Tarihi Şahsiyetler

Emrullah Efendi Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi

Emrullah Efendi, Tanzimat sonrasın­da ortaya çıkan değişik fikir hareketleri içinde “medeniyetçiler” diye bilinen ve günün siyasî icaplarına ayak uydurarak ölçülü bir düşünce tarzını benimseyen, Osmanlı birliğini korumak üzere Osmanlı- İslâm geleneklerine sadık kalarak Ba­tılılaşma’yi amaç edinen, bunu da ancak eğitim ve öğretim yoluyla başaracakla­rına inanan kesimin Önde gelenlerindendir.

Münif Mehmed Paşa’dan sonra Os­manlı eğitim sisteminin yenileştiri I me­şinde öncü rolü oynayan Emrullah Efen­di Maarif nazırlığı döneminde ilk öğre­tim kanununu çıkarmış, orta ve yüksek öğretimle ilgili birçok yönetmelik hazır­layarak yürürlüğe koymuştur. Maarifin ıslahına dair hazırladığı, pedagoji alanın­daki görüşleriyle bu sahadaki yetişmiş-liğini yansıtması bakımından ayrı bir de­ğer taşıyan lâyihalarını mecliste savun­muştur. Dönemin en önemli tartışma konularından olan maarif sisteminin ve kurumlarının ıslahı meselesinde Satı Bey ilk ve orta öğretime öncelik verilmesi gerektiğini savunurken Emrullah Efen­di bu işe yüksek öğretimden başlanma­sının icap ettiğini, zira her alanda geliş­melerin yukarıdan aşağıya doğru uygu­lanmasının daha uygun olacağını, dola­yısıyla Osmanlı maarifinin en önde gelen meselesinin Darülfünun olduğunu ileri sürmüştür. Eğitimde “tübâ ağacı naza­riyesi” adıyla anılan bu görüş Emrullah Efendi’nin ortaya attığı bir nazariye ola­rak Osmanlı eğitimcileri ve içtimaiyatçı­ları tarafından uzun süre tartışılmıştır. Onun düşüncesine göre ilk öğretimin yaygınlaştırılması için en az üç neslin geçmesi gerekir. Oysa yüksek tahsil ala­nındaki ıslahatın beklemeye tahammü­lü yoktur. Çünkü ülkenin kalkınması ve ilerlemesi için yüksek tahsil seviyesinde iyi yetişmiş gençlere ihtiyaç vardır. Fa­kat Emrullah Efendi uygulamada karşı­laşılan çeşitli engeller yüzünden bu dü­şüncesini gerçekleştirememiş ve imkân­lar Ölçüsünde ilk Öğretimi teşkilâtlandı­rarak işe başlamak zorunda kalmıştır. Bununla beraber Dârülfünun’da önemli sayılacak bazı ıslahatları yine Emrullah Efendi yapmış, 8 Nisan 1328(21 Nisan 1912) tarihinde neşredilen nizâmnâme ile Dârülfünun’un şube sayısı üçten beşe çıkarılmıştır. Ulûm-i Âliye-i Dîniyye şu­besinin adı IHûm-ı Şer’iyye olarak değiş­tirilmiş ve her şubede okutulacak ders­ler bazı esaslara bağlanmıştır. Mehmet Ali Ayni, Dârülfünun’un “ciddi ve hayırlı bir terakkiye mazhariyeti birinci olarak bu nizâmnâme ile başlamış olduğu için mürettibi olan Emrullah Efendi merhu­mun namını kemâl-İ hürmetle yâdetmek” gerektiğini belirtir. Bu arada medreselerde yapı­lan ıslahatı da yakından takip eden ve 1910’daki ilk ıslahat hareketinde önem­li rolü bulunan Emrullah Efendi düzen­lenen törende yaptığı konuşmada ge­rek bakanlık gerekse hükümet olarak bu gibi müsbet faaliyetleri samimiyet­le destekleyeceklerini, böyle bir ıslaha­tın ulemâ tarafından gerçekleştirilme­sini takdirle karşıladıklarını belirtmiştir.

Emrullah Efendi, Türk toplumuna uy­gun bir eğitim sisteminin geliştirileme-mesi ve ezberciliğe dayalı metotlann ta­kip edilmesinden yakınmış, her devirde­ki maarif uygulamalarının tenkit edil­miş olmasının temelinde bu kusurlann bulunduğunu belirtmiştir. Kendisi Fran­sız eğitim sistemini temel alarak merke­ziyetçi bir anlayışla teşebbüs gücü yük­sek, dinamik insan yetiştirecek bir sis­temi savunmuştur. Hem bir fikir adamı ve eğitimci, hem de eğitim kurumları­nın başında bulunan bir yönetici olarak giriştiği reform çalışmalarında idadileri sultanîlere çevirerek bu okullarda felse­fe ve iktisat derslerini başlatmıştır. Ay­rıca ibtidâî programlarına din ve ahlâk bilgisi, ülke coğrafyası ve tarihi, umumi tarihe dair kısa bilgiler, fen bilgisi, köy iktisadı ve sağlığı derslerinin konulmasını sağlamıştır. Bu arada dinî toplum­ların (azınlıklar) okulları üzerinde bakan­lığın denetimini arttırıcı bazı çalışma­lar yapmışsa da meclisteki gayri müslim milletvekillerinin karşı çıkması sonu­cu ayrı bir “cemaat mekâtibi” grubunu kabul etmek zorunda kalmıştır. Ismayıi Hakkı Baltacıoğ-lu Türk maarif tarihinde bir “Emrullah Efendi devri” bulunduğunu, onun orta öğretime Avrupaî karakter verdiğini, mo­dern bir darülfünun fikrinin ona ait bu­lunduğunu. Ziya GÖkalp’in yarı yanya ki­şiliğini Emrullah Efendi’ye borçlu oldu­ğunu belirtir. Muallim Cevdet de Emrullah Efendi’nin Satı Bey’den önce pedagoji ve eğitim me­todolojisine gereken değeri veren birkaç kişiden biri olduğunu söyler. Emrullah Efendi’nin birçok eleştiriye konu olan “tûbâ ağacı nazari­yesi”, ölümünden üç yıl sonra muhteme­len çok yakın ilişki içinde bulunduğu Ziya Gökalp tarafından kaleme alınarak Yeni Mecmua “da yayımlanan bir yazıda tekrar gündeme ge­tirilmiş ve uygulanabilirliği savunulmuş­tur.

İlgili Makaleler