Tarih

Ermeni Sorunu Nedir Tarihi Osmanlı ve Milli Mücadele’de Ermeni İsyanları

Osmanlı İmparatorluğu’nun hâkim olduğu topraklarda Türkler ve öbür azınlıklarla birlikte tam bir bağdaşma içinde yaşayan Ermeniler, devletin üst yönetim kademelerine seçkin kadrolar yetiştirmiş, müzik, edebiyat ve el sanatlarında verimli olmuş topluluklardan biriydi.

İmparatorluğun gerileme döneminde, Tanzimât Fermanı sonrası, dış güçlerin, özellikle de Rusya ve İngiltere’nin kışkırtmalarıyle isyânlar çıkarmaya başladılar. Tanzimat ile birlikte, Ermeni patrikleri, Ermenileri teşkilâtlandırma yoluna gittiler. Teşkilâtlanma, hayır cemiyetleri adı altında başladı.

Buradan çeteciliğe geçtiler. Hınçak Tedhiş Komitesi ve Taşnak Tedhiş Komitesi gibi çeteler, Osmanlı
devleti bünyesinde, bağımsız bir Ermeni devleti kurmayı amaçlıyorlardı. Bunun için de yer yer Osmanlı ülkesinde isyânlar çıkardılar. 1876 Meclisine Ermeni milletvekillleri de katıldı. Erzurum İsyânı (20 Haziran 1890), Kumkapı Nümâyişi (Temmuz 1890), Merzifon, Kayseri, Yozgat isyanları (1892-1893), Sason İsyânı (1890), İstanbul Ermeni Patırdısı (30 Ekim 1896), Banka Vak’ası (26 Ağustos 1896), İkinci Sason İsyânı (1904) belli başlı isyânlardandır. Bu ayaklanmalarda, özellikle sivil Müslüman-Türkler, kadınlar çocuklar öldürülüyordu. 21 Temmuz 1905 Cumâ günü Yıldız Câmiinde, Sultan II. Abdülhamîd’e sûikast düzenlediler ise de öldürmeyi başaramadılar.

1908’de İkinci Meclis açılınca, bu isyâncıların elebaşıları millet meclisine girdi. 5 Ekim 1908’de Adana’da büyük isyân oldu. Balkan Savaşları ve I. Dünyâ Savaşı sırasında, dış devletlerin tesiri ile, bütün azınlıklar gibi, Ermeni çeteleri de arkadan vurmaya devâm ettiler. Doğu Anadolu’nun işgâli sırasında Ruslar ile birlikte, Türklere taarruza geçtiler. Mayıs 1915’te Van’da büyük bir katliam yaptılar. 14 Mayıs 1915’te “Sevk ve İskân” (tehcir) Kânunu çıkarılarak zararlı görülenler çeşitli yerlerde iskân edildiler. Bu kanunun uygulanışı Ermeni toplulukları arasında şikâyetlere yol açmıştı; kitle halinde öldürmelerden bile söz ediliyordu. Osmanlı Devleti bu şikâyetler üzerine kovuşturmalar yaptırmış, Türk yöneticilerden haklı, haksız suçlu görülerek idam edilenler oldu.

Buna rağmen Mondros Mütârekesinden sonra, yurt dışına, devleti yüzüstü bırakıp kaçan, Talat Paşa, Cemâl Paşa, Saîd Halim Paşa, Cemâl Azmi, Ermeni çeteleri tarafından katledildiler.

Milli Mücadele döneminin başında konu çoktan kapanmış gibiydi. Ne var ki, Kuzeydoğu Anadolu’da bazı bölgeleri işgal altında tutan İngilizler buralardan çekilirken, Osmanlı İmparatorluğunu parçalamak amacıyle 1919’da Nahcivan – Karabağ çevresini, ertesi yıl da Kars’ı Ermenilere bırakınca, sorun tekrar alevlendi. Partizan liderlerin kışkırtmalarına kapılan Ermeni toplulukları bağımsız bir devlet kurmak için bölgedeki Türkler’e karşı toplu saldırılar düzenlemeğe koyuldular. Bu durum karşısında Kâzım Karabekir komutasındaki 15. Kolordu harekete geçmek zorunda kaldı.

15. Kolordu komutanının Ermenilerle ilgili raporu

Ermeni Taşnak Cemiyeti’nin, Erivan ve Aras bölgelerinde ve üç sancakta (Batum, Kars. Ardahan) bir tek müslüman bırakılmamasına karar vermiş olduğunu gizli ve açık icraatıyle göstermiş olması ve özellikle müslümanlorı öldürmekle yükümlü bir komite teşkil etmeleri, ermeni hükümeti ve askerî kuvvetlen dahi müslümanları öldürme ve yok etme siyasetini takip ve her türlü acı hareketlere, zulümlere iştirak eylemesi sebepleri ile Kars, Sarıkamış, Iğdır taraflarında ve Erivan, Aras bölgelerinde İslâmlara karşı yapılan zulümler son haddini bulmuştur. Şimdiye kadar yaptıkları zulümler ve işkencelerden başka:

  • 11 Ağustos 1919’da, Kağızman eşrafını toplamış,
  • 12 Ağustos 1919’da Tavas köyü, Yukarıkatırlı ve civarı İslâm köylerine saldırmış ve katliam yapmış;
  • 18 Ağustos 1919’da Kağızman halkını öldürmeğe başlamıştır.

Diğer bölgelerde de aynı zulümler yapılmaktadır. İslâm köylerinin zahireleri harmanlarda gaspediliyor, tarlalarda çalışmalarına engel olunuyor ve bu maksatla top ve makineli tüfek kullanılıyor.

19 Ağustos 1919’da çift kanatlı bir tayyare ile yaylada bulunan halkı bombaladıkları, sınırdan görülmüştür.

Camilerde ezan okuyanları taşlamakta ve kadınların ırzına tecavüzden çekinmemektedirler. Bu halleri görenlerin arasında genel bir kaynaşma olduğundan göç etmekten ve öteye beriye dağılmaktan vazgeçerek mertçe ölmeyi kabul ile ermenilere karşı can ve namuslarını korumaya azmettikleri ve daha önce göç edenlerin dahi memleketlerine dönerek yurtlarındaki müslümanlara katıldıkları ve müslümanlarla Ermeniler arasınaa İğdır, Kağızman. Sarıkamış ve Merdenek tarafında çarpışmalar olduğu haber annmaktadır.

Adana ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde bağımsız Ermeni devleti kurma çabaları Kars olaylarından çok ayrı özellikler taşır. Bu çabaları hem yalnız Ermenilere mal etmemek, hem de Türkiye’deki Ermenileri bunun tamamen dışında tutmak doğru olur. Gerçekten de, Sevr Antlaşması gereğince Adana ve Mersin’e asker çıkaran Fransızlar, daha önce Türkiye’den ayrılmış bir kısım Ermenileri de beraberlerinde getirmişlerdi. Bunlara İngilizler’in Ortadoğu bölgesinden derleyerek güneydoğu illerine gönderdikleri Ermeniler de eklenince, bölgede dışarıdan devşirme bir Ermeni topluluğu meydana geldi. İki ayrı bölgede toplanan bu gruplar kendi aralarında da anlaşamıyor, tasarladıkları Ermeni devleti için ayrı merkezler düşünüyorlardı. Bu iki gruptan daha iyi örgütlenmiş ve öbürüne oranla daha güçlü olan Adana – Mersin çevresindeki Ermeniler, Haçin ilçesini (Saimbeyli) kuracakları devletin merkezi yapmağa karar vererek 13 Temmuz 1920’de harekete geçtiler. O tarihe kadar kendilerine arka çıkan İngilizler ve Fransızlar bunların Ermeni lejyonu olarak örgütlenmelerine yardım etmiş, bölgede kolluk görevini Türkler’le paylaşmaları için valiye ve jandarma komutanına baskı yapmışlardı. Ermeni lejyonunun 13 Temmuzda Haçin’e karşı başlayan saldırısı, kasabalarını savunmak için örgütlenen Türkler’in direnişiyle karşılaştı. Bununla birlikte saldırılar Mersin, Tarsus, Adana ve Osmaniye çevrelerinde gelişiyordu. Çatışmalar 15 Ekime kadar sürdü. İki taraf da ağır kayıplara uğradı; Türk milis önderlerinin birçoğu bu savaşlarda öldü. Bunların bir kısmı sonraki yıllarda halk arasında âdeta destan kahramanı haline gelecek, Saim Bey gibi bazıları da Saimbeyli diye anılacak olan Haçin kasabasının adında ebedileşti.

Adana ve çevresinde bağımsız Ermeni devleti kurma çabalarının sonuç vermeyeceğini, mücadeleyi yürütenlerle birlikte onlara kanat geren Fransızlar da anlayınca, durum, Ankara’da Türkiye ve Fransa temsilcileri arasında imzalanan bir antlaşmayla barışçı sonuca bağlandı. Güneydoğu Anadolu’da da benzer olaylar görülmüş ve aynı şekilde bitmişti.

Kurtuluş Savaşı döneminin, Osmanlı İmparatorluğu’ndan reddedilmiş miras olarak devralınan Ermeni sorunu, bu noktada kesinlikle kapandığı halde, aradan yıllar geçtikten sonra Osmanlı İmparatorluğu ve Milli Mücadele döneminde göç etmiş ve özellikle Ortadoğu, Amerika ve Fransa’da yerleşmiş Ermeniler 1915-1919 dönemi olayları için 24 Nisanı her yıl tekrarlanan bir intikam kampanyasının sürekli propaganda tarihi haline getirdiler. 

Bu propganada ve kışkırtmaların bir sonucu olarak 1973’te San Francisco’da iki Türk diplomatının bir otelde, Kurtuluş Savaşı sırasında Adana bölgesinde bulunmuş bir Ermeni tarafından öldürülmesiyle başlayan ve  1975’te resmen ortaya çıkan Ermeni terör örgütü Asala 1994 yılına kadar dünyanın çeşitli ülkelerinde Türkiye’nin sadece büyükelçilik, konsolosluk ve temsilciliklerine yaptığı saldırılarda 42 görevliyi katletmiştir. Bunların dışındada çeşitli bombalı ve silahlı saldırılarla büyük katliamlar yapmış olan Asala terör örgütü 1994 yılından sonra terör eylemlerine ara vermiştir.

Ermeni diasporasının bu sistemli propagandalarıyla 1915 tehciri ve ardından olan olayları sistematik bir soykırım olarak algılatma çabaları sonuç vermiş, başta ABD, Fransa gibi emperyalizmle özdeş ülkeler bu olayı Türkiye üstünde baskı unsuru olarak çeşitli vesilelerle gündeme sokmaktadırlar.

İlgili Makaleler