Emir Hüsrev Dehlevi Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi
Ebü’l-Hasen Emîr Hüsrev b. Emîr Seyfiddîn Mahmûd-ı Dihlevî (ö. 725/1325) Hindistan’da yaşayan Türk asıllı şair, tarihçi ve mutasavvıf.
651’de (1253) Delhi’nin kuzeyindeki Müminpûr (Müminâbâd) kasabasında doğdu. Mâverâünnehir bölgesinde yaşayan Lâçln adlı bir Türk kabilesine mensup olan babası Seyfeddin Mahmûd Önce Keş’e, sonra Belh’e, ardından da Cengiz Han’ın zulmünden kaçarak Hindistan’a göç etmişti. Delhi Sultanı Şemseddin İl-tutmuş’un (1211-1236) hizmetine giren Seyfeddin, gösterdiği başarılardan dolayı kendisine İktâ edilen Müminpûr’a yerleşti. Burada meşhur emîr İmâdül-mülk’Ün kızıyla evlendi. Emîr Hüsrev, Sey-feddin’in bu evlilikten doğan üç oğlundan biridir. Kendi ifadesinden küçük yaşta üstün zekâ ve kabiliyetiyle dikkati çektiği, medrese eğitimi gördüğü yıllarda şiir söylemeye başladığı anlaşılan Emîr Hüsrev yedi sekiz yaşlarında iken babasını kaybedince dedesi İmâdülmülk’ün himayesine girdi ve onun huzurunda yapılan edebî ve ilmî sohbetleri dinleyerek yetişti. Bu sohbetler Emîr Hüsrev’in mûsikiye de ilgi duymasını sağladı. Meşhur Çiştiyye şeyhlerinden Nizâmeddin Evliya ile muhtemelen bu yıllarda tanıştı. Böyle bir kültür ortamında kabiliyetlerini geliştirme imkânı bulan Emîr Hüsrev on iki yaşma geldiğinde şair olarak belli bir seviyeye ulaşmıştı. On dokuz yaşında ilk divanı Tuhfetü’ş-sığar’ tertip etti.
Emîr Hüsrev, dedesi İmâdülmülk’ün ölümünden sonra (671/1273 |?|) Türk emirlerinden Keşli Han’ın maiyetine girerek onun huzurunda toplanan meclislerde söz sahibi oldu. Bu meclislerde Delhi Türk Sultanı Balaban Han’ın küçük oğlu Buğra Han’ın dikkatini çekti ve bir süre sonra onun hizmetine girdi. Balaban Han’la birlikte Bengal seferine katlan Emîr Hüsrev, ona Bengal zaferi dolayısıyla ilk mensur çalışması olarak Lek-nevü ile ilgili bir fetihname sundu. Hâmisi Buğra Han Bengal valiliğine tayin edilince onunla beraber Bengal’e gitti. Ancak yakınlarının hasretine dayanamayıp Delhi’ye döndü. Daha sonra Mültanlı Prens Muhammed Kaan Mâlik’in davetine uyarak onun nedimleri arasına katıldı. Kaan Mâiik’in tasavvufa ilgi duyan bir kişi olması Emîr Hüsrev’in onun davetini kabul etmesinde etkili olmuştur. Mültan’da meşhur şair Hasan-ı Dihlevî ile tanıştı.
Hüsrev-i Dihlevî, Hindistan’ı istilâ etmeye başlayan Moğollar’in Mültan’a girip Kaan Mâlik’i öldürdükleri sırada Hasan-ı Dihlevî ile birlikte esir düştü (1285) Esaretten kurtulduktan sonra Sultan Balaban Han’ın ölümüne kadar (686/1287) dost ve akrabalarıyla birlikte Müminâbâd’da oturdu. Bu yıllarda saraya davet edildiyse de çeşitli sebepler ileri sürerek bunu kabul etmedi. Daha sonra himayesine girdiği Hâtem Han’ın Oudh şehrine vali olarak tayin edilmesi onu bir defa daha Delhi’den uzaklaşmak zorunda bıraktı. Yakınlarından ayrı kalmaya dayanamayıp bir müddet sonra tekrar Delhi’ye dönünce (687/1288) saraydan gelen teklifi kabul etti ve kendisine saray şairi unvanı verildi. Emîr Hüsrev, Ff-rûz Şah Halacî döneminde (1290-1296) sarayda mushafdarlık yaptı. En verimli yıllarını, onun yerine geçen ve uzun süre hükümdarlık yapan yeğeni ve damadı Sultan Alâeddin Halacî zamanında (1296-1316) geçirdi. Emîr Hüsrev, savaş ve fütuhatı seven bir sultan olan Alâeddin’den beklediği ilgiyi göremediyse de bu durum ona geniş zaman bulup eser yazma imkânını sağladı. Sultanın özellikle şairlere karşı son derece İlgisiz tavrı yüzünden maddî bakımdan sıkıntılı anlar yaşadığı bu dönemde çocukluğunda dergâhını ziyaret ettiği, daha sonraki yıllarda da zaman zaman görüştüğü Nizâmeddin Evliya’ya İntisap etti (713/ 1313).
Sultan Alâeddin’in ölümünden sonra yerine geçen Kutbüddin Mübarek Şah’ın (1316-1320) şiir ve müziğe ilgi duyması Hüsrev’e sarayda eski itibarını yeniden kazandırdı. Sultanla şeyhinin aralarının açıldığı bu dönemde sarayın yasaklamasına rağmen Nizâmeddin Evliya ile irtibatını sürdürdü. Sultan Gıyâseddin Tuğ-luk zamanında Bengal seferine katıldı (1324). Şeyhinin öldüğünü haber alınca (1325) Delhi’ye dönerek Gıyâspûr’da bulunan mezannda bir müddet inzivaya çekildi. Kısa bir süre sonra da vefat etti ve Nizâmeddin Evtiyâ’nın kabrinin yakınma defnedildi. Şeyhinin ve kendisinin türbeleri Delhi’nin en önemli ziyaret yerleridir. Emîr Hüsrev’in anısına 1975 yılında Hindistan, Pakistan ve Sovyetler Birliği’n-de millî ve milletlerarası kongreler düzenlenmiştir.
Hayatı boyunca ilim, sanat ve tasavvufla iç içe yaşayan Emîr Hüsrev’in Türkçe, Arapça ve Farsça’nın yanı sıra Hint dili ve edebiyatını da çok iyi bilmesi şöhretini daha da yaygınlaştirmiştır. Hâkâ-nî-i ŞİrvânFnin kasidelerinden Nizâmî-i Gencevî’nin hamsesine kadar Fars edebiyatındaki bütün gelişmiş şiir türlerinde eser veren Emîr Hüsrev, Hindistan’da o zamana kadar az kullanılan gazel türünün gelişmesine de katkıda bulunmuştur. Tarihî olayları mesnevi tarzında kaleme alması onun en önemli Özelliklerinden biridir. Bu eserlerden hareketle Delhi Sultaniığı’nın tarihi hakkında bilgi edinmek mümkündür. Türk-lüğüyle övünen Emîr Hüsrev’in bir özelliği de Hint-müslü-man mûsiki geleneğinin kurucusu olmasıdır. Türk divan şairleri büyük üstatlardan biri olarak kabul ettikleri Emîr Hüsrev’in tesiri altında kalmışlar, özellikle Leylâ vü Mecnûn konusunu İşleyen mesnevilerde onun yolunu takip etmişlerdir.