Edebi Şahsiyetler

Enderunlu Vasıf Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi

Enderunlu Vâsıf (ö. 1824) Divan şiirinin daha çok şarkılarıyla tanınan son temsilcilerinden.

Asıl adı Osman Vâsıf olup bostancıbaşılıktan sadrazamlığa yükselen Elbasanlı Arnavut Halil Paşa’nın kardeşinin toru­nudur. İstanbul’da doğduğu bilinmekle beraber doğum tarihi hakkında kesin bir kayıt yoktur. Öğrenim yılları ve ilk gö­revlerinden hareketle yaklaşık 1771’de dünyaya geldiği tahmin edilmektedir. Kaynaklarda ailesi ve çocukluk yıllan hak­kında da yeterli biigi bulunmamaktadır. Ancak Türk kültür ve edebiyat tarihine birçok şair. hattat, musikişinas ve edip kazandırmış olan Enderun’dan yetiştiği bilinmektedir. Eğitim ve öğrenim gör­düğü Enderun Saray Mektebi’nde yetiş­tiği için Enderunlu veya Enderûnî laka­bıyla anılan Vâsıf III. Mustafa, I. Abdülhamid. III. Selim, IV. Mustafa ve II. Mah-mud dönemlerinde yaşamıştır.

İlk gençlik yıllarında Halil Paşa’nın yar­dımıyla, acemi oğlanlarının Enderun Mek­tebi için yetiştirildiği okullardan biri olan Galata Sarayı’na yerleştirildi. Ancak bu­rayı bitirdikten sonra belki yeterli dere­cede başarılı görülmediği için, belki de hâmisi Halil Paşa’nın düşmanlarının et­kisiyle Enderun’a alınmadı. Muhtemelen kendisini çekemeyenlerin iftiraları yü­zünden bir süre bazı güçlüklerle karşı-laştıysa da daha sonra Silâhdar Süley­man Paşa’nın kaftancısı olunca bu du­rumdan kurtuldu. Onun saraydaki hiz­meti. Topkapı Sarayı’nda Enderûn-ı Hâs­sa Koğuşuna kabulü ile başladı ve ar­dından önemli sayılabilecek başka görev­lerle devam etti. III. Selim’e yedi kaside sunduğu ve takdir gördüğü bilinmek­tedir. IV. Mustafa’nın (1807-1808) cülu­sundan sonra padişahın hizmetlerini gö­ren Has Oda erkânı arasına alındı, ardın­dan hünkâr başlalası oldu. 1815’te peş­kir ve anahtar ağalığına, nihayet 1817′-de kiler kethüdâlığına kadar yükseldi. IV. Mustafa ve II. Mahmud devirleri onun için bir bakıma ikbal yılları olmuştur. Ki­ler kethüdâlığı ile taltif edildiğinde biz­zat II. Mahmud’un huzurunda kendisi­ne hil’at giydirilmiş, şair de bu padişah için dört kaside ve çeşitli vesilelerle alt­mış kadar tarih manzumesi yazarak bağ­lılığını göstermiştir.

Sarayda otuz yıldan fazla hizmet gör­dükten sonra 1819’da kendi arzusuyla çırağ edildi ve hâcegân payesi de verile­rek Bolayır’daki Şehzade Süleyman Vak-fı’nın mütevelliliğine tayin edildi. Ancak burada uzun süre kalmadı, hayatının son yıllarını yine İstanbul’da geçirdi. Kaynak­larda. Vâsıf’in İstanbul’da Tophane sem­tinde bir evi bulunduğu ve bunun 1823 yılında çıkan büyük Tophane yangının­da tamamen yandığı belirtilmektedir. İstanbul’da vefat eden Vâsıf’ın mezarı Üsküdar’da Karacaah-mefte Mimar Kasım’ın kabri yakınında­dır. Mezar taşında, yakın dostu İzzet Molla’nın, “Şuarâ matem edip yazdı mü­cevher târîh / Rûh-ı Osman’a ede Vâ­sıf ‘ı terfîk ilâh (1240)” tarih beytiyle so­na eren yedi beyitlik kıtası yazılıdır. Vâ­sıf’ın kardeşi Sâdullah Efendi de (Ağa |?|) musikişinas olup Enderûn-ı Hümâyun’da müezzinbaşılığa kadar yükselmiştir.

Vâsıf’in iri cüsseli, rindmeşrep, hoş­sohbet eğlenceyi seven, yemeye içmeye düşkün ve biraz da umursamaz bir ki­şiliği olduğu kaydedilmektedir. Ömrü­nün sonlarına doğru şiirlerini gözden ge­çirdiği, muhtemelen açık saçık olanları­nı ve değersiz bulduklarını yaktığı bildi­rilmektedir. Bu husus İzzet Molla tara­fından nazmedilen mezar kitabesinde de dile getirilmiştir. Buna rağmen Vâsıf’ın yine de hacimli bir divanının bulun­ması, onun çok fazla şiir söylemiş bir şair olduğunu ortaya koymaktadır.

Divan edebiyatının hemen bütün na­zım şekillerinde örnek veren Vâsıf, aynı zamanda bu edebiyatın şarkı nazım şek­liyle en fazla eser veren şairidir. Aruzun pek az kullanılan kalıplarını başarıyla kullanabilmiştir. Onun başta Nedîm ol­mak üzere Enderunlu Fâzıl gibi XVIII. yüzyılda divan şiirinde mahallîleşme akı­mını başlatan şairlerin etkisinde kaldığı görülmektedir. Şöhretini daha çok ga­zelleri ve özellikle şarkılarına borçlu olan Vâsıf’in bütün şiirlerinde daima Nedîm’e bağlı bir taraf vardır. Ancak eski şiirin kurallarını ve estetik değerlerini fazla umursamaması, güzel şiirler yazamama-sına sebep olmuştur. Başta kasideleri olmak üzere gazelleriyle şarkılarında ba­zı özellikler kendi mizacı ve yetişme tar­zına göre gelişmesine rağmen bunlarda Nedim’in getirdiği birçok yenilik de açık­ça görülmektedir. Bunun en önemli se­beplerinden biri Vâsıf’in da Nedîm gibi zekâsı, neşesi, tecessüsleri ve konuştu­ğu dile kadar sanatının birçok unsurla­rıyla İstanbullu olmasıdır. Bundan dola­yı Vâsıf “in şiirlerinde İstanbul giyim ku­şamı, İstanbul ağzı, İstanbul mesireleri ve Boğaziçi önemli bir yer tutar.

Enderunlu Vâsıf, divan şiirinin lugatına ve sanat kaidelerine sadece dıştan hâ­kim olup kaynaklarına inememiştir. Us­talığı mısra içinde kalır ve kelimeden öte­ye geçmez. Onda, divan şairlerinin büyük bir kısmında görülen mazmunlara fazla rastlanmaz. Öte yandan divan şiirinde ol­dukça önemli bir yer tutan tasavvufla il­gisi de azdır. Bu özellikleriyle Vâsıf eski terbiyenin yetiştirdiği orta seviyede bir şairdir. Ancak bir taraftan şiir diline gün­lük hayatı ve mahallî renkleri sokması, diğer taraftan şiirin üzerinde serbestçe oynaması, onu Türk edebiyatında Türk dili ve folkloru açısından önemli bir şair yapmıştır. Özellikle şarkılarında neşeli bir ruh hali hâkim olan Vâsıf, eski şiir anlayışına göre zaman zaman edep dışı (perde -bîrûnâne) şiirler de yazmıştır.

Hârâbat mukaddimesinde Vâsıf “in şa­irliğini takdir eden Ziya Paşa, ancak onun kültür ve bilgisinin yetersiz olduğunu be­lirterek doğuştan gelen şairlik gücüyle bazı güzel şiirler yazdığını söyler. Nâmık Kemal ise Tahrib-i Harâbât’ta Vâsıf’in şiirlerinin tutuk olduğunu, onun yaşadı­ğı dönemin konuşma diline yöneldiğini, fakat aruz veznini bırakıp heceyle yaz­madığı için başarılı olamadığını belirtir.

Şairin tek eseri yazma ve basma nüs­haları bulunan mürettep divanıdır. Di­vanının İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde biri tam, biri de epeyce eksik iki yazma nüshası vardır. Özellikle Dîvân-ı Gülşen-i Efkâr-ı Vâsif-ı Enderûnî başlığını taşıyan nüs­ha (nr 2791), Bağdat’ta güzel bir ta’lik hattıyla Hasan Efendi adlı bir hattat ta­rafından yazılmış olup 5000 beyti aşan bir hacimdedir. Eser iki münâcât. beş na’t, Mevlânâ’ya bir na’t, dördü III. Se­lim, üçü İl. Mahmud ve biri valide sultan hakkında methiye, bir kasîde-i ramazâniyye, seksen dokuz tarih. 139 gazel, bir terkibibend, bir kadının kızına Öğütle-riyle onun cevabını ihtiva eden otuz üç bentten oluşan iki muhammes. 218 şar­kı ile bir müseddes, altmış beş kıta ve on bir müfredden meydana gelmektedir.

Vâsıf divanı bir defa Buiak’ta (1257), iki defa da İstanbul’da (1257, 1285) ba­sılmıştır. Kahire baskısı ile İstanbul’daki İkinci baskıda başlık Dîvân-ı Güîşen-i Efkâr-ı Vâsü-ı £nderûni” di r. Birbirinin aynı olan bu iki baskıda 5968 beyit tu­tarında 531 şiir vardır. Bunlar dört mü­nâcât (üçü kıta, biri muhammes], on iki na’t (on biri kıta, biri muhammes), on bir methiye (kaside), doksan tarih (seksen al­tısı kıta, ikisi kaside, biri müsebba), biri ter­ciibendi, 141 gazel. 217 şarkı (188’i mu­rabba, yirmi dördü muhammes, dördü mü­seddes, biri gazeli, iki tahmis, bir taştîr, üç terkibibend, elli yedi kıta ve on bir müfreddir. 1257 tarihli İstanbul baskı­sının adı ise Vâsıf Osman Bey Divanı olup bu baskıda toplam 5688 beyit hac­minde 516 şiir bulunmaktadır.

Enderunlu Vâsıf bazı kasır, köşk ve saray gibi yapılar için kitabeler de yaz­mıştır. Üsküdar’da II. Mahmud dönemi­ne ait Şerefâbâd Kasn’nın kapısı üstün­de bulunan manzum kitabe bunlardan biridir. Aynı zamanda iyi bir musikişi­nas olan Vâsıf güfteleri en çok bestele­nen şairlerden biridir. Şarkılarından bir kısmı başta kardeşi Sâdullah Efendi ve Zekâi Dede Efendi olmak üzere tanınmış mûsiki üstatları tarafından bestelenmiş olup günümüzde de icra edilmektedir.

TDV İslam Ansiklopedisi

İlgili Makaleler