Edebiyat

Eğil Dağlar- Yahya Kemal Beyatlı Konu, Değerlendirme

Eğil Dağlar, İstiklâl Harbî’nin, günü gününe yazılmış, en yakın târihidir.

Aynı kitap. Millî Mücâdele’ye bilgi ve fikir yoluyla yapılmış bir vatan hizmetidir.

Bu kitabın adını daha 1897 Harbi’nde, gönüllü Türk askeri koymuştu: Gaazi Edhem Paşa ordularının, o Yunan bozgununda, Atina’ya doğru zaferle yürüyüşüne katılan bu asker, hazla aldığı dağlarda:

Eğil dağlar eğil üstünden aşam,
Yeni tâlim çıkmış, varam, alışam.

türküsünü söylüyordu.

Eğil Dağlar adını, bu türküden aldı.

Eğil Dağlar, her şeyden çok, bu askere inanır. Onun faziletine güvenir. Yazarı, daha çocukluğunda duyduğu ve zevkine vardığı bu türküyü çok sever. Onda, Türk savaş gücü’nün mûsikîsini duyar. Kitaptaki nesirlerinden birinin başlığı budur. Daha birkaç nesrinde de bu türkü, lezzetle tekrarlanır.

Temeli böyle bir inanışa dayandığı için. Eğil Dağlar, daha yazıldığı yıllarda Millî Mücâdele’nin inandırıcı bir desteği ve o yıllardaki Türk düşüncesinin bir zaferi olmuştur.

Ana Vatan’nın birçok bölgeleriyle düşman zulmünde kaldığı, ağır tarih günlerinde büyük bir his ve fikir adamı neler duyar, neler düşünür? Hâdiseleri nasıl karşılar, millî kurtuluş’a nasıl inanır ve nasıl candan sarılır? Millî Mücâdele’nin, daha ilk anlarından başlayarak, onun, nasıl fikriyatını yapar?

Avrupa’da yıllar yılı siyâset okumuş, târih öğrenmiş, komşu devletlerin ve bütün Avrupa’nın siyâset oyunlarını kavramış ve milletleri içinden tanımış bir Yahya Kemal’i Türk’ün İstiklâl Harbi, ne yolda düşündürür? O çılgın hengâmede herşeyden çok Türk milliyetine; Türk halkının ve Türk ordusunun faziletine güvenen şâir, “bu harbin son zaferini bu fazilet kazanacaktır” inancına hangi sezgiyle varır; hangi bilgiyle ulaşır?

Nice günler, kendi içi de en acı ihtimallerle burkulurken, tek teselliyi, kafasındaki muhakeme kudretinde bulan böyle bir ruh, nice gönüllerin şüpheyle, tereddüdle kıvrandığı o siyah günlerde milletine nasıl ümid ışığı tutar; ona cesâret ve îman verir?

Bu kitapda makale makale, yazılanlar, işte bunlardır.

Eğil Dağlar’ı hazırlayan duygu ve düşünce dalgalanışı, önce Mütâreke yıllarında duyulan derin bir ıztıraptır. Bu ıztırap, Yahya Kemal’e başlangıçta elem ve endîşeyle mütekâsif şiir mısrâları söyletir. Bu mısralar:

Ölenler oldu, kalanlarla muztarip kaldık.
Vatanda hor görülen bir cemâatiz artık.
Ölenler en sonu kurtuldular bu dağdağadan
Ve göz kapaklarının arkasında eski vatan
Bizim diyâr olarak kaldı tâ kıyamete dek.

Kalanlar, ortada, genç, ihtiyar, kadın, erkek,
Harâb olup yaşıyor tâli’in azâbıyle,
Vatanda düşmanı seyretmek ıztırâbıyle..

gibi, büyük bir elemi, elle tutulacak kadar yoğun hâle getirmiş; acı, zehir damlalarıdır.

İşin en hazin tarafı odur ki bu ilk mütâreke günlerinde vatanda seyredilen düşmanlar, bizim yıllar yılı, dünyânın en  medenî milletleri sanıp medeniyetlerine ve insanlıklarına hayran çağlar yaşadığımız. Birinci Dünyâ Harbi’nin gaalip milletleridir. Bu milletler, şimdi bizim vatanımızda sanki burada bir Türk milleti yokmuş gibi davranıyor; bize kendi vatanımızda avuç içi kadar bir toprağı bile çok görüyor; parçalanmış bir vatanda en büyük hisseye sahip olmak ihtirâsıyle canavar kesiliyordu.

Bu da yetmiyormuş gibi. Anadolu’ya medeniyet götürme vazifesini, korkunç bîr aldanışla, medenî millet sandıkları Yunanlılar’a veriyor; Türk vatanını âdeta canavarlara çiğnetiyorlardı.

Yahya Kemal, işte bu felâketlerin başlangıcında diğer büyük şâir Mehmed Akif‘le aynı duygudaydı. Çok iyi anlıyordu kî biz o hengâmede!

Medeniyyet dediğin tek dişî. kalmiş canavar

la karşı karşıya idik.

Bunun içindir kî Yahya Kemal, bîr medeniyeti yenmeğe eli varamamış Türk ordusunun bir canavarı yeneceğinden emindi. Ayna şiirin devâmında yine bunun için şu mısraları söylemişti:

Vatanda korkulu rü’ya içindeyiz: gerçek…
Fakat bu çok süremez, mutlakaa şafak sökecek!
Ateş ve kanla boğar bir gün ordumuz lekeyi,
Bu insanoglmna bir şeyn olan Mütâreke’yî.

Aynı şiirin, sonradan bizim neşrettiğimiz, devâmında da bir bir gün anne vatan’ın bütününe kavuşmanın rü’yası görülüyordu;

Bu halk o gün kavuşur annemiz güzel vatana!
Çocuklarıyle nasıl sarmaşırsa yaslı ana,
O sarmaşışla yaşar hür ve bahtiyar ancak.
Bu gamlı günleri hiç bir zaman unutmayarak.

Eğil Dağlar, aynı zamanda, günümüzün millî olan ve milliyetimizi destekleyen her fazileti lekelemek tutumundaki menfı propagandaya, zamanında verilmiş bîr cevaptır.

Bilindiği gibi, yıkıcı propaganda, Yahya Kemal’in, Millî Mücâdele için bir tek satır yazmadığını ve bir tek mısra, söylenmediğini defalarca ileri sürmek cür’etini göstermiştir.

Halbuki bu gün fikir, sanat ve târih dünyâmıza sunduğumuz, nesirle yazılmış bir Milllî Mücâdele Destanı olan Eğil Dağlar kitabında 88 müstakil nesir ve 10,000 satırdan fazla yazı vardır. Kitaba ayrıca, mısra sayısı 2O’yi aşan iki de manzume alınmıştır.

Bu yazıların İstiklâl Harbî yıllarında yazıldığı, “Hiç yazmamıştır!” diyenlerin ise bu cesur iftiraya Millî Mücâdele’den yıllarca sonra giriştikleri hesaplanırsa, memleketimizde bu gibi hücumların hangi maksadla ve en az nasıl bir zihniyetle yapıldığı meydana çıkar.

Kaldı ki bir şâirin veya herhangi bîr yazarın her mevzuda, yâhud kendisine emredilen mevzuda eser vermesi, ancak polis ve jandarma baskısıyle malûl, totaliter rejimlerde rastlanan, ağır mecburiyettir. Fikirde, sanatta böyle bir mecburiyet aramak ise fikir ve sanat anlayışlarındaki geriliğin en korkuncudur.

Bununla beraber, İstiklâl Harbi, bu milletin ve bu toprakların her ıztırâbını her şahlanışını iliklerinde duymuş, büyük ve milliyetçi bir şâir için, ısmarlama bir mevzu değildir. Aksine, onun her acısı, her neş’esi Yahya Kemal için her duygudan üstün bir millî dâva ve bir millî heyecan mevzuu olmuştur.

Yahya Kemal, İstiklâl Harbi’nin lüzumuna daha ilk ânında inanmıştı. Onun, mutlak bir zaferle neticeleneceğini de daha ilk anlarda söylüyordu. Onun yarattığı acı, tatlı, savaş ve mukadderat cilvelerini milletine günü gününe haber veriyor; bütün bu ölüm – kalım vak’alarının neden ve hangi millî, târihi, askerî ve politik sebeblerle, milletimizin zaferleriyle son bulacağını da derin bir bilgi, bir sezgi ve düşünce sentezi hâlinde aziz milletinin gönlüne ve idrâkine sunuyordu.

Eğil Dağlar, İstiklâl Harbi yıllarında, Türk milletinin ruhuna ve idrâkine sunulan ve yalnız bir ümid ve temenni olmaktan çok üstün ve çok îmanlı bir duygu ve düşünce kudretinin otantik kitabıdır.

Eğil Dağlar kitabında, yer yer, Anafartalar ve İstiklâl Harbi kahramanı Mustafa Kemal Paşa için, yine savaş günlerinde yazılmış, samîmî ve riyasız takdir ve hayranlık duyguları sıralanmıştır. Eğil Dağlar, Mustafa Kemal Paşa’dan hemen her fırsatta millî timsâl diye bahseder, “Mustafa Kemal bir ferd değil, bir timsâldir.” cümlesini her fırsatta tekrarlar.

Yahya Kemal’e göre, Mustafa Kemal Paşa, Türk milletinin bir millî kahraman’da tecellî etmiş, ruhu, benliği, büyük kudreti ve kısaca, Türk milletinin kendi şahsiyeti’dir.

Yahya Kemal, o imanlı günlerde bu millet şahsiyeti ve bu yekpare gayret manzarası önünde, Türk Ordusu’nun kazanacağına o kadar emindir ki:

Daha İstiklâl Harbî bitmemiş, büyük zafer kazanılmamıştır; sâdece Birinci İnönü, İkinci İnönü ve Sakarya savaşları târihe yazılmıştır; Mustafa Kemal Paşa, henüz İzmir’de değil fakat Marmara’dadır.

Buna rağmen, cephelerde tam bir durgunluk vardır.

Beklemekten yorulmuş, telâşlı ve sabırsız ruhları hattâ ümitsizliğe düşüren, acı, büyük bir sessizlik, atmosferi sarmıştır.

Üç yıl süren Harbin acı, tatlı, türlü ürperişleriyle yıpranmış. bunalmış gönüller, şimdi koro hâlinde, hep aynı suâli  soruyorlar. Bunlar, “İstiklâl Muhârebesi’ni, geçmiş muharebelerimizden biri zannedenlerdir.” Ve: “Çok uzun sürdü! ‘Daha bitmeyecek mi?” diyorlar.

Yahya Kemal, 19 Haziran 1922 de buna cevap veriyor. Bu cevap büyük şâirin esâsen iki yıldan beri aynı soruya verdiği îman ve güven cevaplarının ancak bir tânesidir ve ‘başlığı, şu vezinli cümledir:

Arslan gerilir de oyle atlar!

“ve öyle muzaffer olur!”

Yahya Kemal’in o helecanlı yıllarda Türk milletine verdiği bu müjde, onun verdiği müjdelerin ilki değildir. O, daha harbin ilk yıllarından başlayarak, aziz milletine, bir gün, beklenen zaferin kazanılacağı müjdesini vermiştir. Yahya Kemal, bu en iyi haberleri verirken, neye dayanmıştır? Hangi büyük hakikate inanmıştır? Ne düşünmüş ve bu kadar doğru düşünceye hangi, bilgi, sevgi ve muhakeme kudretiyle varmıştır?

Engin bir târih düşüncesi, bir milletler arası münâsebetler bilgisi ve büyük bir tefekkür kabiliyeti, bir vatan şâirini nasıl millî görüş ve düşünüşlerin en doğrusuna ulaştırır?

Bugün neşriyat dünyâmıza sunduğumuz, bu Eğil Dağlar kitabında işte bu soruların cevâbı toplanıyor.

Nihad Sami BANARLI

Eğil Dağlar – MEB

İlgili Makaleler