İslam Tarihi

Eyyamül Arap Nedir, Ne Demek, Hakkında Bilgi

Eyyâmü’l-Arab. Câhiliye devrinde ve İslâmiyet’in ilk zamanlarında Arap kabileleri arasında cereyan eden savaşlar için kullanılan bir tabir.

Bu terkipte “savaş” anlamına gelen “gün” mânasındaki yevm kelimesinin ço­ğulu olan eyyam ile Arab isminden mey­dana gelmiştir. Eyyâmü’l-Arab’ın her birine meydana geldiği yere, savaşa yol açan sebeplere veya savaşın sonucuna göre Yevmü Buâs, Yevmü Zükâr. Yevmü Dâhis ve Gabrâ. Yevmü Ficâr gibi adlar verilmiştir.

Araplar’ın iki büyük kolu olan Güney Arapları ile (Kahtânîier) Kuzey Arapları (Adnânîler) veya bu iki kola mensup ka­bileler arasında cereyan eden bu savaş­ların sayısı çeşitli müelliflere göre 75 ile 1700 arasında değişmektedir. Bir sava­şın değişik isimlerle anılması, kabilenin tamamının katılmadığı küçük çatışma­ların veya büyük bir harbin içindeki mu­harebelerin ayrı birer savaş kabul edil­mesi eyyâmü’l-Arab’ın sayısını arttırmış­tır. Araplar’ın İran ve Bizans gibi komşu devletlerle yaptıkları savaşlar da bazan bu adla anılmıştır.

Eyyâmü’l-Arab çok basit sebeplerden dolayı meydana gelebilirdi. Meselâ Abs kabilesiyle Zübyân kabilesi arasında yıl­larca devam eden Yevmü Dâhis ve Yev­mü Gabrâ bir at yarışı yüzünden, Ficâr muharebesi Ukâz panayırında oturan bi­rinin ayağını uzatarak, “Araplar’ın en şe­reflisi benim. Kim benden daha şerefli olduğunu iddia ediyorsa gelsin kılıcını şu ayağıma vursun” demesi üzerine ora­da bulunanlardan birinin kılıçla onun ayağına vurup kesmesi yüzünden çık­mıştır. Böyle basit olayların yanında si­yasî, iktisadî, sosyal ve psikolojik sebep­lerden dolayı çıkan savaşlar da vardır.

Eyyâmü’l-Arab genellikle şahıslar ve­ya kabileler arasında çıkan bir tartışma ile başlar, daha sonra savaşa dönüşür­dü. Bu savaşlarda sebep ne olursa olsun asıl amaç intikam almaktı. Öyle ki Arap­lar hasımlarından intikam alıncaya ka­dar içki içmez, koku sürünmez ve eşle­rine yaklaşmazlardı. Câhiliye toplumun­da “hak” diye bir kavram bulunmadığından kabilesinden biri öldürüldüğü zaman kılıcını çeken Arap öcünü alıncaya ka­dar kabilesiyle beraber çarpışırdı. Öle­nin intikamının alınmaması kabile ve aile için büyük bir ayıptı; diyete razı olmak-sa zilletti. Savaş bittikten sonra tarafla­rın hatip ve şairleri hicviye veya methi­yelerle olayı anlatırlardı. Bazan bir hiç yüzünden birkaç kişi arasındaki çatış­ma ile başlayan savaş daha sonra bütün kabilenin davası haline gelir, sonunda araya girenler anlaşmazlığa son verir­lerdi. Araplar bu olayları asla unutmaz­lardı; böylece hem savaştıkları kabileye karşı intikam duygulan kamçılanır, hem de gösterdikleri basandan dolayı övünürlerdi. Tarafların farklı anlatımlarıyla dik­kat çeken bu savaş hikâyeleri yüzyıllar­ca dilden dile dolaşarak günümüze kadar gelmiştir.

Eyyâmü’l-Arab’ın en önemlileri Zûkâr, Buâs, Dâhis ve Besûs savaşlarıdır. Zû­kâr savaşı Hz. Peygamber kırk yaşında iken Araplar’la İranlılar arasında mey­dana gelmiştir. Bedir yılında vuku bul­duğu da rivayet edilen bu savaş Kisrâ II. Hüsrev’in Şeybânîler’e saldırısıyla baş­lamış ve onun yenilgisiyle sonuçlanmış­tır. İranlılar’a karşı kazandıkları ilk za­fer olan bu savaşta Arapların “yâ Muhammed” hitabını parola olarak kullan­dıkları rivayet edilmektedir.

Buâs Harbi Medine’deki Evs ve Hazrec kabileleri arasında Hz. Peygamberin Medine’ye hicretinden beş veya altı yıl önce meydana gelmiş ve savaşı Evs ka­bilesi kazanmıştır. Bu iki kardeş kabile arasında yıllardır devam eden düşman­lık Resûl-i Ekrem’in hicretiyle dostluğa dönüşmüştür.

Abs ve Zübyân kabileleri arasında mey­dana gelen ve daha sonra Esed, Feza re ve Gatafân kabilelerinin iştirakiyle büyü­yen Dâhis Savaşı, Abs kabilesinin Dâhis adlı bir atıyla Zübyân kabilesinin Gabrâ adlı kısrağı arasındaki yarışta Zübyânî-ler’in haksızlık yapmalarından çıkmıştır. Bekir b. Vâil ile Tağlib b. Bekir kabilele­ri arasında cereyan eden Besûs Savaşı, Besûs adındaki yaşlı bir kadına ait bir dişi devenin Tağlibli bir reis tarafından yaralanması sebebiyle çıkmış, aralıklar­la kırk yıl devam ettikten sonra Hîre Kralı III. Münzir’in müdahalesiyle sona ermiştir. Haram aylarda yapılan savaş­lara ise ficâr adı verilmiştir. Bu savaş­lar kabileler arasında kin ‘ve nefretin ya­yılmasına, çok sayıda insanın ölümüne ve sonuçta Kuzey ve Güney Arabistan’da yabancı güçlerin Araplar’ı hâkimiyet­leri altına almalarına yol açmıştır.

Arap edebiyatında bu savaşlarda ce­reyan eden olayların nesir veya nazım halinde anlatıldığı kıssa çeşidine “eyyam” adı verilmiştir. Yakınlara yardım, ahde vefa, komşuyu koruma, savaşta sebat etme gibi konuların işlendiği eyyam tü­rü Arap şiirindeki methiye, hamâse, hi­civ gibi edebî türlerin doğmasına yol aç­mıştır. A’şâ, Antere, Âmir b. Tufeyl, Han­sa ve Hassan b. Sabit gibi şairlerin ye­tişmesinde eyyamın büyük rolü olmuş­tur. Şeybânîler’in reisi Bistâm b. Kays, Kinâne’nin süvarisi Rebîa b. Mükeddem, Düreyd b. Sımme, Cessâs b. Mürre ve Hâ-şim b. Harmele vb. kahramanlar da ey­yam ü’l-Ara b’da temayüz etmişlerdir.

Eyyâmü’l-Arab’la ilgili rivayetler II. (VIII.) yüzyıldan itibaren tedvîn edilme­ye başlanmıştır. Ancak bu kitaplar gü­nümüze intikal etmemiştir. Bazı kaynak­larda eyyâmü’l-Arab’a dair anlatılanlar İslâm’ın doğuşundan yaklaşık 150 yıl ön­cesine ait olaylardır. Ebû Ubeyde Ma’-mer b. Müsennâ’nın (ö. 209/824 |?|) bi­ri 75, diğeri 1200 savaş hakkında bilgi veren iki eser kaleme aldığı rivayet edil­mektedir. Ebü Ubeyde’nin Nekö’izu Ce-rir ve’l-Ferezdak adlı kitabında naklet­tiği bilgileri esas alan Âdil Câsim el-Beyâtî, İbnü’l-Enbâri’nin Şerhu’İ-Mufad-daliyyât, el-‘İkdü’l-ierid ve el-Eğânî adlı eserleriyle İbnü’l-Esîr’in el-Kâmil’i ve Şİmşâtrnin el-Envâr iî mehâsini’l-eş’dr’ından faydalanarak seksen dokuz savaşa ait rivayetleri Kitâbü Eyyâmi’l-cArab kable’l-İslâm adıyla bir araya top­lamış ve Ebû Ubeyde Ma’mer b. Müsen­nâ’nın eseri olarak yayımlamıştır[67]. Ebü’l-Ferec el-İsfahânfnin de (ö. 356/967) 1700 savaşı anlatan bir eser yazdığı nakledilmektedir. Hatîb et-Tebrîzî’nin Şerhu7-Hamâse’si ile el-Eğö/u’deki eyyâmü’l-Arab’a dair bilgi­ler oldukça dağınıktır. İbn Abdürabbih’in (ö. 328/940) el-‘İkdü’l-ferîd, Bekrînin Mu’cem me’staccem, Meydânînin Mec-ma’a’l-emşâl, Yakut el-HamevTnin Muccemü’l-büldân, İbnü’l-Esîr’in el-Kâmil (I, 502-687) ve Nüveyri’nin Nihâyetü’l-ereb (XV, 338-434) adlı eserlerinde eyyam menkıbeleri düzenli fasıllar halinde yer almaktadır. İbn Abdürabbih’in eî-cîk-dü’1-îerid’de anlattıkları, Ebû Ubeyde’­nin Nekâ’izu Cerh ve’l-Ferezdak’m-daki bilgilere dayanır. Nüveyrî küçük ilâ­velerle eJ-c/kdü7-/erfd’deki bilgileri tek­rarlar. İbnü’l-Esîr ise yazdıklarının birçoğunu doğrudan veya dolaylı olarak Ebû Ubeyde’nin eserinden, bir kısmını da günümüze ulaşmayan diğer bazı kaynak­lardan almıştır. Onun eyyam hakkında verdiği bilgiler hem ayrıntılı hem de ese­rin tarihî hüviyetine uygun olarak kro­nolojiktir. Meydânî Mecma’u’l-emşâl’-de Câhiliye döneminde cereyan eden 132 savaştan bahseder.

Câhiliye dönemi tarihi için zengin bir malzeme ihtiva eden eyyamı tarihçiler ve dilciler kaynak olarak kullanırlar. Ni­tekim İbnü’l-Esir eyyamı tarihî rivayet­ler içerisinde vermiş, Kâtib Çelebi de ilm-i eyyâmü’l-Arab’ı tarihin bir dalı olarak zikretmiştir. Cerîr ve Ferezdak gibi şairler şiirlerinde eyyâ-mü’l-Arab’dan bahsederler. Eyyâmü’l-Arab Araplar’ın kahramanlık vasıflarını ortaya çıkarmış, Arap dilini geliştirmiş, atasözlerinin söylenmesine vesile olmuş­tur. Bu bakımdan Âdil Câsim el-Beyâtî, eyyâmü’l-Arab’ın diğer milletlerdeki destanlar mesabesinde olduğunu ileri sür­mektedir.

Savaşların kabile hayatında özel bir yeri olduğu için bu savaşları anlatan hi­kâyelere kabileler ve fertler müşterek bir kültür olarak sahip çıkmışlardır. Na­zımla anlatılan savaşlar Araplar’ın di­vanını meydana getirmiş ve bu sayede Araplar için büyük önem taşıyan kabile nesepleri (ensâb) muhafaza edilmiştir. Ayrıca bunlarda Arapça’ya dair bilgiler verildiği gibi Araplar’ın yaptıkları Önem­li işler de sergilenmiştir. Gece yapılan sohbet toplantılarında kabilenin gerçek­leştirdiği önemli işler arasında anlatılan savaş rivayetleri kabilelerin olaylar kar­şısındaki temayüllerini de yansıtır. Hadi­selerin genellikle tarafgir bir şekilde an­latıldığı bu rivayetlerde bir bütünlük ve düzen bulunmamakla birlikte bunların tarihî gelenekleri aksettirdiği söylene­bilir.

Eyyâmü’l-Arab tabiri İslâmî devirde Araplar’ın katıldığı çeşitli savaşlar için de kullanılmıştır. Nitekim Câhiliye dev­rindeki savaşlar “eyyâmü’l-Arab fi’l-Câhiliyye”, İslâmî dönemde yapılan savaş­lar “eyyâmü’l-Arab fi’l-İslâm” diye ad­landırılmış ve bununla ilgili kitaplar ya­zılmıştır. Gazvelerle seriyyeler İslâmî de­virdeki eyyâmü’l-Arab’ın ilk örneklerini meydana getirir. Daha sonra Suriye, İran ve Mısır’ın fethiyle sonuçlanan önem­li savaşlar da İslâmî dönemdeki eyyâmü’l-Arab’ın diğer örneklerini oluştur­muştur.

TDV İslam Ansiklopedisi