Ebu Reyye Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi
Ebu Reyye (1889-1970) Mısırlı yazar. .
15 Aralık 1889’da Kahire’de doğdu. Asıl adı Mahmûd’dur. Hayatı hakkında fazla bilgi bulunmamakla beraber Ezher Üniversitesi”nde öğrenim gördüğü, Reşîd Rızâ’nın kurduğu Medresetü’d-dave ve’l-irşâd adlı iki yıllık enstitüyü bitirdiği, daha sonra Kahire’deki bazı yabancı okullarda görev aldığı bilinmektedir. İslâmî muhitlerde fazla tanınmamakla beraber 1945 yılında er-Risâle dergisinin 633. sayısında yayımladığı “el-Hadîşü’l-Muhammedî” adlı makalesiyle dikkatleri üzerine çekti. Onun önce bu makalede, daha sonra Edvâ3 “ale’s-sünneü’l-Muhammediyye adlı eserinde ortaya koyduğu hadis ve sünnete dair şüpheci fikirleriyle genel olarak sahabe, özellikle de Ebû Hüreyre hakkındaki ithamlarına karşı yazılan reddiyeler kendisini meşhur etti. İddiaları üzerinde onunla görüşmek ve kaynaklarını birlikte değerlendirmek isteyen ilim adamlarıyla bir araya gelmekten genellikle kaçındı. 1958’e kadar Kahire’ye komşu olan Man-sûre’de oturan Ebû Reyye. bu tarihten ölümüne kadar Nil boyundaki Cîze’de yaşadı.
Şiî müellif Seyyid Murtazâ er-Rezâvî”-nin belirttiğine göre Ebû Reyye yazılarında Ehl-i beyti savunmuş, Hams ve mi3e şahâbîmuhtelik adlı kitabın müellifi Iraklı Şiî âlim Murtazâ el-Askerî’nin Hz. Âişe aleyhinde kaleme aldığı Ehâdîşü ümmi’l-mü’minîn ‘Â’işe adlı eserine mukaddime yazmış, kendisinin İmam Şâfıîve Ebû Hanîfe’den daha âlim olduğunu iddia ederek dört mezhepten hiçbirine mensup olmadığını söylemiştir. Ayrıca Ebû Hüreyre’nin birçok hadis uydurduğunu ileri sürmüş ve şarkiyatçıların Ehl-i sünnet kitaplarında buldukları hurafelere ve İsrâiliyat’a dayanarak İslâmiyet’i kötüledikleri konusunda Rezâvî gibi düşündüğünü belirtmiştir.
Sünnetin çelişkili ifadeler taşıdığını, râviler tarafından tahrif edildiğini, sahih diye adlandırılan hadislerin, hatta hasen rivayetlerin son derece az olduğunu, esasen sahihtik denen şeyin râvi-lerin iddiasından ibaret bulunduğunu, gerçek âlimlerin bu önemli konu ile uğraşmayı, son derece katı ve değişmez kurallara dayanan muhaddislere bıraktıklarını İleri sürmekte, araştırmaları sırasında Hz. Peygamber’in -Kur”an’ın yazılmasında olduğu gibi- hadislerin yazılması için kâtipler görevlendirmediği gerçeğini farkettiğini söylemektedir.
Ebû Reyye’nin hadislerin güvenilir bir şekilde zamanımıza gelmediği kanaatine, ileri sürdüğünün aksine araştırmaları sonucunda varmadığını ve bu araştırmalarını hadisler etrafında birtakım şüpheler uyandırmak maksadıyla yaptığını gösteren önemli deliller vardır. Bunlardan biri, herhangi bir konuda eserlerinden nakiller yaptığı bazı âlimlerin o konuda kendisi gibi düşündükleri kanaatini uyandırmaya çalışmasıdır. Meselâ Hz. Ömer’in İbn Mes’ûd, Ebü’d-Derdâ ve Ebû Mûsâ el-Ensârfyi çok hadis rivayet etmeleri sebebiyle hapsettiği yolundaki rivayeti, Edvâ cale’s-sünnetli-Muhammedi yye’nin ilk baskılarında İbn Hazm’ın el-İhkâm’mûan nakletmiş ve bu rivayeti İbn Hazm’ın da kabul ettiğini gösteren ifadeler kullanmıştır. Kendisine yazılan reddiyelerde, İbn Hazm’ın bu haberi naklettikten sonra onu ağır İfadelerle tenkit ettiği, Hz. Ömer’in böyle bir şey yapmadığını ispatladığı belirtilince kitabın daha sonraki baskılarında, bu asılsız rivayeti onu tenkit etmeye gerek görmeden nakleden ZehebFden alıp kaydetmiş ve İbn Hazm’dan hiç söz etmemiştir.
Peşin hükümlü olduğunu gösteren hususlardan biri de yaptığı nakilleri kanaatini doğrulayacak şekilde tahrif ederek almasıdır. Ebû Hüreyre’nin yalancı olduğunu ispat etmeye çalışırken sahâ-bîlerin de bu kanaati taşıdığını göstermek amacıyla ei-Bidâye ve’n-nihâye’den, “Zübeyr b.Avvâm onun hadislerini duyunca doğru söyledi, yalan söyledi’ dedi” cümlesini almış, kitabın Türkçe tercümesinde bu ifade. “Zübeyr onun hadislerini duydukça doğru söylemiş, yalan söylemiş’ derdi” şeklinde daha ithamkâr şekilde çevrilmiştir. Halbuki rivayetin devamından anlaşılacağı üzere Zübeyr b. Avvâm’a oğlu Urve, “Doğru söyledi, yalan söyledi” ifadesiyle neyi kastettiğini sormuş, Zübeyr de Ebû Hüreyre’nin bu rivayetleri Hz. Peygamber’den duyduğu hususunda hiçbir şüphesi bulunmamakla beraber rivayetlerin bir kısmını yerli yerinde ifade ettiğini, bir kısmını ise yerli yerinde ifade edemediğini söylemiştir. Burada kullanılan “kezebe” sözünün yalanla itham anlamı taşımadığı, “yanıldı, hata etti” mânasında kullanıldığı açıktır. Ebû Reyye, Ye’cûc ve Me’cûc’e dair bir rivayeti sebebiyle İbn Kesîr’in Ebü Hüreyre’yi tenkit ettiğini ileri sürerken de aynı yolu takip etmiştir. İbn Kesîr, Ebü Hüreyre’nin Kâ’b el-Ahbâr ile bir arada fazla bulunması sebebiyle bu haberi ondan rivayet etmiş olabileceğini söylemiş, Ebû Reyye onun bu sözünü iktibasla yetinerek İbn Kesîr’i Ebû Hüreyre aleyhine kullanmak istemiştir. Halbuki İbn Kesîr devamında, bu rivayeti Ebû Hüreyre’den duyan bazı râvilerin onun hadis olduğunu zannedip Hz. Peygamber’e nis-bet ettiklerini belirtmiş ve Ebû Hüreyre’yi savunmuştur. Ebû Reyye’nin bazan da nakilde bulunduğu metindeki en Önemli kelimeyi atlamak suretiyle istediği sonucu çıkarmaya çalıştığı görülmektedir. Nitekim Hz. Ömer’in, Kâ’b el-Ahbâr’ı eski milletlerle ilgili haberleri {el-hadîs ani’l-evvel) rivayet etmekten menettiğine dair cümlesinden “ani’l-evvel” ifadesini çıkarmış, böylece Kâ’b’ın Hz. Ömer tarafından hadis rivayet etmekten tamamen alıkonulduğunu ileri sürmüştür. Ebû Reyye’nin Kâ’b el-Ahbâr’ı, İslâmiyet’i içeriden yıkmak maksadıyla Hz. Ömer devrinde kurulan ve öncelikle halifeyi şehid eden gizli teşkilâtın ileri gelen bir üyesi olarak göstermesinin de bir dayanağı yoktur.
Şahîh-i Buhârive Şahîh-i Müslim’de yer alan güvenilir rivayetleri uydurma oldukları iddiasıyla kıyasıya tenkit ederken, kendisinin kullandığı kaynaklarda bile başkaları tarafından uydurulup Ebû Hüreyre’ye nisbet edildiği açıkça belirtilmiş olan rivayetleri, Emevîler’i ve özellikle Muâviye’yi desteklemek için Ebû Hüreyre’nin uydurduğunu ileri sürmesi, onun bu konularda ön yargılı oluşunun bir başka delilidir.