Sosyoloji

Doğan Aksan – Anlambilim

Doğan Aksan – Anlambilim

Anlambilim Konuları ve
Türkçenin Anlambilimi

Dil, bu dizge beş ayrı düzenden, alt kategoriden oluşur:

1.         Ses düzeni

2.         Bürün
(prozodi) düzeni (vurgu, ton, ezgi gibi anlam değiştiren özellikler)

3.         Biçim (yapı)
düzeni (dilin kök ve eklerini ortaya koyar)

4.         Sözdizimi
düzeni (tümce öğelerinin sıralanma biçimi ve kurallarını inceler)

5.         Anlam
yapıları, özellikleri düzeni

Dünyada konuşulan bütün dillerdeki toplam 50 kadar değişik
ses içinden her dil, kendine özgü seslerden bir dizge oluşturmaktadır.

Geleneksel dilbilgisinin ve dilbilimin doğrudan doğruya
sözcüklere ağırlık veren, onları ön planda bulunduran tutumuna karşı çıkan Saussure, gösterge kuramıyla dilin bir
sözcükler, terimler listesi değil, birbiriyle sık ilişkiler içinde işleyen bir
göstergeler bütünü olduğunu ileri sürmüş ve kanıtlamıştı. (s. 20)

Dilbilimde anlamlı en küçük birimler biçimbirim (morpheme) olarak
adlandırılmakta, bunlar bağımsız (free) ve bağımlı (bound) olmak üzere ikiye
ayrılmaktadır.

Bağımsız: elma, şeker, kuş vs.

Bağımlı: sözcüklerin ek almış biçimleridir: elmayı, şekerli,
kuşlar vs.

Bağımsız biçimbirim / gösterge

Sözce / konuşulan dilin iki susma arasında söylediklerini
bir birim olarak tanımlar.

Saussure’a göre bir dil sözcükler listesi değil, bir göstergeler
dizgesidir.

Kloepfer göstergeleri üçe ayırır:

1.         İkona tipi
göstergeler: gerçek benzerliğe dayanan seslerin yansıtılması (cıvıldamak,
havlamak vs.)

2.         Belirleyici
dizin tipi göstergeler: belli bir olay ya da durum ortaya koyarlar. Sesin yeğinliği,
yumuşaklık ya da sertliği, ton değişiklikleri gibi konuşanın ruhsal durumu
belirten ses özellikleri (…) vaatte bulunan bir kimsenin yüksek sesle “söz!”
demesi gibi…

3.         Simge tipi
göstergeler: Gösterenle gösterilen arasında herhangi bir benzerlik ya da ilgiye
dayanmayan göstergelerdir. Hemen bütün sözcükler bu kategoridedir.

1931 yılında Alman dilcisi Trier tarafından ortaya atılan kavram alanı kuramının temeli,
kavramların zihinde birbirinden soyutlanmış olarak ayrı ayrı bulunmadıkları (…)
birbirlerini etkiledikleri alanlar oluşturdukları biçiminde açıklanabilir. (s.
42)

Trier’den sonra Weisberger’in
görüşüne göre dil dünyayı söze dönüştürme sürecidir.

“Sözcüğün anlamı onun dil içindeki kullanımıdır.” Wittgenstein

Somutlaştırmanın en geniş ölçüde görüldüğü dil öğeleri
deyimlerdir.

Ad aktarması / Eski Yunan’da metonümia / mecaz-ı mürsel / özellikle
şiir dilinde çok kullanılan bir anlatım biçimidir.

Her dilde görülen bu anlam olayı, anlatılmak istenen kavram
kullanılmadan, onunla ilgisi, ilişkisi bulunan bir başka kavramla dile
getirilmesi yoluyla gerçekleşir: tahta çıkmak, yaş dökmek vs.

Yunancada sünekdokhe adı verilen aktarmalar iki yolla
gerçekleşir.

Bitinin yerine parçanın anılması: ocağını tüttürmek

Parça yerine bütünün anılması: hayat berbat

Çokanlamlılık / polysemy

Dilciler çokanlamlılığı anlam bulanıklığı çerçevesi içinde
ele alırlar.

Homo / eş

Onoma / ad

Homonyme / eş adlılık

Kılınış / Görünüş

Kılınış, eylem niteliği taşıyan sözcüklerin tek başlarına,
kendi içlerinde, zaman açısından özelliklerinin belirlenmesiyle ilgilidir.

…başlama gösteren eylemler Türkçede az sayıdadırlar.

Sürme anlatan eylemler (çalışmak, beklemek vs.) daha çok
sayıdadırlar.

Bitme anlamı taşıyanlar ise çok daha fazladır. (s. 86)

Anlatım yollarından biri de sözcük birleştirmelerdir:
içbükey, boşboğaz vs.

Çıban: irin biriken yer

Baş: yuvarlak uç

Çıbanbaşı: kötü sonuca sebep olma potansiyeli olan

Öte: uzakta olan

Beri: yakında olan

Öteberi: birtakım şeyler

Kramsky Türkçenin soyut kavramlar yönünden yoksul olduğunu iddia
etmiş… (s. 105

Türkçenin en eski evrelerinde de bugün olduğu gibi bir
ilgeçle (teg) yapılan benzetmeler
sıkça kullanılmıştır.

Bugün “teg” yerine “gibi” kullanılıyor.

Chomsky’nin Syntactic
Structures
adlı kitabı üretken dilbilgisi kuramını ortaya koyar. (s. 143)

(Chomsky) Derin
yapı ile yüzeysel yapı ayrımını 1992’de bir yana bırakmış, kuramın temelindeki
sözdizimi bileşeninin mantıksal ve sesbilimsel iki yanı olduğunu ileri
sürmüştür.

Başlangıçta Chomsky
kuramının ağırlık merkezini sözdizimi oluşturuyor, anlam konusuna yeterince
önem verilmiyordu.

Chomsky’nin Aspects adlı
yapıtıyla ortaya konan standart modelde bir dilin dilbilgisindeki kurallar
bütünü üç ana bileşenden oluşuyordu.

Bunlardan ilki tümce türetme işleminin başladığı üretken
nitelikteki sözdizimi bileşeni olup tümce kurmadaki kuralları ortaya koyuyor,
derin yapıyı üretiyordu.

Yorumlayıcı nitelik taşıyan anlamsal bileşen tümcenin
anlamsal yorumunu kesinleştiren bileşendi.

Fonolojik bileşen ise sözdizimi kurallarıyla üretilen
tümcenin ses yapısını belirliyordu. (s. 145)

Yunanca, thema / konu

Bir sözcede ne üzerinde bilgi verildiğini, hangi kişi ya da
sözceden söz edildiğini gösterir.

Sözdizimi açısından bakıldığında tümcenin anlattığı işin
öznesi, konuyu oluşturur.

Yunanca, rhema / yorum kavramı, yeni bir bilgiyi aktaran ve
iletişimin ağırlığını taşıyan sözce bölümüdür. (s. 152)

Söz-eylem kuramı

Austin ve Searle gibi
araştırmacılarca ortaya konan ve dildeki açıklamaları, bunları üreten kişilerin
niyet ve amaçlarıyla birlikte ele alarak sözle eylem arasındaki ilişki ve
karşıtlıkları belirleyen bu akım, üretken dönüşümlü dilbilime bir tepki olarak
düşünülebilir.

Söz-eylem kuramı, dilin ruhsal olaylar, durumlarla iç içe
bulunan bir söz ve eylem bütünü olduğunu ileri sürer.

Söz-eylem kuramına göre sözle eylemin aynı anda
gerçekleştiği, söylenenle amaçlananın aynı olduğu bu gibi sözcelerle (geliyorum
/ gidiyorum) gerçekleştirici nitelikteki ayrı bir sözce türü oluşturur. 

Edimsel eylem adı verilen anlatım biçimi uyarma, vaat etme,
buyurma gibi çeşitli amaçları içeren sözceleri kapsar: dikkat!, görüşürüz vs.

Etkileyici eylem adı verilen söz-eylem türü ise dinleyen
kimsede şaşırma, sevinme gibi ruhsal/duygusal etkilenmeler sağlayan sözceleri
gösterir: dert etme, senin adına sevindim vs.

Bir sözcenin anlamı dil içi etkenlerle ve dil dışı
etkenlerle kesinleşir.

Fillmore’un ortaya atığı durum dilbilgisi,

Eylemi ana öğe olarak almakta, eylemin gerektirdiği ad
öbekleriyle derin yapıda bir anlam bağıntısı kurduğunu benimsemektedir.

Bu kuramda tümce şu formülle kurulur:

T = KÖ

Kip ve Önerme = Tümce

Tümcenin temelini bir eylem ve onun seçtiği durumlar kurar.
(s. 159)

Engin Yayınları

2. Baskı, Ankara

İlgili Makaleler