Ebu Mansur el-Matüridî (Filozoflar ve Biyografileri)
Ebu Mansur el-Matüridî, Hayatı, Fikirleri, Ekolü, Eserleri
Ebu Mansur el-Matüridî
Ebu Mansur el-Matüridî (Tam künyesi: Muhammed bin Mahmud Ebu Mansur al-Semerkandî el-Matüridî el-Hanefî, محمد بن محمد بن محمود أبو منصور الماتريدي السمرقندي الحنفي), Hanefi mezhebinden olanların itikad (inanç) imamı, ünlü âlim. Kurucusu olduğu kabul edilen mezhep Matüridilik olarak anılır.
Hayatı
Bugünkü Özbekistan Cumhuriyeti’nin Semerkand şehri yakınındaki Matürid mahalle veya köyünde doğmuştur . Matüridî’nin asıl adı Ebû Mansur Muhammed b. Muhammed b. Mahmud el-Hanefî Alemü’l-Hüda el-Mütekellim el-Matürîdî es-Semerkandîdir. Türk kültür muhitinde yetişen ve en çok Türkler arasında isim olarak bilinen fakat görüşleri kısmen de olsa ihmal edilen Türk din bilginidir.
Hayatı hakkında fazla bilgiye rastlanmayan İmam Matürîdî’nin kesin olarak bilinmemekle birlikte doğum tarihi konusunda çeşitli görüşler ileri sürülmektedir. Bu görüşlerden birine göre 248 / 862 yılı civarında vefat eden Muhammed b. Mukatil er-Râzî’ye talebelik yapması dolayısıyla, ona talebelik edebileceği asgari yaş sınırının on civarında düşünülerek 238 / 852 civarında doğmuş olabileceğidir . Vefat tarihi olan 333 / 944’ten hareketle, yüz yıl civarında yaşadığı düşünülerek 233 / 844’te doğmuş olabileceği de ileri sürülmektedir . A. Vehbi Ecer de ise miladi 863 yılında doğduğunun tahmin edildiğini iddia etmektedir . İmam Matüridî’nin Te’vilat’ını tahkik eden İbrahim ve es-Seyyid Avazayn kardeşler, tahkike yazdıkları mukaddimede, İmam Matüridî’nin, Abbasi Halifesi el-Mütevekkil zamanında, yani hicri 232 – 247 tarihleri arasında doğduğunu iddia etmişlerdir .
İmam Matürîdî, Abbasî hilafetinin iktidarının zayıflayarak müstakil beylikler dönemi denilebilecek bir çağda, Samanoğulları’nın Maveraünnehr’de hakim oldukları devirde yaşamıştır . Kaynaklar İmam Matürîdî’nin nasıl bir eğitim aldığı konusunda yeterli bilgi sunmasa da, tespit edebildiğimiz kadarıyla Ebu Bekr Ahmed b. İshak b. Salih el-Cüzcânî (III. Asrın ortaları), Ebû Nasr Ahmed b. El-Abbas el-İyâzî (v. IV. Asrın başları), Muhammed b. Mukatil er-Râzî (v. 248 / 862), Nusayr b. Yahya el-Belhî (v. 268 / 881), Ebu Bekr Muhammed b. Ahmed b. Recâ el-Cüzcânî hocaları arasındadır . Yine kaynaklardan elde edilen bilgiye göre öğrencileri olarak Ebu’l-Kasım İshak b. Muhammed b. İsmail el-Hakim es-Semerkandî (v. 340 / 951), Ebu’l-Hasan Ali Saîd er-Rüstüğfenî (v. 345 / 956), Ebu Ahmed b. Ebi Nasr Ahmed b. Abbas el-İyâzî (v. ?), Ebu Muhammed Abdülkerim b. Musa el-Pezdevî (v. 390 / 1000) görülmektedir . filozof/imammaturiditurbesi
Matüridî, Ebu Hanife’nin yolunu izlemiş, ölümüne kadar Ehl-i Sünnet çizgisinden ayrılmamıştır. Kesin olmamakla birlikte doğum tarihi Miladî 863’dür. Ölüm tarihi ise çeşitli kaynaklarda Hicrî 333, Miladî 944 olarak geçmektedir. Cenazesi Semerkand’ın Cakerdîze mahallesindeki bilginlerin gömüldükleri mezarlığa defnedilmiştir. 2005 yılında kabri üzerine türbe yaptırılmıştır.
Arapların, arap asıllı olmayan Müslümanları küçük görme anlayışlarından kaynaklanan tutumlarının etkisiyle Hasan el-Eş’arî’yi öne çıkarıp Matüridî’yi gölgelemeye çalıştıkları iddia edilmiştir. İskenderiye Üniversitesi profesörlerinden Dr. Fethullah Huleyf, “Kitap üt’Tevhid”e yazdığı önsözünde, Matüridî’nin asırdaşı Hasan el-Eş’arî’nin (öl.Hic.324/Mil.935) Matüridî’den daha büyük bir bilgin olup olmadığına dair şu cümleleri sarf etmiştir: “…Bununla beraber Mâtüridî, ehl-i sünnet ve’lcemaate yardımcı olma hususunda Eş’arî’ye karşı bir üstünlüğe sahiptir.
Matüridî’nin çeşitli lâkapları
İmâmü’l-hüda yani “Hidayet önderi”.
Âlemü’l-hüda yani “Hidayet meş’alesi”.
İmamü’l-mütekellim yani “Kelâmcıların lideri”.
Matüridî’nin Düşüncesi
Akaid (İnanç ilkeleri) ile ilgili metodu
Matüridî’nin inanç ilkeleri (akaid) ile ilgili en kapsamlı eseri Kitab üt-Tevhid’dir. Bu esere göre dinin öğrenilmesinde başvurulacak “vasıtalar iki olup, biri nakil, diğeri akıl” dır. Nakil’den maksat Kur’an ve Sünnet’tir. En başta ‘Kur’an’ gelir ve Kur’an’ın anlaşılması konusunda Matüridî’nin Selefiyye, Mutezile mezheplerinden ve filozoflardan ayrılan metodu vardır. Selefiyye, nakli akıldan önce tutar ve Kur’an’ın ancak hadis ışığında açıklanmasına izin verir, felsefi ve te’vile dayalı yoruma izin vermez. Mutezile, Kur’an ve akıl birbiriyle çelişirse nakli yani Kur’an’ı bırakır, aklı esas alır. Filozoflara göre gerçek yalnız akıl ile bilinir ve bulunur, Kur’an genellikle aklî verilere göre yorumlanır. Daha önce de belirtildiği gibi Matüridî’ye göre dinin kaynağı olarak nakil (Kur’an) ve akıla aynı oranda itimat etmek gerekir. Matüridî, İslâmın evrenselliğine zarar vermeyecek biçimde, itici olmaktan çok kucaklayıcı bir yaklaşımla dini anlatır. Bu sebeple Matüridî, dinin özünü ilgilendirmeyen görüş farklılıklarını hoş görür, onların sahiplerini dinden çıkmış saymaz. Kendisiyle aynı görüşte olmayanları zorlamaz. “Akıl” ile “nakli” dengeli bir şekilde kullanır. Akıl, bilgi kaynaklarından biri, insana verilmiş ilâhi bir emanettir. İnsanlar akılları sayesinde güzellik ve çirkinlikleri tanır, kendi üstünlüklerini onun sayesinde anlarlar. Kulun kusur işlemesi aklını kullanmayışı yüzündendir. “Allah’ın emirleri akıllı olana hitabendir”. Allah’ın emirlerini anlayacak akıl seviyesine sahip olmayanlar, ilâhi emirlerin dışında kalır, sorumlu olmazlar.
Matüridî’ye göre insan “Fizyolojik yapıyla beraber aynı zamanda akla da sahip kılınarak yaratılmış; yaratılmışları (mahlûkat) yönetmek yeteneği ile sivrilmiş, her türlü zorluğa katlanarak, onların üstesinden gelmek için aklı devreye sokmakla mümtaz kılınmıştır. Zira akıl, temyiz kabiliyetinin en güçlü silâhıdır”
Netice olarak Matüridî dine; akıl, ilim, hoşgörü ve taassuptan uzak bir tavırla yaklaşmaz. İnancın ana ilkelerini ilgilendirmeyen (esasa müteallik olmayan) eylem ve ibadet farklılıklarını hoşgörü ile karşılar, kelime-i şehadet getiren, Kıble’ye yönelen herkesi mü’min olarak değerlendirir. Ancak Allah-u Teala Kur’an’da, sadece Allah’a ulaşmak isteyenlerin ‘Hak Mümin’ olduğunu, sadece bu insanların tevhid’i oluşturan takva sahipleri olduğunu ve sadece Allah’a ulaşmak isteyenlerin cennete gireceğini açık bir dille anlatmıştır. Açık bir yalanlamada (inkâr) bulunmadıkları sürece insanların ibadet ve işlerine karışılmaması gerekliliğini savunur. Bu, eylemin amele dahil edilmemesi anlamını taşır. Yani, Matüridî insanları, Mutezile ve Hariciler gibi kendi prensip ve görüşlerine uymaya zorlamaz. “Dinde zorlama yoktur” yaklaşımını esas alır.
Fıkıhla ilgili metodu
Matüridî, “Irak fıkıh mezhebinin pîri” kabul edilen Ebu Hanife (Öl.767) nin yolu ve metodunu benimsemiştir. Ebu Hanife’ye göre fıkıh “Ma’rifet ün-Nefsi ma lehâ ve ma aleyhâ” dır. Anlamı, fıkıh ilmi içine insanın lehinde ve aleyhinde olan her şey girer, demektir. İnsanın inanç meseleleri de, eylemleri de fıkhın konusunu oluşturur. Bu sebeple ebu Hanife kelâm (ilâhiyat) kitabına el-Fıkıh ül-Ekber adını vermiştir. Ebu Hanife’nin öğrencisi sayılan Matüridî de hem inanç (iman) ve Tanrı bilimi, hem de insan eylemleri (ameli) yönlerini fıkhın içinde mütalaa eder. Bu sebeple Matüridî; fıkıhta akıla, kıyas’a önem veren ve fıkıh tarihinde re’y taraftarları diye anılan guruba dâhildir. Daha sonraları dinin füruuna (ikinci derecede önemli olan) ameli hayata (dünyada yapılan eylemlere) ait bilgi ve kararları kapsayan bilim dalının adı olmuştur.
Matüridî, fıkıh alanında bağımsız hareket eden bir müçtehid değil, Hanefi mezhebinin âlimidir ve görüşlerini hep bu çerçeveye sokmuştur. Ebu Hanife’de olduğu gibi, o’na göre de bilgi edinme yolları; duyular, akıl ve nakil (haber)dir. Fıkhın kaynakları da; Kitap (yani Kur’an), Sünnet, İcmâ, kıyas, istihsan (güzel bulma, beğenme), geçmiş şeriat, sahabe sözleridir.
Müfessirliği (tefsirciliği)
Matüridî’nin tefsirle ilgili mufassal bir eseri vardır. Bu eserin adını Kâtip Çelebi, “Te’vilat ül-Maturiyyeti fî Beyani Usuli Ehlis-Sünneti ve Usul it-Tevhid” adıyla verir. Eserini, Te’vilatu Ehl is-Sünne adıyla ananlar da vardır. Biz kısaca Te’vilat adını kullanacak, belli başlı özellikleri üzerinde duracağız.
Matüridî’ye göre dinin öğrenilmesinde “başvurulacak vasıtalar iki olup, biri nakil, diğeri de akıl’dır.” ‘Nakil’in başında Kur’an gelmektedir. Kur’an’dan dinin bilinmesi konusunda Matüridî’nin Selefiyye’den, Mutezile’den ve filozoflardandan ayrılan bir metodu vardır, demiştik. Filozoflar için gerçek akıl ile bilinir ve bulunur. Matüridî, Kur’an’ın tefsiri ile ilgili olarak bizlere bıraktığı Te’vilat ül-Kur’an adlı tefsir kitabında ilk defa dirayet metodu nu kullanmıştır. Ancak Matüridî bu Kur’an tefsirinde tefsir kelimesini değil, te’vil kelimesini kullanmıştır. O’na göre tefsir Allah’ın kelâmından murad edilen şey hakkında kesinlikle hüküm vermektir. Fakat te’vil, kelimenin (lafzın) ihtimallerinden birini tercih etmektir. Burada Allah’ı şahit gösterme ve kendi görüşlerini Allah’ın muradı gibi sanmaya yer yoktur. Temelde mutlaklık değil, izafilik (görecelik) söz konusudur.
Matüridî’nin tefsirinde izlediği yolu M.Ragıp İmamoğlu ve Yrd. Doç. Dr. Muhammed Eroğlu’nun çalışmalarından özetle sunarsak:
1. Matüridî ayetleri ayetle tefsir etmiş ve bu metodu yaygın biçimde kullanmıştır. Ayeti ayetle tefsir ederken, ayetler arasında ilişki kurmuş, asılsız haberlerden, rivayetlerden kaçınmıştır.
2. Kıraat ve mushaf farklarıyla tefsir yapmıştır.
3. Ayetleri hadislerden yararlanarak tefsir etmiştir. Ancak, hadislerin sıhhati üzerinde titizlikle durmuştur.
4. Ayetlerin lügat anlamlarına başvurulmuştur. Şiirlere az yer verilmişitir.
5. Arapça olmayıp da Araplaşmış (muarreb) kelimeleri de tefsir eder. Belâgat (düzgün anlatım san’atı, retorik) bilimine hakimiyeti görülmektedir.
6. Ayetlerin nüzul (iniş) sebeplerine yer verilmiş ve onlardan yararlanılmıştır. Nüzul sebepleri ile, hükümle sebep arasında ilişki kurmuştur.
7. Gramer tahlilleri çok azdır.
8. Hanefî mezhebine bağlı olduğu için ahkâm ayetlerinin tevilinde Hanefîliğin esaslarını ön plânda tutmuştur.
Ebu Mansur el-Matüridî
Semerkand yakınlarındaki Maturidi bucağında doğdu, aynı kentte öldü. Gerçek adı Ebu Mansur Muhammed b. Muhammed b. Mahmud’tur. Doğduğu yerin adından dolayı Maturidi adıyla anılmıştır. Fıkıh, kelam, tefsir, Hadis ve Kur’an eğitimi gördü. Bir süre İslam ülkelerinde dolaştı, Basra’ya giderek, orada toplanan bilginlerle tanıştı, konuşmalarını dinledi, İslam mezheplerinin, bölgelere göre, uygulanış biçimlerini inceledi.
Matüridî, fıkıh konusunda, Ebu Hanife’nin görüşlerini benimsemiş, ilahi nitelikleri yorumlamada kendine has bir düşünce ortaya koymuştur. Ona göre, bilimin Kur’an ve Hadis olmak üzere iki kaynağı vardır. Bu iki kaynağın ilkeleriyle bağdaşmayan, onlara ters düşen bir nesnenin gerçekliğinden söz edilemez. İnsan, tüm faaliyetlerinde, Peygamberin gittiği yoldan gitmeli onun koyduğu ilkelere uymalıdır; İslam dininin temelini oluşturan iman bunu gerektirir.Ancak iman bir kavram değil, insan faaliyetini yönlendiren kural niteliğindedir. Bu sebeble iman-eylem bağlantısı tüm davranışlarda kılavuz unsurdur.
Yaratan ve Yaratma
Matüridî’nin üzerinde durduğu temel sorunlardan biride Allah ve nitelikleridir. Ona göre Allah yaratıcıdır, yaratıcılık ise iş görmedir, ortaya koymadır, yapmadır. İlahi bir nitelik olan yaratıcılık, yaratma eyleminden öncedir. Çünkü, yaratma eylemi yaratmadan ürünüdür. Bu sebeble eylemi gerçekleştiren eylemden öncedir. Tanrısal nitelikler, Tanrı özüyle özdeş değilse de ondan ayrı da değildir. Söz gelişi bir nesnenin rengi, o nesnenin özü olamaz. ancak o nesneden ayrı bir varlık da sayılamaz. Diğer yandan, tanrısal nitelikler tanrısal özle birlikte bulunur, biri önce diğeri sonra değildir. Allah sözü Kur’an da öyledir, tanrısal nitelik taşır. Matüridî’ye göre, öncelik ve sonralık zaman ve uzayla ilgilidir. Allah’ın kendisi için zaman ve uzay bağlantısı düşünülemez.
Ruh ve Gövde
İnsan, tikel istenci olan, ona göre davranan bir varlıktır ve yaratılmıştır, gövde geçicidir, yok olacaktır, tin (ruh) ise ölümsüdür. Bu özelliği tanrısal niteliğinden kaynaklanır, ancak tanrısal özle özdeş değildir, o da yaratılmıştır. İnsan gücünü tinden alır. Buna karşın güçle eylem birliktedir, varoluş bakımından biri önce diğeri sonra değildir. Tanrı, insanın gücünü aşan bir işi ona yüklemez. Her insan, ancak gücünün yettiğinden sorumludur. Bunun karşıtı İlahi töze yaraşmaz. Çünkü insan, eyleme geçmede, bağımsız değildir, onun yaptığı Allah’ın yaptığıdır. Bu durumu göz önünde bulundurarak, insan kendi gücünü aşan bir eylemein gerçekleştiricisi olabilir diye düşünmek doğru değildir. Tanrı, insan varlığında kendi istencini hakim kıldığından, ona verdiği güçle bağdaşmayan bir eylemi de istemez.
İman, Dil ve Gönül
İman konusunda, Matüridî dille gönül birliğinin gerektiği düşüncesindedir. Dilin söylediğini gönül onaylamalı, ikisi arasında uyumdan kaynaklanan bir bütünlük olmalıdır. Bu sebeble dıştan başka, içten başka olmak iman ile bağdaşmaz. Doğruluk dille gönül birliğinden doğan bir uyumdur. Söz gelişi bir fakire yapılan yardımda, görünüşte istekli, gönülde isteksiz olmak imana aykırıdır. Böyle bir eylem Allah katında iyi sayılmaz.
İnsanın yaşaması için gerekli besinleri sağlayan Allah’tır, çünkü Allah geçim sağlayıcı, hayatın gereksediğini vericidir (Rezzak). Bu sebeble haram (yasak) olarak nitelenen bir nesne de insan için besin (rızk) olabilir. Kur’an’ın bildirdiğine göre Allah tüm yaratıkların geçimini de sağlamış, onlara gerekli besinleri de vermiştir.
Akıl ve İnsan
Matüridî, Allah’a inanmada insan aklını sorumlu görür. Ona göre inanmak aklın kaçınılmaz görevidir ve gereklidir (vacib). Allah, insana akıl vermiş, tüm eylemlerinde aklı kılavuz edinmesi gereğini bildirmiştir. Bu durum Allah’ın bilgelikle (hikmet) davranan yüce bir varlık oluşundan kaynaklanır. Tanrısal eylemler,Tanrı’nın bilgeliği gereğidir, çünkü Tanrı bilgedir (hakîm), bilgindir (alîm).
Kadın konusunda, Matüridî erkeğin üstünlüğünü düşünür ve kadından peygamber olamayacağı görüşünü savunur. Toplum sorunlarının çözümünde de Kur’an ve Hadis’den başka kaynak tanımaz.
Kaynak: De Lacy O’Leary, İslam Düşüncesi ve Tarihteki Yeri