Tarihi Eserler

Eski Saray Camii -Selanik- Tarihçesi, Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Eski Saray Camii. Selanik’te Osmanlı döneminde kiliseden çevrilme cami.

Sarây-ı Atık Camii adıyla da anılan ya­pı Osmanlı döneminde kiliseden çevril­miş camilerden biriydi; kimin tarafından ve hangi tarihte cami haline getirildiği tesbit edilememiştir. Yalnız Evliya Çele­bi 1078 (1667-68) yılında uğradığı Selânik’in camilerini sayarken bunun da adı­nı verdiğine göre o tarihten önce müslümanların ibadeti­ne açılmış olmalıdır. Eski Saray Camii, şehrin kuzey kesimindeki Hagios Demetrios Kilisesi’nin (Kâsımiyye Camii) yuka­rısında yer almaktadır. Bu kiliseye Es­ki Saray Camii denilmesinin sebebi olarak aynı yerde evvelce bir Bizans sara­yının bulunması gösterilir. Bu saray da­ha Bizans döneminde XIV. yüzyılda çı­kan Zelotlar ayaklanması (1342) sıra­sında tahrip edilmiştir. Türkler’in Selânik’i ele geçirdiklerinde (1430) bu yere “saray” anlamına gelen palatiden boza­rak Balat dedikleri yolunda bir iddia var­dır; fakat bu görüşün ne derece doğ­ru olduğu bilinmez. Gerçek olan husus, Osmanlı döneminde Selanik vali kona­ğının yani sarayının bu caminin kom­şusu olduğudur; cami adını bu konak veya saraydan almış olmalıdır. 1891′-de Batı mimari üslûbunda yeni vali ko­nağı yapıldığında burası terkedilmiş, fakat bu­lunduğu kesim 1912’de Selânik’in kay­bedilmesine kadar idarecilerin ve ileri gelenlerin oturdukları mahalle olarak kalmıştır.

Selanik’teki camiye çevrilmiş bütün kiliseler gibi Balkan Savaşı’nda şehir el­den çıktıktan sonra derhal eski haline getirilen bu yapının 1360 yılına doğru Makarios Humnos tarafından Peygam­ber İlyas (Profetis Elias) adına kurulan ma­nastırın başkilisesi olduğu ileri sürülür. Ch. Texier’nin binanın dışında rastladığı ve yanlışlıkla tarihini 1012 şeklinde oku­duğu kitabenin 1284 tarihini taşıdığı tes­bit edilmiş, ancak bu arada kitabenin kilisenin yapımı ile ilişkisinin bulunma­dığı da anlaşılmıştır. Mimari tarzına gö­re bina XIV. yüzyıla aittir ve özellikle gi­riş cephesinde yer alan “liti” (ön mekân), bu mimari unsur ilk defa 1293’te orta­ya çıktığı için kilisenin XIV. yüzyılda ya­pıldığı görüşünü daha da kesinleştir­mektedir.

Kayalık bir zemin üzerine inşa edil­mekle beraber bazı eski yapı kalıntıları üstüne oturtulduğu için zamanla binanın duvarlarında tehlikeli çatlaklar be­lirmiş ve hatta kubbesi de doğuya doğ­ru eğrilmiştir. Bundan dolayı cami ola­rak kullanıldığı dönemde özellikle doğu tarafına büyük payandalar yapılmış, kub­be kasnağı da dört taraftan kavisli pa­yandalarla desteklenmişti. Ana binayı göğüsleyen büyük payandalardan kuzey­doğuda bulunanı bu taraftaki cepheyi tamamen kaplıyordu. Balkan Savaşı’nın arkasından, Rumeli camilerinin özelliği olan çok uzun gövdeli ve şerefesi mukarnaslı minare yıktırılmış, 1960’ta başlatı­lan çok büyük bir restorasyon çalışması ile de bütün Türk devri ilâveleri ve pa­yandaların tamamı kaldırılarak bina yeniden yapılırcasına ihya edilip bir dönem cami olduğunu hatırlatan hiçbir iz bıra­kılmamıştır.

Ana mekânı üç yapraklı yonca biçimin­de olan kilisenin batı tarafında, dört sü­tuna oturan çapraz tonozla örtülmüş do­kuz bölümlü bir liti bulunmaktadır. Bi-‘nantn ortasında çok yüksek ve kasnağı pencereli bir kubbe yer alır. Cami olarak kullanıldığı yıllarda pencerelerin çoğu örülmüş ve batı cephesine litiyi de içine alacak şekilde kare kesitli direkler ara­sına yerleştirilen demir parmaklıklarla çevrili, üstü direklere oturan ahşap çatı ile örtülü bir son cemaat yeri yapılmıştı. Eski fotoğraflarda caminin kuzeydoğu tarafında klasik üslûpta bir meydan çeş­mesi, kıble cephesi önünde de içinde on beş kadar eski mezar taşı olan bir hazî-re görülmektedir. Evvelce binanın doğu tarafın­da bir medrese, kuzeyinde de bir tekke bulunduğu bilinmektedir.

TDV İslam Ansiklopedisi

İlgili Makaleler