Teoriler

Etnometodoloji

Etnometodoloji, 1960’lı yıllarda California Üniversitesi öğretim üyelerinden Harold Garfinkel tarafından geliştirilen, günlük hayatımızdaki sosyal ilişkilerin analizine yönelik yeni bakış açıları sağlayan bir teoridir. Buradaki “etno” (ethno) teriminin “etnoloji”ye yönelik çağrışımı yanıltıcıdır. “Etnometod” olarak okunması gereken terim, ‘herhangi bir sosyal oluşumun üyelerinin eylemlerinde kendini gösteren metot’ anlamına gelir. Sondaki “loji” (logy) eki bilimsel inceleme demektir. Yani, etnometodoloji “etnometotlar”ın bilimi anlamına gelir. Kavramın analizi teorinin temel iddiasını görünür hale getirdiği için bu ifadeyi biraz açalım:
Garfinkel, sosyal aktörlerin yaptıkları eylemlerin bilincinde olduklarını düşünmektedir. İnsanlar neyi, nasıl ve niçin yaptıklarını bilmektedirler. Yani faaliyetlerinin “metod”unun da sahibidirler. Bireylerin bu “içsel bilgi” ve “metod”la yapmış oldukları eylemlerin bütünü sosyal realiteyi oluşturur. Etnometodoloji, tüm bireylerin sahip oldukları bu içsel bilgi ve metotla yapmış oldukları eylemleri bilimsel olarak incelemeyi amaçlamaktadır. Anlaşıldığı üzere etnometodoloji, “toplumun sıradan üyelerinin sağduyulu faaliyetleri”ni konu edinmekte, “gündelik yaşamın örtük kurallarını ve planlı doğasını su yüzüne çıkarmayı”  hedeflemektedir.
Yaygın sosyoloji anlayışının radikal bir eleştirisi olarak dikkatleri çeken bu teori, sosyoloji bilgisini ve bu bilginin realiteyi ne ölçüde yansıttığını, bilim adamının ‘tarafsızlığı’ ilkesinden başlayarak sorgular. Bu konuda Garfinkel, çok sözü edilen bir deney yapmıştır. Bir grup öğrencisinden evlerine döndükleri zaman her zaman olduğu gibi değil, günlük bilgilerinden, yaşadıkları hadiselerden ve duygusal hallerinden kopmuş biri gibi davranmalarını ister. Öğrenciler aile fertlerinin yanında bir “yabancı”yı oynayacaklar; neler yaşadıklarını ertesi gün tasvir edeceklerdir. Garfinkel bu durumu “davranışlandırılmış tasvirler” (behaviorized descriptions) olarak isimlendirir. Böyle bir durumda öğrencilerin yapacakları tasvirler bir sosyal amnezi (toplum hayatıyla ilgili günlük sıradan bilgilerin bütününün unutulmuş olması) durumunu yansıtacaktır. Bu sosyal amnezi durumunu, ev halkı çok büyük bir ihtimalle bir hastalık olarak değerlendirecektir. Nitekim tasvirlerde, ev halkının öğrencilere “hasta mısın?”, “dün gece çok mu çalıştın?” gibi sorular yönelttikleri görülür. Öğrencilerin aşırı nezaketinden diğer aile fertleri rahatsız olmuş ve sinirlenmişlerdir. Garfinkel buradan sosyologun rolüyle ilgili bir değerlendirmeye gider. Sosyolog, içine girdiği ortamda nezaketi, heyecan yokluğu, sosyal amnezisi ve objektiflik taslamasıyla yukarıdaki öğrenciyi andırmaktadır. Sosyal realitenin böyle bir ilişkiyle anlaşılması mümkün değildir. Bilim adamının objektif olma çabası, kendisi ile olgu arasında sun’i bir mesafe oluşturmakta; bu mesafe “sosyal eylemi örten bir objektiflik peçesi” meydana getirmektedir. Garfinkel bu olumsuzluğun, “duygusal hayatın sosyolojisi”nin geliştirilerek aşılabileceğini söyler.
Buraya kadar yapmış olduğumuz açıklamalardan kısmen anlaşılacağı üzere etnometodologlar, günlük hayattaki yüz yüze ilişkilerin analizi üzerinde yoğunlaşmakta ve empirik gerçeği inceledikleri insanların bakış açısıyla açıklamaktadırlar. Bunun için “dil”in önemi üzerinde durmakta ve sosyal realitenin “öznel” boyutunu önemsemektedirler. Saydığımız bu özellikler aynı zamanda, etnometodologların sembolik etkileşimcilerle ortak oldukları hususlardır.  Bize göre her ne kadar sembolik etkileşimcilik ile etnometodoloji arasındaki ilişkinin düzeyi tartışmalı bir konu olsa da, şunu söylemek mümkündür: Sembolik etkileşimciliği daha felsefi olan düzleminden alıp “alan”a indirdiğimizde sosyolojik bir düzleme oturacak ve bu dönüşümün zorunlu kıldığı farklılıklar yeni bir kisveye bürünerek etnometodoloji olarak şekillenmesine neden olacaktır.
Etnometodolojinin temel düşüncelerini dört başlık altında özetlemek mümkündür:

     Sosyal olgular dış dünya tarafından bireylere zorunlu olarak be-nimsetilmez. Onları gerçekleştiren pratik etkileşimlerle oluşurlar. Bu düşünce etnometodolojik terminolojide “pratik gerçekleşme” (accomplissement pratique) kavramıyla ifade edilir.
     Bireyler kendi faaliyetlerini anlama yeteneğine sahiptirler. Bu dü-şünce “refleksivite” (reflexivité) kavramıyla ifade edilir.
     Gerçekleştirilen faaliyetlerin anlamını belirlemek için o faaliyetin gerçekleşmesini sağlayan bilgi ve kaynakları ortaya koymak gerekir. Bu bilgi ve kaynaklar “içsel” (savoirs implicites) ve “zımni”dir (ressources tacites).
     Dil ancak, kullanıldığı somut durumlarla bağlantılı olarak anlaşıla-bilir. Kelimeler, ifade edildikleri özgün ortam içinde gösterge olabi-lirler. Bu durum “dizinlilik” (indexialité) kavramıyla anlatılır.

Etnometodolojiye pek çok eleştiri yöneltilmiştir. Bu eleştirilerin başlıcaları:

     Etnometodoloji sadece tasvirlerle yetinip büyük teoriler geliştir-memektedir. Bu yüzden sıkıcı ve usandırıcı olmakta, bir sonuca ulaştırmamaktadır.
     Etnometodoloji sosyal ve siyasal farklılıkların insanların davranış-larında ya da toplumun yapısında meydana getirdiği etkilerin ger-çek bir değerlendirmesini yapmayı başaramamaktadır.
     Pek çok insanın gündelik hayatını açıklarken savaş ve işsizlik gibi durumların gündelik hayatı nasıl etkilediğine değinmemektedir.
     Yapmış olduğu eleştiri son noktada etnometodolojinin kendisini de vurur. Daha açık bir ifadeyle, mademki etnometodoloji hiçbir bi-limsel tasvirin realiteyi, sıradan insanın kendi hayatına verdiği an-lamdan daha iyi açıklayamayacağı iddiasındadır; bu durumda et-nometodolojinin yaptığı bunca çalışmanın bir anlamı kalmaz.