Türk Edebiyatı

Eski Şiirin Rüzgarıyla-Yahya Kemal Beyatlı Kitabı, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Yahya Kemal’in (ö. 1958) divan şiiri tarzında yazdığı manzumelerinin toplandığı kitap.

Yahya Kemal Beyatlı’nın divan şiiri ge­leneğini yenileştirerek Türk neoklasiği denilen tarzda yazdığı şiirlerini ihtiva eden eser, ölümünden sonra kurulan Yahya Kemal Enstitüsü tarafından kül­liyatın ikinci kitabı olarak 1962 yılında yayımlanmıştır. Şiirlerinin kitap haline getirilmesinden uzun yıllar ısrarla kaçı­nan şair, enstitü müdürü Nihad Sami Banarlı’nın ifadesine göre son yıllarında buna rıza göstermiş, böylece diğer şiir kitapları gibi bu eseri de adı, tertip tar­zı ve imlâsı ile kendi arzusu dikkate alı­narak neşredilmiştir. Kitaptaki altı bö­lüm “Selimnâme” (yedi bentli bir terkibi­bendi, “Gazeller” (otuz dokuz adet), “Musammatlar” (yedi adet), “Şarkılar” (altı adet), “İthaf (iki adet) ve “Kıtalar-Beyit­ler” (dokuz kıta, iki beyit) başlıklarını ta­şımaktadır.

Yahya Kemal’de şiir estetiğinin teşek­külü hikâyesi Edebiyata Dâir; Çocuk­luğum, Gençliğim, Siyasî ve Edebî Hâ­tıralarım; Yahya Kemal Yaşarken adlı eserlerde kendi anlattıkların­dan takip edilebilmektedir. Çocukluk ve gençlik yıllarında bulunduğu çevreler do­layısıyla İslâmî bir atmosferle, değişen, başkalaşan, Batılılaşan, giderek gelenek­lerden uzaklaşan nesiller arasında şiir zevki de bu ikileme paralel olarak boca­lamalar gösteriyordu. Yahya Kemal bir taraftan eski divanlan ve Tanzimat dev­rinde geleneğe bağlı şairleri okurken di­ğer taraftan Servet-i Fünûn şiirine bağ­lanıyordu. 1903’te Paris’e gittiği zaman dinle beraber birçok millî ve kültürel de­ğerden uzaklaşmış bir anarşist ruhu taşıyordu. Sokak hareketlerine ve miting­lere katılmakla geçen ilk birkaç yılın so­nunda düzenli olarak takip ettiği Albert Sorel, Camille Jullian, Maurice Barres gibi milliyetçi Fransız yazar ve tarihçile­ri onda “tarih ortasında Türklüğü ara­mak” şuurunu uyandırdı. Anadolu ve Rumeli topraklarında bir şehir medeni­yeti kuran Selçuklu ve Osmanlı Türkleri’-nin tarihî macerası onu cezbediyordu. Bu fikrî gelişmenin yanında okuduğu ro­mantik ve sembolist şairlerden sonra Jose Maria de Herödia’yı keşfetti. Parnas şiirinin ustalarından olan HerĞdia kelimelere hacimli (plastik) bir değer ve­riyor, şiirini bir minyatür gibi teferruat­ta kusursuz bir ses ve şekil armonisi ha­line getiriyordu. Yahya Kemal de millî tarih şuuruyla bu tarz bîr şiiri telif yo­lunu aradı. Sembolistlerden alıp “halis şiir, öz şiir” diye çevirdiği “poesie pure”ü divan şiirindeki “mısra-ı berceste’lerde aramaya başladı. Böylece her mısraı mıs­ra-ı berceste olan yeni bir divan şiiri zev­kine yöneldi. Türkiye’ye döndükten son­ra (1912) bu tarzda yazdığı şiirlerinin ba­zılarını 1918’den itibaren dergilerde ya­yımlamaya başladı.

Titiz bir şair olan Yahya Kemal’in, bir şiiri ancak uzun yıllar olgunlaştırdıktan sonra ve çok geç olarak yayımlandığı bi­lindiğinden bu şiirlerin yazılış ve çıkış ta­rihleri arasında bir ilişki olmadığına ko­layca hükmedilebilir. Mehmet Kaplan, onun divan tarzı şiirlerinden “Bir Saki”. “Mahurdan Gazel”, “Sene 1140” ve “Mü­kerrer Gazelin birçok mısraının Paris’te yazılmış olduğunu kaydeder.

Yahya Kemal’in tarih anlayışının ge­nel olarak şiirlerine, özellikle de eski tarz şiirlerine aksetmesi, yine Paris’te iken sembolist şair Verlaine’in şiirleriyle kar­şılaşması vesilesine bağlanmaktadır. Ver­laine’in Fetes Galantes (Âşıkane Ziyafetler) adlı küçük bir şiir kitabında Versay bah­çeleri, şatoları, asil ve zarif tavırlı insan­larıyla bütün bir XVIII. yüzyıl Fransa’sı yaşamakta, şiirler de o yüzyılın dilini ve teşrifatını yansıtmaktadır. “Tarih orta­sında Türklüğü arayan” Yahya Kemal için bu şiirler yeni estetik ufuklar açar: “Ben de arzu ettim ki İstanbul’un fethi saba­hından son hârâbat şairimiz Leskofça-lı Galib Bey’e kadar geçen asırlarımızı, zevk ve haz hususiyetlerini parça parça, birer gazel çerçevesine sığdırarak tegannî edeyim”. Yahya Kemal’in bu cümlesinde Eski Şii­rin Rüzgârıyle kitabındaki şiirlerin prog­ramı ve estetiği ana hatlarıyla takip edi­lebilir. Şiirlerinin muhtevasını tayin eden tarih olacaktır ve estetik ölçünün kay­nağı da divan şiiridir. Tasavvuru bu ta­rihi, İstanbul’un fethiyle XIX. yüzyılın son büyük divan şairi Leskofçalı Galib ara­sında sınırlamaktır. Bu, benimsediği ta­rih ölçüsüyle millî tarihimizin içinde zen­gin ve ihtişamlı bir devre idi. Böylece Es­ki Şiirin Rüzgârıyle kitabındaki “İstan­bul’u Fetheden Yeniçeriye Gazel” ile Les­kofçalı Galib Bey’in ruhuna ithaf ettiği “Tür’dan Mülhem” gazeli bu tarihî dev­renin çerçevesini teşkil ediyordu. Ancak millî tarihimizin başlangıcı olarak kabul ettiği Malazgirt’in hâtırası için kitapta bir de “Alparslan’ın Ruhuna Gazel” bu­lunmaktadır.

Eski Şiirin Rüzgârıyle kitabında ze­minini doğrudan doğruya tarihî olay ve şahsiyetlerin teşkil ettiği şiirler vardır. Kitap yedi bentlik klasik bir terkibjbend olan “Selimnâme” İle başlar. “Başlayış”, “Sefer”, “Çaldıran”, “Toplayış”, “Merci-dâbık”, “Ridâniyye” ve “Rıhlet” başlıkla­rını taşıyan bu yedi bendde şair. Yavuz Sultan Selim/in kısa fakat kesif hüküm­darlığı yıllarına sığan zaferleri tebcil eder. Son bent, Yahya Kemal’in şiirleri arasın­da mersiye karakteri taşıyan tek şiiridir. Hacim olarak bu kadar geniş yer ayırdı­ğı Yavuz Sultan Selim bu şiirde devletin ilk büyük ihtişam hamlesinin yanı sıra doğu seferleriyle İslâmî birliğin temini­nin de sembolü olur. Yeniçeriye ve Ge­dik Ahmed Paşa’ya ithaf ettiği gazelle­rinde olduğu gibi nadiren hamasî ifade­lere başvuran Yahya Kemal, bu tarz şiir­lerinde yalnız bir tarih olayına değil onun arkasında devletin millî ve dinî bütün­lüğünü ve sürekliliğini de çağrıştırmak ister. Tevhid ve i’lâ bu şiirlerin esas te­masını oluşturur. Tarihî şiirlerin dışında da dinî duygu açıkça veya dîdâr-ı kibriyâ, Tur. erbâb-ı neşve, bezm-i ezel, hüsn-i ilâhî, cemâlullah gibi tasavvufî remizler­le sezdirilmiştir.

Kadın bu şiirlerde mâna olarak, bazan mistik duygulara bürünen ebedî bir aş­kın sembolü halinde görünür. Madde olarak ise 900 yıllık tarihten, kültür ve sanat mirasından süzülmüş bir zarafet gösterisidir. “Perestiş”, “Şerefâbâd”, “Bir Sâkî”. “Mükerrer Gazel”, “Söz Meydanı”, “Mahurdan Gazel”de kadın bir aşk ve gü­zellik çağının rafine şiir diliyle anlatılmış­tır. Yalnız Ahmet Hamdi Tanpınar, “Ma­hurdan Gazerde kadının divan şiirinde alışılmamış bir tarzda hayatta ve şehrin içinde göründüğüne dikkati çeker.

Hemen bütün şiirlerde zikredilerek ve­ya zikredilmese de ima ile temel bir fel­sefe halinde varlığını sezdiren motif rind-liktir. Doğu şiirinin bu çok yaygın hayat görüşü Yahya Kemal’de gelecek endişe­si olmaksızın, hali bütün hazlarıyla yaşa­mak şeklinde tezahür eder.

Eski Şiirin Rüzgânyle kitabındaki şi­irler arasında yer yer şairin sanat ve şiir hakkındaki telakkilerini dile getiren mıs­ralar da vardır. Kitapta özel bir adı ol­mayıp sadece “Gazel” başlığı ile görü­nen, belki bu sebepten bir çeşit poetika Özelliği gösteren şiirin her beyti bu sa­natın kurallarını ortaya koyar: “Her mıs­raı en güzel mısra (mısra-ı berceste) olan bir şiir olmalıdır. Baştan başa ahenk (ar­moni) bütünlüğü göstermelidir. Eğer ses yoksa sadece belagat şiir için kusurdur. Bir şiir, en güzel beyti (beytülgazel) se­çilemeyecek kadar mükemmel olmalı­dır. Güzel şiir hikmetli söz demek değil­dir”. Böylece Yahya Kemal’in yazılarında da sık sık tekrarladığı gibi “şiir söylen­meyecek, tegannî edilecektir”.

Yahya Kemal’in gazelleri hakkında ten­kitçiler, bunların hemen tamamıyla kla­sik yapıya ve kültüre bağlı olduğunda birleşirler. Yalnız Ahmet Hamdi Tanpı­nar, Cem – Dyoniysos gibi mitoloji veya Batı kaynaklı birtakım çağrışımlara dik­kati çeker. Bu hükme, onun mazmun sis­temine uzak kaldığı görüşünü önemli bir istisna olarak ilâve etmek gerekir. “Şi­irde lisan, zevk, fikir, mazmun, her şey eskir, yalnız aşk eskimez, her dem ta­zedir” diyen Yahya Kemal’in bu cümle­sinde aşkı bir taraftan sürde lirizme, di­ğer taraftan rindlik düşüncesine bağla-malıdır. Birkaç yazısında asıl şiir, öz şiir, halis sür diye bahsettiği şeyin neoklasik şiirlerine yansıması ise divan kültürün­deki bir yığın teferruatı olan mazmun­ları tasfiye ettikten sonra geride kalan tasavvufî-mistik, rindâne. zevke, lezze­te, bu dünyaya, öteki dünyaya, kadere ve tevekküle bağlı temaların terkibi su­retiyle olacaktır. Bunlara yeni olan ve he­men her şiirinde hissedilen vatan, tarih, medeniyet, sanat gibi muhtevaları da eklemek gerekir.

Eski Şiirin Rüzgânyle’de vezin dai­ma aruzdur. Otuz dokuz gazelden yirmi biri muzâri bahrinde (tnefûlü fâilâtü mefâîlü fâilün) yazılmıştır. Yahya Kemal’in Türk aruzunun yeknesaklıktan en uzak olan bu veznini tercihi tesadüfî değildir. Ayrıca yine bu otuz dokuz gazelden otuz altısının beş beyitte tamamlandığı gö­rülmektedir. Bu sayı klasik gazelin alt sınırıdır. Yahya Kemal’in bu tercihi de ses ve mâna bütünlüğü yanında yalın ifadeyi ve kesafeti aradığını gösterir.

Kitaptaki tahmis ve taştirler modelle­ri olan gazellerle her bakımdan ustalıklı bir armoni teşkil eder. Şairin tamam­lanmış, müsvedde ve notlar halinde kal­mış şiir parçalarını ihtiva eden Bitmemiş Şiirler’de de eski tarz denemeleri bu­lunmaktadır.

Esiri Şiirin Rüzgânyle kitabındaki ga­zel ve şarkıların çoğu. bazıları ayrı bes­tekârlar tarafından birkaç defa olmak üzere bestelenmiş bulunmaktadır.

TDV İslam Ansiklopedisi

İlgili Makaleler