taşıyan sivri kemerler kare kesitli dört payeye basmakta ve kubbe kemerleri­nin üzengi hizasına kadar yükselen iki­şer kemer payeleri duvarlara bağlamak­tadır. Onaltıgen bir kasnağın üzerine otu­ran kubbeye geçiş pandantiflerle sağ­lanmıştır. Kasnakta, yüzlerden birer tanesi atlanarak sekizine sivri kemerli ve alçı revzenli pencereler açılmıştır. Kub­beyi dört taraftan kuşatan yarım kub­belerin köşeleri eksedralarla donatılmış­tır. Harimin köşelerinde, payeleri duvarlara bağlayan kemerlerle duvarların ara­sında kalan kare planlı mekân birimle­ri tromplu birer kubbe ile örtülüdür. Ha­rimin pencereleri, klasik Osmanlı üslû-bundaki düzene uygun olarak düşey ek­senler üzerine ikili ve üçlü gruplar ha­linde yerleştirilmiştir. Alt sıradaki pen­cerelerin sivri hafifletme kemerleriyle taçlandırılan kesme taş söveli dikdört­gen açıklıkları demir parmaklıklarla, siv­ri kemerli tepe pencereleriyle mihrabın üzerindeki fılgözü pencereler de alçı revzenlerle donatılmıştır. Mihrap ve min­ber genel hatlarıyla klasik üslûbu yansıtmakta, ancak mihrabın siyah ve be­yaz taşlarla örülmüş olan dilimli sivri ke­meriyle minberin köşk kısmı bu unsur­lara yerel bir çeşni katmaktadır. Kubbe­leri, yanm kubbeleri ve pandantifleri süs­leyen son onanma ait kalem işleri klasik üslûbun alışılagelmiş şemalarını ve mo­tiflerini sergilemekte, bu arada kubbe eteğinin de yer yer mukarnasli silme par­çaları ile dolgulanmış olduğu görülmek­tedir.

Tromplu kubbelerin örttüğü tabhâne birimleri son cemaat yerine birer kapı ve pencere ile açılmakta, yine bu cephede yer alan birer tepe penceresinden başka harime komşu duvarlarla yan du­varlara da ikili pencere gruplarının yer­leştirilmiş olduğu görülmektedir; basık kemerli tabhâne girişleri dikdörtgen çer­çeveler içine alınmışlardır. Kuzeybatıda­ki tabhâne birimine bitişik olan minare kare tabanlı bir kaide üzerinde yükse­lir: sivri bir hafifletme kemerinin taçlan­dırdığı basık kemerli kapısı kuzeye açıl­maktadır. Köşeleri üçgen yüzeylerle pahlanmış ve mukarnaslı bir bilezikle dona­tılmış olan kürsüyü silindir biçimindeki bezemesiz gövde ile mukarnas dolgulu şerefe takip etmekte ve minare kurşun kaplı konik bir ahşap külahla son bul­maktadır. Bıyıklı Mehmed Paşa Türbesi’nin sekizgen prizma biçiminde kub­beli bir yapı olduğu, duvar örgüsünde caminin son cemaat yeri revakındaki gibi beyaz ve siyah taş sıralarının kulla­nıldığı günümüze kalan izlerden belli ol­maktadır. Caminin batısında yer alan 993 (1585) tarihli Özdemiroğlu Osman Paşa Türbesi de yaklaşık aynı özellikleri sergiler.

Fâtih Paşa Camii bir taraftan, bağım­sız girişlerin büyük ölçüde harimden soyutladığı küçük boyutlu tabhâne birim­leriyle erken dönem Osmanlı mimarisi­nin zâviyeü cami geleneğinin sonuna işa­ret ederken diğer taraftan da XVI. yüz­yıl başlarına ait Elbistan Ulucamİİ ile bir­likte, Türk İslâm mimarisinin başlangı­cındaki Karahanlı döneminde ilk belirti­leri görülen merkezî planlı cami tasarı­mının yarım kubbelerin devreye girdiği önemli bir aşamasını temsil etmekte, ayrıca merkezî kubbe etrafında dört ya­rım kubbeli şemanın en başarılı uygulamasını teşkil eden İstanbul Şehzade Camii’nin öncülerinden biri olduğunu gös­termektedir.

TDV İslâm Ansiklopedisi