Ebu’l Hayr Rumi/Sarı Saltuk Kimdir, Hayatı, Saltuknamesi, Hakkında Bilgi
XV. yüzyılda yaşayan ve Saltuknâme adlı eseriyle tanınan müellif. .
Bilinen tek eseri olan. Sarı Saltuk’un menkıbelerinin toplandığı Saltuknâme’-den hayatına dair sınırlı bazı bilgiler elde edilmektedir. Saltuknâme’nm III. cildinin sonunda müellif eserin yazılış sebebini açıklarken kısaca kendisinden ve yaşadığı dönemden de bahsetmiştir. Buna göre Fâtih Sultan Mehmed 1473′-te Uzun Hasan üzerine sefere çıkarken eski bir geleneğe uyarak Şehzade Cem’i Edirne’ye gönderir. Edirne’den Babadağı’na geçen şehzade Sarı Saltuk’un türbesini ziyaret eder ve buradaki dervişlerden Sarı Saltuk’un menkıbelerini dinler. Menkıbeleri çok beğenen Cem. bunların derlenerek bir kitap haline getirilmesi için Ebülhayr Rûmryi görevlendirir. Ebülhayr Rûmî de yedi yıl boyunca Anadolu ve Rumeli’yi dolaşarak San Saltuk’un menkıbelerini derleyip Saltuknâme’yi meydana getirir. Buna göre Ebülhayr eserini 1480 yılında tamamlamış olmalıdır. Bu bilgilerden, onun XV. yüzyılda yaşadığı ve Cem Sultan’ın maiyetinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Mensur Türk destanlarından biri olan Saltuknâme, XIII. yüzyıl alp erenlerinden Sarı Saltuk’un menkıbevî hayatını, savaşlarını ve çeşitli kerametlerini konu almaktadır. Sarı Saltuk, Anadolu ve Rumeli’nin fethi sırasında gazalara katılan, kerameti eriyle henüz hayatta iken efsanevî bir şahsiyet haline gelen bir Türk kahramanıdır. Hayatı etrafında teşekkül eden menkıbelere diğer gazi ve velîlerin menkıbeleri de karışmış, bu sebeple Sarı Saltuk’un gerçek hayatıyla ilgili bilgi elde etmek son derece güçleşmiştir. Tarihî kaynaklarda yer alan bilgiler ise Sarı Saltuk’un gerçek hayatını ortaya koyacak mahiyette değildir.
Saltuknâme’ye göre Sarı Saltuk’un asıl adı Şerif Hızır’dır, şeceresi Hz. Muhammed’e ve Hz. Ali’ye kadar çıkmaktadır. Ancak Sarı Saltuk’un bir Türk kahramanı olarak tanıtılması ve eserde zaman zaman Saltuk-ı Türk adıyla anılması, her vesileyle Türklüğün yüceltilmesi de dikkat çekmektedir. Sarı Saltuk’un Türk milleti üzerindeki tesiri uzun süre devam etmiş, menkıbeleri halk ve özellikle gaziler arasında ağızdan ağıza dolaşmış, fetihler sırasında ordunun manevî gücünü arttıran unsurlardan biri haline gelmiştir.
Saltuknâme’nin konusu esas olarak Sarı Saltuk’un hayatıdır. Çocukluğu, yetişmesi, kahramanlıkları ve kerametleri eserde destanî bir üslûpla anlatılmaktadır. Eserdeki olaylar genellikle San Saltuk’un çevresinde gelişmekle birlikte bazı menkıbelerde Sarı Saltuk’un zaman zaman ikinci planda kaldığı veya hiç yer almadığı da görülmektedir. Bu menkıbeler İslâm tarihini, Arap, Hint, Habeş ve İran tarihini veya efsanevî varlıkları konu alan menkıbelerdir. Eserin ilk cildindeki “Hikâyet-i Mısır”. “Hilâfet-i Benî Ümeyye”, “Hilâfet-i Benî Hazret-i Abbâs”, “Hikâyet-i Selâtîn-i Diyâr-ı Arab” başlıklı menkıbeler, Sarı Saltuk’un Mısır’a ve Arabistan’a yaptığı seferlerde buralardaki tarihçi ve âlimlerden dinlediği hikâyelerdir. III. ciltteki “Frenk Kâfirleri Hazret-i Resulün Türbe-i Şerifine Kastettikleri”, “Kıssa-i Tatar Han”, “Kıs-sa-i Umur Bey ve Osman Gazi” başlıklı menkıbeler ise Sarı Saltuk’un şehâdetin-den sonraki dönemlerde geçen olayları konu edinmektedir. Bu menkıbelerin asıl kahramanları başka kişiler olduğu halde San Saltuk bir velî olarak keramet-leriyle bunların bazılarında yer almakta, menkıbelerdeki kişilerin rüyalarına girerek onlara yol göstermektedir.
Eserin I. cildinin ilk iki menkıbesinde San Saltuk’un çocukluğu ve yetişmesi anlatılmaktadır. Bu cildin elde bulunan nüshalannın ilk yaprakları kopuk olduğu için San Saltuk’un doğumundaki destanı unsurlar tesbit edilememektedir. Eserin başında San Saltuk’un dedesi Sey-yid Hüseyin ve babası Seyyid Hasan’ın gazalarından söz edilmektedir. Seyyid Hüseyin’in vefatından sonra yerine Seyyid Hasan’ın geçtiği ve pek çok yer fethettiği anlatılır. Düşmanları sonunda Seyyid Hasan’ı zehirlerler. Bu sırada Seyyid Hasan’ın oğlu Şerif Hızır üç yaşındadır. Serâvil adındaki lalası Şerif Hızır’ı Emîr Ali’nin huzuruna çıkarır, Emîr Ali de Şerifi o sıralarda Azerbaycan’da bulunan Sultan Süleyman Sebük Tegin’e gönderir. Bu bölümlerde Şerif Hızır’ın efsanevî silâhları ele geçirerek gazaya çıkması, Harcenevan tekfuru Tırbanos’u öldürmesi ve Alyon ile yaptığı dövüşü kazanarak Saltuk adını alması anlatılmaktadır. I. ciltte Sarı Saltuk’un Kabe’ye, Kaf-dağı’na. Kefe ve Kırım diyarına, Mısır’a, Habeşistan’a, Hindistan’a yaptığı seferler ve buralarda kâfirlerle giriştiği mücadeleler yer almaktadır. II. ciltte Sarı Saltuk’un Türkistan vilâyetlerine gidişi, Frenk diyarını fethi, Bâbil Kuyusu’na inişi, cadılarla savaşı. Cezayir ve Kûhistan diyanna seferi konu edilmektedir. Ayrıca bu ciltte yer alan “Kıssa-i İbtidâ-i Evliyâ-i Rûm Beyanı” başlıklı menkıbede, Türkistan’dan Anadolu’ya gelen ve buraya yerleşerek Anadolu ve Rumeli’nin Türkleşmesinde Önemli rol oynayan gazi-dervişlerin ve velîlerin faaliyetleri ve Horasan erenleriyle münasebetleri anlatılmaktadır. Bu ciltteki diğer menkıbelerde İstanbul tekfurluğunun tarihi, San Saltuk’un bakır gemiyi bulması ve mahiyetini öğrenmesi. Şahmaran ülkesine gidişi hikâye edilmektedir. 111. ciltteki menkıbeler ise San Saltuk’un Meş-nk ve Mağrib diyarlanna, Arabistan’a, Nİrkap dağına seferlerini, Rağduş adlı cadıyı öldürmesini, Asfaryan çengini, Edirne’nin fethini konu almaktadır. Eserin son bölümünde Sarı Saltuk’un şehid olması anlatılmaktadır.
Konularına göre incelendiğinde menkıbelerin üç grupta toplandığı görülür.
Birinci gruptaki menkıbeler tarihî olayları konu almaktadır. Türkler’in Rumeli’ye geçişi, Anadolu ve Rumeli’nin fethi, tekfurlarla yapılan savaşlar. Beylikler devri olayları, Osmanlı Devleti’nin kuruluşu gibi hadiseler tarihî gerçeklere az çok uygun biçimde yer almaktadır. Bu menkıbelerdeki kişiler ise başta San Saltuk olmak üzere Osman Gazi. Umur Bey, Sultan Alâeddin, Gıyâseddin Keyhusrev, Cengiz Han, Nasreddin Hoca, Ahmed Fakih, Karaca Ahmed ve Mevlânâ gibi şahsiyetlerdir. Ancak bu gruptaki menkıbelerde yer yer tarihle efsanenin birbirine karıştığı, zaman zaman da tarihi gerçeklere aykırı bilgiler verildiği görülmektedir. İkinci gruptaki menkıbeler, efsanevî diyarlarda geçen ve Sarı Saltuk’un cinlerle, cadılarla, devlerle ve çeşitli olağan üstü yaratıklarla yaptığı savaşları konu alan menkıbelerdir. Bu gruptaki menkıbelerde Sarı Saltuk âdeta bir masal kahramanı olarak karşımıza çıkmaktadır. Yedi başlı ejderhalar, havada uçan cadılar, kanatlı atlar, konuşan ağaçlar, hayvanlar vb. mitolojik unsurlar ve çeşitli masal motifleri bu menkıbelerde yer almaktadır. Olaylar Kafdağı, Cinnistan. Kûhistan. Câbelkâ – Câbelsâ ve Şahmaran ülkesi gibi hayalî ülkelerde cereyan etmektedir. Üçüncü gruptaki menkıbeler İse Hindistan, Habeşistan, Arabistan gibi diyarlarda geçen ve Sarı Saltuk’un bu diyarlardaki savaşlarıyla kerametlerini konu edinen menkıbelerdir. Gerçek mekanlardaki olayları konu almasına rağmen bu menkıbelere de masal üslûbu hâkimdir. Mitolojik unsurlar ve masal motifleri bunlarda da yer almaktadır.
Eserde anlatılan hadiseler genel olarak XIII. yüzyılda geçmektedir. Saltuk-nâme’de belirtildiğine göre Sarı Saltuk üç yaşında iken babası Seyyid Hasan Kastamonu’nun fethi sırasında şehid edilmiştir. Kastamonu’nun Türkler tarafından son defa fethi 1213 olduğuna göre Sarı Saltuk’un 1210 yılında doğduğu bir ihtimal olarak ileri sürülebilir. Sarı Saltuk’un ölümü ise aynı yüzyılın sonlarına doğru olmalıdır.
Saltuknâme’de yer alan menkıbelerin iki ayrı grupta toplanabilecek mekânlarda geçtiği görülür. Birinci gruptaki mekânlar Anadolu, Rumeli ve Balkanlar, Kırım. Kefe, Deşt-i Kıpçak, Azerbaycan, Semerkant, Tataristan, Uygur diyarı, Nogay ili. Kâşgar, Arabistan, Mısır, Cezayir, Hindistan, Habeşistan gibi gerçek mekânlardır. Bu bölgeler göz önüne alındığında eserin sadece Anadolu Türk destanı olmadığı, mekân olarak o dönemin Türk ve İslâm dünyasını kapsadığı dikkati çeker. Eserde şehir adları pek sık geçmemekte, daha çok bölge adları kullanılmaktadır. Ancak Anadolu ve Rumeli’deki şehirlerden Amasiye (Amasya), Sınab (Sinop), Kostantiniyye (İstanbul). Endriyye-Edrine (Edirne), Kasta-moniye (Kastamonu). Kavaniye (Konya). Kayseriye (Kayseri). Baba (Romanya’da Babadağı çevresinde), Eski Baba (Babaeski) gibi bazılarının çok sık geçtiği görülür. Anadolu ve Rumeli dışında kalan bölgelerdeki şehirlerden ise en sık Horasan, Kâşgar, Kefe, Şam, Halep, Bağdat, Basra ve Mekke’nin adı geçmektedir. İkinci gruptaki mekânlar ise Kafdağı, Cinnistan, Kûhistan, Câbelsâ, Şahmaran ülkesi, Kûh-i Şua, Birülcin, Cebelülkamer gibi masal ülkeleridir.
Saltuknâme’de, başta eserin kahramanı Sarı Saltuk olmak üzere pek çok kişi yer almaktadır. Bunların arasında tarihî şahsiyetlerin yanında efsanevî şahıslar ve olağan üstü varlıklar da bulunmaktadır. Menkıbelerde Sarı Saltuk’tan başka ön planda görünen şahıslar Köle Yûsuf, Kemal Ata, Şehid Baba, İlyas ve Hüsrev adlı gazilerdir. Bunların bir kısmı önceleri müslüman değilken Saltuk ile yaptıkları mücadeleyi kaybetmeleri sebebiyle veya Saltuk’un gösterdiği kerametler sonucunda İslâm dininin gerçek din olduğuna inanarak müstüman olmuştur. Eserde adı geçen önemli şahsiyetlerinden biri de Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’dir. San Saltuk ile Osman Gazi’nin karşılaşması, Saltuk’un Osman Gazi’ye yakınlık göstermesi ve verdiği öğütler ayrıntılı bir şekilde anlatılmaktadır. XIII. yüzyılın önde gelen devlet adamlarından Gıyâseddin Keyhusrev, oğulları İzzeddin Keykâvus ve Alâeddin Keykubad, Karamanoğlu Ali Bey, Candaroğlu Ali Bey, Aydınoğlu Umur Bey de menkıbelerde adları sık sık geçen tarihî şahsiyetlerdendir. Yine bu yüzyılın tanınmış simalarından Hacı Bektâş-ı Velî. Ahmed Fakih, Karaca Ahmed, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Nasreddin Hoca, Taptuk Emre ve Mahmûd-ı Hayrânrnin adlarına da oldukça sık rastlanmaktadır. Eserde yabancı devlet adamlarının, tekfurların, ayrıca peygamberlerin, dört halifenin, bazı din büyüklerinin adları da geçmektedir. Özellikle Hz. Muhammed menkıbelerde adına en sık rastlanan peygamberdir. Aynı dönemde yaşamamasına rağmen Battal Gazi de menkıbelerde sıkça anılmakta ve San Sal-tuk’un rüyasına girerek ona yardımcı olmaktadır.
Saltuknâme halkın konuştuğu dili esas alan sade bir nesirle yazılmıştır. Bunun yanında eseri dil ve üslûp bakımından daha da önemli kılan husus halk ağzından derlenerek yazıya geçirilmiş olmasıdır. XV. yüzyıl Anadolu Türkçesi söz varlığı, anlatım gücü, cümle yapısı, deyimlerle ve yer yer atasözleriyle süslenmiş bir üslûpla eserde kendisini ortaya koymaktadır. Halk tabirleri ve benzetmeler anlatımı daha da zenginleştirmiştir. Saltuknâme, içinde fazla arkaik kelime bulunmamakla beraber zengin bir söz varlığına sahiptir. Menkıbelerin bazılarında anlatıcının ara sözlerinin de yer alması, müellifin bazı menkıbeleri dinlerken yazıya geçirdiğini göstermektedir.
Kütüphanelerde Saltuknâme’nin çeşitli nüshaları bulunmaktadır. Baştan bir iki yaprak eksik olmasına rağmen üç cildi de ihtiva eden tek nüsha Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde kayıtlıdır. 1000 (1591) yılında istinsah edilen bu nüsha 618 varaktır. Bor’daki Halil Nuri Yurdakul Kütüphanesi’nde eserin II ve III. ciltlerini ihtiva eden 983 (1577) yılında Edirne’de istinsah edilmiş 449 varaklık bir nüsha daha bulunmaktadır. Ankara’da Millî Kütüphane’de biri I. cilde, diğeri III. cilde ait olmak üzere yazı karakterleri birbirinden farklı, istinsah tarihleri belli olmayan iki ayrı nüsha mevcuttur. Sivas’ta öğretmen Necati De-mir’in şahsî kütüphanesinde ve İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde eserin muahhar birer nüshası daha vardır. Ayrıca Konya’daki Koyunoğlu Müzesi Kütüphanesi’nde kitabın eski bir nüshasından koparılmış sekiz varaklık bir parça bulunmaktadır. Saraybosna’daki Gazi Hüsrev Bey Kütüphanesi’nde G. M. Smith’in gördüğünü belirttiği yetmiş iki varaklık nüsha ise sonradan kaybolmuştur.
Saltuknâme’nin Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi ndeki nüshasının tıpkıbasımı Fahir İz, Şinasi Tekin ve Gönül Alpay Tekin tarafından Amerika’da yayımlanmıştır. Tıpkıbasımın ekinde Millî Kütüphane1 deki nüsha ile Bor nüshasının mikrofışleri de verilmiştir. Şükrü Halûk Akalın’ın Saltuknâme’nin mevcut bütün nüshalarını karşılaştırarak hazırladığı tenkitli metinle, Kemal Yücenin Saltuknâme’yi tarihî, dinî ve efsanevî unsurlar yönünden inceleyen çalışması da neşredilmiştir.
Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi