Tarihi Eserler

Ertokuş Külliyesi/Medresesi/Türbesi Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Ertokuş Külliyesi. İsparta’nın Atabey ilçesinde XIII. yüzyıla ait külliye.

Bir medrese ile batı cephesine bitişik bir türbe ve doğusundaki bir camiden oluşur; ilk yapıldığında bugün yıkılmış bulunan bir hamamla sonradan yenilen­miş bir de çeşme bulunduğu sanılmak­tadır. Bugün onarılarak iyi bir duruma getirilmiş olan medresenin, doğu cep­hesindeki taçkapı nişinin basık Kemeri üzerinde bulunan sülüs hatla yazılmış beş satırlık kitabeden 621’de (1224) Ab­dullah oğlu Ertokuş tarafından yaptırıl­dığı öğrenilmektedir: banisine ait vak­fiyenin tarihi ise muhtemelen 669’dur (1270-71). Burada görev yapan müderrislerin listesinden medresenin XVII. yüz­yılın başlarına kadar faal olduğu anla­şılmaktadır.

Doğu-batı doğrultusunda inşa edilmiş olan medrese, dıştan 19,70 x 24,00 m. ölçülerinde düzgün olmayan dikdörtgen planlı ve kapalı avlulu, tek eyvanlı tipte­dir. Kuzey ve güney cephelerinde, ekse­nin doğusunda söveli ve lentolu birer dik­dörtgen kapı yer alır; cephelerdeki dik­dörtgen pencerelerin onarım sırasında kapatıldığı anlaşılmaktadır. Yapıya, do­ğu cephe eksenindeki yüksek sivri ke­merle örtülmüş dışa taşkın taçkapının basık kemerli açıklığından girilir. Taçkapı nişinin karşılıklı yüzlerinde sivri kemerli ve üç sıra mukarnas kavsaralı, beş köşeli birer niş bulunmaktadır. 10,00 X 10,30 m. ölçülerindeki yaklaşık kare planlı avluyu, eksenlere simetrik olarak yerleştirilmiş dört silindirik sütunla duvarlar arasına enine ve boyuna atılmış sivri kemerler bölüntüye uğratmış, böylece ortaya haçvari bir plan çıkmıştır. Avlu tepesi açık basık bir kubbeyle, eksenlerdeki birim­ler sivri tonozla, köşe birimleri ise beşik tonozla örtülüdür. Ortasında dikdörtgen bir havuz bulunan avlu kuzeyden üç, do­ğudan altı, güneyden dört ve batıdan iki mekânla bunların arasındaki eyvan tarafından kuşatılmıştır. Batıda, doğu-batı yönünde yer alan dikdörtgen planlı eyva­nın iki yanındaki mekânlar kare, diğer mekânlar farklı doğrultu ve boyutlarda dikdörtgen planlıdır. Eyvan sivri kemer­le, diğer mekânlar üzerlerinde sivri ke­merli birer pencere bulunan söveli ve len­tolu dikdörtgen kapılarla avluya açılırlar. Kare mekânlar tromp geçişli kubbe, di­ğer mekânlar ise sivri tonozla örtülüdür. Güneyde, eksenin doğusunda kuzey-gü-ney yönünde bulunan dikdörtgen planlı dar mekân, içinden geçen su oluğu dik­kate alınarak hela, kare mekânlar da kışlık dershane olarak nitelendirilmek­tedir. Güney duvarındaki mihrap nişin­den mescid olarak kullanıldığı anlaşılan eyvanın batı duvarında, üzerlerinde sivri kemerli birer pencere bulunan söveli ve lentolu üç kapı yer almakta ve bu kapı­lar bitişikteki türbeye açılmaktadır. Ek­sende yer alan sivri kemerli fevkani ikiz pencere, türbenin yalnızca iki yandaki birer duvarla medreseye birleştirilmiş olması sebebiyle boşluğa açılmakta ve âdeta bir süs öğesi durumu göstermek­tedir. İki yandaki kübik kaideli, kesik pi­ramit başlıklı, silindirik gövdeli birer sü­tunla sınırlandırılmış olan mermer mih­rap dikdörtgen çerçeveli, sivri kemerli ve beş sıra mukarnas kavsaralıdır.

Yapıda kesme taş, moloz, devşirme malzeme, tuğla ve sıva kullanılmıştır. Kesme taş. düzgün ve kaba yontu olarak bezemeli ve bezemesiz devşirme malze­meyle birlikte duvar örgüsünde, doğu cephe dışında düzensiz bir teknikle uygu­lanmıştır; moloz yalnız batı cephenin üst bölümünde görülür. Duvar örgüsünün ya­nı sıra sütunlarla açıklıkların söve ve tentolarında, eyvanın oturtmalığının doğu yüzünde, döşemede ve su oluğunda ge­nellikle bezemeli devşirme malzeme kul­lanılmıştır. Tuğla, eyvan ve giriş kemeri dışında yapıdaki bütün kemerlerde ve eyvanın kuzeyindeki odanın örtü siste­minde görülür. Örtü sisteminde, tuğla­ların farklı yönde çapraz istiflenmesiyle balık sırtı örgü oluşturulmuştur. Eyvan ve giriş kemeri bir taş-dört tuğla düzenin­de almaşık tekniktedir. İçten duvarlar ve örtü sistemi beyaz sıva ile kaplanmıştır.

Süslemeler, devşirme malzeme hariç yalnız taçkapı ve mihrapta görülmekte­dir. Taçkapının yüksek sivri kemeri, düz ve yuvarlatılmış çizgilerin iç içe geçmesi ve aralarında düğümlenmesiyle oluşan yürek ve baklava benzeri geometrik mo­tiflerle süslenmiştir. Dıştaki dar şerit iç içe silmeli sivri kemerlerle, içteki kaval silme ise çapraz silmelerle hareketlendirilmiştir. Girişin kenarlarındaki nişleri iki taraftan sınırlayan şeritte yan yana silmeli ve aynalı kemerler görülür. Mih­rabın dış çerçevesi dilimli kemer biçimi dendanlarla, kemer köşeliklerindeki rozetler on iki kollu yıldız geçmelerle, ke­mer hasır örgü ve nişteki madalyon ise yine on iki kollu yıldız geçmelerle bezen­miştir. Bu medrese, Anadolu Selçuklu­ları dışında pek görülmeyen kapalı av­lulu medreseler içinde, kubbenin bütü­nüyle duvarlardan kurtarıldığı tek ve ol­dukça erken tarihli bir Örnek olması açı­sından önem taşımaktadır.

Sekizgen prizma gövdeli türbe içten kubbe dıştan piramidal külahla örtülü­dür. Kuzey, doğu ve güney cepheleri ek­seninde yuvarlak kemerli birer fevkanî pencere bulunur. İçinde, tartışmalı ol­makla birlikte bazı araştırmacılarca Mübârizüddin Ertokuş’a ait olduğu öne sü­rülen bir sanduka vardır. Yapıda kesme taş, tuğla, çini ve sıva kullanılmıştır. Du­var örgüsünde sarımtırak ve kırmızı taş­ların oldukça düzgün bir teknikte bir arada uygulanmasıyla renk almaşıklığı sağlanmıştır. Cephelerin köşelerindeki plasterler şaşırtmalı teknikte tuğlalar­la örülmüş, İçte döşeme kare tuğlalarla kaplanmıştır. Sandukanın fîrûze renkli çini kaplaması kısmen görülebilmekte­dir. Duvarlar ve’örtü sistemi beyaz sıvalıdır. Türbenin, eyvana asimetrik yerleş­tirilmiş kapılar aracılığıyla açılması, ka­pıların üstündeki ikiz pencereyi kapata­rak işlevsiz hale getirmesi, medreseye kuzeydoğu ve güneydoğu cephelerindeki duvarlarla dıştan bağlanmış olması ve ondan oldukça farklı bir teknik ve mal­zeme ile İnşa edilmesi türbenin med­reseye sonradan birleştirildiğini göster­mektedir.

Medresenin doğusunda yer alan ve Böcüzâde Süleyman Sami’ye göre 900 (1494-95) yılında yapıldığı kabul edilen Feyzullah Camii XIX. yüzyılda büyük ölçüde ye­nilenmiştir. Çok sayıdaki oymalı başlık­lı ahşap direklerin XIII. yüzyıl Selçuklu özellikleri göstermesinden dolayı bu yüz­yıla ait bir ulu caminin temelleri üzeri­ne inşa edildiği ileri sürülmektedir.