DİYALEKTİK MATERYALİZM
DİYALEKTİK MATERYALİZM
Kaba veya mekanik
materyalizmden farklı olarak, “tabiat, toplum ve bilinç” olgularını
madde de var olduğu ileri sürülen “İç-çelİşmc” yasasına dayayan ve bu
çelişme nedeniyle her-şeyin daima daha ileriye ve daha iyiye doğru
kendiliğinden hareket ve değişim halinde bulunduğunu savunan tarihi ve felsefi
teoriye diyalektik materyalizm denir.
Materyalizm ve hatta
“cedel-münakaşa” şeklindeki sözcük anlamıyla diyalektik, belki insanlık
kadar eskidir. Sözgelimi, eski Yunan’da Anaksagoras’ta, Demokritos’un
atomculuğu ve Epikür’ün hazcılığında materyalist öğeler hakim olduğu gibi,
çağdaş diyalektiğin köklerini de çeşitli biçimleriyle eski Hind ve Yunan
düşüncelerinde bulmak yine mümkündür. Sözünü ettiğimiz atomcu filozoflarda
görülen ve Rönesans sonrası Avrupasında Descartes düa-izmiyle Newton
mekaniğinin bir bakıma sebep olduğu ve Hobbes, Priestley, La Mettrie ve
d’Holbach gibi filozoflarca geliştirilip, Feu-erbaşh, Bielinskİ ve Çernİşevski
gibi önceki yüzyıl filozoflarmca tamamen inkarcılığa vardırılan Materyalizmin
ana unsuru, maddeyi ön plana çıkarıp, Kainat’ın yaratılışında ve en azından
işleyişinde Tanrı’yı ve aynı zamanda cinler, ruhlar ve melekleri bütünüyle
dışlamak, hatta yok saymaktır. Materyalist felsefenin hedef açısından
taşıdığı temel İddia, insanı batıl İtikadlardan kurtarmak, ölüm korkusuna,
tanrıların ve daha başka tabiat-üstü kuvvetlerin korkusuna karşı çıkmak,
İnsanlara dünya hayatına değer vermeği ve “öte dünyaya bel bağlamaksızın,
bu dünyadaki hayatı daha iyi hale getirmeği öğretmektir.
Antik Yunan
materyalistlerine göre. Kâinat adına ortada yalnızca atomlar ve bunların hareketleri
için zorunlu olarak kabul edilen, fakat madde olmadığı için varlığı kabul
edilmeyen boşluk vardı; çeşitli cisimleri meydana getiren şey atomların belli
ölçülerde bir araya gelmeleriydi. XIX. yüzyıl sonuna kadar devam eden ve madde
denince genel olarak fiziki cisimleri ve bunları oluşturan pek küçük zerreleri
veya cisimcikleri anlayan bu materyalizm, atom fiziğiyle birlikte maddenin
enerjiye, enerjinin maddeye ve sonunda her ikisinin de dalga paketine
dönüştüğü anlaşılıp, fizikçilerin neredeyse maddeyi inkâr noktasına vararak,
“antimadde”den bahsetmeye başlamala-rıyla iflas etmiş ve
“madde”ye yeni bir tanım getirme zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Lenin
ve emsallerince geliştirilen yeni tanıma göre, yok olan madde değil, madde
hakkındaki bilgimizin vardığı noktadır; madde objektif, yani bilinçten
bağımsız olarak mevcut olan ve insanın duygularına yansıyan her şeydir. Madde,
objektif alemin tümünü ifade eden felsefi bir kavramdır. Evrende cereyan eden
sonsuz tür-ddki süreçler ve fenomenler maddenin çeşitli görünümleri,
özellikleri ve çeşitli tezahürleridir. Engels, “Kainatın gerçek birliği,
onun maddiliğinden ibarettir” der.
Diyalektik
Materyalizm’in diyalektiği He-gel’e dayanır. Fichte ve Schellİng’İn diyalektiğini
beğenmeyip, Hind düşüncesinin etkisinde kalan Hegel, diyalektiği açıklamada,
He-rakleitos’u hareket noktası olarak almıştır. Ona göre devamlı oluş ve
değişmeye karşılık, değişmeyen tek şey, gerçeğin daima değişmekte olduğudur.
Gerçeklik ise zıtların birliğinden örülmüştür. Her zıt, kendi zıddını ortadan
kaldırarak var olmaktadır.
Bu düşüncelerden
hareket eden Hegel’e göre düşüncenin salt hale gelmesi çelişmeye bağlıdır.
Diyalektik kavramı, gelişmenin çelişkilerin doğurduğu bölünmelere ve yeni,
daha ileri bir sentezin bu bölünmelerden doğacağına dayanan bir görüşü ifade
eder. Diyalektik süreç üç aşamada gerçekleştirilir: Tez, antitez, sentez.
K.Marks toplumsal ve tarihsel olayları açıklamak amacıyla diyalektik
materyalizmi kullanırken, F.Engels diyalektik analizin alanını eşit olarak
toplumsa, doğal ve zihinsel dünyalara da uygulanabilen genel bir gelişme yasası
oluşturacak tarzda genişletti. O hem gerçek dünyanın (doğal olsun, toplumsal
olsun) çelişki ve sentezlerin diyalektik akışına uygun olarak geliştiğine, hem
de diyalektik mantığın, sayesinde bu gelişmenin kavranabileceği araç olduğuna
inanıyordu.
İlk kez Engels
tarafından Anti-Dülıring (1878) ve “Doğanın Diyalektiğinde formüle edilen
bu felsefi öğreti, değiştirilmiş haliyle Komünist Partisi’ninresmi felsefesi
haline geldi. Diyalektik materyalizm, diyalektiği doğa, toplum ve düşüncenin
gelişiminde genel bir kanun olarak tanımlaması sebebiyle “tarihsel
materyalizm”den daha geniş bir alana seslenme imkânı tanıyordu. Hem dış
dünyanın, hem de İnsanın düşüncesinin genel düzenliliği içine tekbiçimli ve
çelişkilere dayalı bir ilişkiyi koyarak düşünce ve oluşun aynı şey olduğunu
önermiştir. Böylece, epîstemolojİk bir soru, ontolojik bir problem üzerinde
metafizik bir varsayım geliştirilerek cevaplandırılmıştır, öğreti,
diyalektiğin hem gerçekliğin değişme biçimi, hem de “hareket kanunlarını
keşfetme” yöntemi olduğunu savunmaktadır. Bu yöntemin tüm bilimsel
disiplinlerde evrensel olarak uygulanabileceği vurgulanmaktadır.
Şu durumda,
diyalektiğin alanını genişleten Engels olmuştur; Marks terimi sadece tarihsel
ve toplumsal olaylar için kullanmıştı. Ama Engels (diyalektik materyalizm
terimini bir kez bile kullanmamıştır) tarihsel materyalizmin bundan
çıkanmlanabileceğini iddia etmemiştir. Bunu, terimi ilk kez kullanan Plckhanov
ile evrenin doğasını devrimci hedeflerle çakıştığını savunacak biçimde
yorumlayan Lcnin yapmıştır. Stalİn terimi daha da değiştirerek “politik
bir kozmoloji” haline getirmiştir. Plek-hanov’un Tekçi Tarih Görüşünün
Gelişimi, Lenin’in Materyalizm ve Ampİriokritism ve Stalİn’İn Diyalektik ve
Tarihsel Materyalizm
kitapları
“diyalektik materyalizmin parti felsefesi olmaya doğru değişimlerini
işaretler. Sos-yal-değişmenin doğası hakkındaki bir görüş, önce tüm evrenin
doğasını açıklayacak şekilde geliştirilmiş, daha sonra buna istenen siyasi
tutumların geliştirilebileceği bir anlayış yüklenmiş, son olarak da toplumsal
davranışın kontrol edilmesinde kullanılacak hale getirilmiştir.
Kısacası diyalektik
Materyalizm hakkında şu hususları belirtmek mümkündür;
a) Tarihi bir sistem içindeki çelişkiler ile ilerleyen
ve sonuçta az ya da çok keskin bir yeniden örgütlenme, yani senteze ulaşan
bir tarzda anlaması;
b) Karşıtların birliğini ve gerçekliğin göreceliliğini
vurgulaması yönleriyle benzerliği Hegel-cilikten gelişmiş olması nedeniyledir.
Marks, Hegcl’in
idealizmine, kahramanlara atfettiği tarihi role ve milliyetçiliğine karşıydı.
Marks’a göre İnsan toplumlarının evrimi, temel olarak, insanın bilinçli
kontrolünün dışında kalan ekonomik faktörler tarafından belirlenmektedir.
“Benim diyalektik yöntemim He-gclci diyalektikten sadece farklı olmakla
kalmaz, onun tam karşıtıdır. Hegel’e göre insan beyninin yaşam süreci, gerçek
dünyanın yaratıcısı idi ve gerçek dünya “İdea”nın sadece dış ve
fenomenalbiçiminden ibaretti. Benimle birlikte, ideal İnsan zihni tarafından
yansıtılan ve düşünce biçimlerine tercüme edilen maddi dünyadan başka birşey
değildir artık. He-gcl’de diyalektik tepe-üstü duruyordu, ters Çevrilmesi gerekiyordu.
Mistik kabuk İçindeki akılcı öz keşfedildiğinde bu yapılmış oldu.”
Bu görüşe göre,
toplumun sınıflı yapısından ekonomik güçler sorumluydu ve tarih aslen ekonomik
sınıfların düşüş, yükseliş, hakimiyet ve sömürmesinin tarihiydi. Her dönem
kendi çöküşünün tohumlarını İçinde barındırıyordu. Örneğin kapitalizm, bir
dönem İlerlemeye müsaitken zamanla ekonomik olarak sınırlayıcı olabilmekteydi.
Ayrıca hızla büyüyen mülkiyeli olmayan bir işçi sınıfının da ortaya çıkışını,
beraberinde getiriyordu kapitalizm. Bu sınıf eninde sonunda İktidarı ele
geçirecek ve toplumu tahakkümü altına alacaktı. Tabii bu süreç sonsuza değin
gidemezdi. Toplumun en altındaki kesim olan işçi sınıfı, örgütlenince, ki bu
bir geçiş sürecini gerektirmektedir, sınıfsız topluma erişilmiş olacaktı.
Marks, kendi teorisini
“Mekanist materyalizmden farklılaştırmaya özen gösteriyor, evrimin
önemine ve toplumdaki kıpırtılara dikkat çekiyor, mekanist modeldeki tekrar
eden ve geriye dönen fiziksel tepki anlayışına karşı çıkıyordu.
Marks, varlığı düşünce
olarak gören He-gel’in diyalektiğini, baş aşağı görür ve başını yukarı çevirip,
ayakları üstüne dikecektir; gerçekten Marks’ın teorisinde insana, tabiata ve
tarihe baş değil, ayaklar hakimdir. Materyalist diyalektik anlayışına göre,
maddenin kendinde bir “iç-çelişki” mevcuddur. Alemin birliği maddi
olduğundan, bu çelişki insana ve topluma da hakimdir. Bu bakımdan, maddede ve
dolayısıyie tabiatta, insanda ve toplumda zıt-lar mücadelesi vardır.
Geccyle-gündüzün, ak-la-karanın, yazla-baharın, işçi sınıfıyla-burju-va
sınıfının mücadelesi gibi. Bİr ileri iki geri giden bu mücadele önlenemez ve
daima ileriye ve iyiye doğrudur. Belli bir zaman kantİtatif (nicel) olarak
süren bu mücadele bir noktada “kalitatif” (nitel) bir sıçrama yapar
ve bu “devrim” olur. Bu mücadele toplum planında en nihayet
proleterya diktatörlüğünün hakimiyetini doğuracaktır.
Diyalektik
materyalizmde esas madde olduğundan, insan düşüncesi canlı maddenin gelişmesinin
bir sonucudur. Bilinç, maddenin insan zihnine aksinden ibarettir. Maddede
çelişki ve dolayısıyie sürekli ileri doğru hareket ve değişim esas olduğundan,
insan bilgisinde de sürekli gelişme sözkonıısu olup, özellikle insanla üretim
araçları ilişkisinin gerçek şekli proleterya diktatörlüğü altındaki komünist toplumda
gerçekleşebileceğinden, burjuva ilişkilerinden kaynaklanan bilgiler doğru olamaz.
Maddenin gelişmesinin karmaşık bir ürünü olan proteinler hayatın temelini
oluşturur. Dolayısıyla hayat da tamamen maddidir.
Diyalektik
materyalizm, kendine özgü kabul ettiği madde tanımıyla bilimsellik İddiasında
bulunup, kendi dışındaki görüşleri teolojik, metafizik ve idealist olarak
reddetse de, bir teoloji (İlahiyat) filozofu, hatta bir metafizikçi için bile,
dış dünya objektif bir realiteye sahiptir. Diyalektik materyalizmin maddesi,
yayılan, gelişen, açılan ve teklikten çokluğa uzanan “tümel” bir
varlık görüntüsü vermesi hasebiyle, bir bakıma panteizmi de andırmaktadır.
Panteist teolojik, İdealist ve hatta metafizik görüşler kendi içlerinde
tutarlılık arzederken, materyalizm çelişkilerle doludur. Diyalektik
materyalizmde, madde hem her şeydir, hem de ancak zaman ve mekan içinde hareket
edebilir. Mekan, maddenin genel bir mevcudiyet şekli olup, mekan dışında madde
yoktur ve olamaz. Ve, tersi bir deyişle, maddesiz de mekan yoktur.. Zaman da
maddenin genci bir mevcudiyet şeklidir. Bu durumda. Diyalektik materyalizm
şuuru ve insan bilgisini maddenin zihindeki yansıması olarak telakki edip,
duyumculuğa öncelik verirken bir kaç noktada objektifliğini kaybetmektedir.
Her şeyden önce, maddeye getirilen tanım, fiziğin yeni bulgularına göre
değişmektedir; Lenin’e göre, maddenin yok olması söz konusu olmayıp, madde
hakkındaki bilgimizin vardığı noktanın yok olması, yani bilgimizin maddeyi
kuşa-tamaması söz konusudur. Bu durumda, insan k us. ata madiği, bilemediği bîr
şeye nasıl tanım getirebilir, halta ona nasıl isim koyabilir? Tanım getirip
isim koyabiliyorsa, o zaman insan zihni maddeden daha büyüktür demektir; çünkü,
bilen bilinenden daima büyüktür. İkinci olarak, devamlı değişmeğe mahkum bir tanım,
objektif olmaktan uzaktır. Üçüncü olarak, her insan birbirinden farklı
olduğundan ve duyumlarımız daima sübjektiflik ifade ettiğinden, insan bilgisi
de sübjektif olmaya mahkumdur; bu durumda objektif ve nihai gerçeklik ifade
eden bir bilgiden söz edilemez. Materyalizm her ne kadar duyumlarımızın deneye
vurulması gerekliğinden söz ediyorsa da, zihinde deneyden bağımsız bilgilerin
varlığını kabul etmemekle, duyusal algıların ışığında tc-orİ ortaya koymayı ve
deneysel verilerden kavramlar ortaya çıkarmayı imkansız kılmaktadır. Deney
üstüne objektif ilmi ölçülere varılabileceğini iddia etse bile, bu da
diyalektik gereği değişmeğe mahkumdur. Ayrıca, diyalektik devamlı değişmeği
öngördüğüne ve gerçek bilgiye ancak insanla üretim araçları ilişkilerinin
gerçek şeklini alacağı komünist toplumda ulaşabileceğine göre, belli bir
zamanda ve burjuva lürü insan-üretİm araçları ilişkilerinin ha-kİm olduğu bir
toplumda sİstemleştİrilen diyalektik materyalizmin gerçekliğine ve iddialarının
doğruluğuna hangi gerekçeyle inanacağız? Sonra, her şeyi diyalektikle devamlı
bir değişime mahkum etmek, sabit bir hakikatin İnkarı değil midir? Yine,
değişmez bir şey olmaksızın değişim, değişmeyen objektif bir gerçeklik
olmaksızın değişen eşyadan nasıl söz edilebilir? Kaldı ki, kainatta hakim olan
zıtlıklar ve mutlak değişim değildir. Beyaz, siyahın zıddıysa da, kırmızı
beyazın veya siyahın zıddı değildir. İşçi, patronun zıddıysa, esnaf neyin
zıddıdır? Belki zıtlıklardan çok, farklılıklardan söz edebiliriz; bunlar da,
birbirleriyle mücadele içinde değil, belki bir bütüne varmada ve bir iş
üretmede yardımlaşma içindedirler; sanayi kesiminde patronla işçinin sermaye ve
emeği bir araya getirerek, barış ve anlaşma içinde üretim yaptıkları gibi.
Diyalektik
materyalizm, her şeyi mahiyeti gereği kendiliğinden ileriye doğru bir değişime
tabi tuttuğuna ve kapitalist toplumun, tarihi diyalektik gereği kendiliğinden
komünist topluma dönüşeceğini İddia ettiğine göre, insan çabalarının ve devrim
için çalışmanın ne anlamı ve ehemmiyeti vardır? Hem, böyle bir görüş, İnsanı
hayatını ve tarihi yönlendirmede tamamen devreden çıkarıp, basit, iradesiz ve
kendi altındaki şeylerin kölesi bir varlık haline indirgemekte değil midir?
Ayrıca, Diyalektik Materyalizm, komünist topluma ulaşmca-ya kadar insanlığın
geçirdiği tüm evreleri kaçınılmaz zulüm asırları olarak görmekte ve bir
bakım:ı onaylamaktadır da.
Diyalektik
materyalizmin, cansız maddenin evrimleşip, sonra bir devrimle proteinleri ve
dolayısıylc hayatı meydana getirdiğine inanmak İçin elimiy.de hiçbir
“bilimsel” dayanak yoktur. Milyarlarca yıldır neden başka cansız
maddeler diyalektik gelişim sonucu aynı türden bir devrim
gerçekleştirmemektedirler acaba? Sonra, Diyalektik materyalizmin dayanaklarından
Danvinizm’in artık geçerliliğini yitirmiş olması da evrim-devrim düşüncesinin
ilkel bir masal olduğunu ortaya çıkarmış bulunmaktadır. Hayat ise, her türden
materyalistler için bir muamma olma Özelliğini korumaktadır. Sonra,
materyalizm, ölümü canlıdaki diyalektiğin sona ermesi olarak görmektedir. Her
şeye hakim olan diyalektik bir yerde sona eriyorsa neden bir gün bütünüyle
sona ermesin? Bu durumda, maddenin sonsuzluğundan nasıl söz edilebilir? Hem,
termodinamiğin kanunları bile, kainatın ezeli ve ebedi olamayacağını ortaya
koyan “bilimsel” deliller değil midir?
Diyalektik
materyalizm, dini inkar ederken, maddeye ve diyalektiğe bir bakıma panteist bir
yorumla adeta metafizik bir kimlik giydirdiği gibi, burjuvanın dindar,
işçilerİnse dinsiz olduklarını ileri sürmekte de (Paul Lafargue gibi mesela)
realiteyle yüzde doksan ters düştüğünün herhalde farkındadır. XX. yüzyılın
başından bu yana, önemli sayıda Batılı düşünürün dinden söz etmeğe başlaması,
her geçen gün, komünist ülkeler dahil dünyanın her yanında yığınla insanın
dine yönelmesi ve pek çok düşünen kişinin XXI. yüzyılın “Din asrı”
olacağını söylemeleri ve hadiselerin bu yönde gelişmesi, diyalektik
materyalizmin hemen hemen bütün tezleriniyıkmaktadir. Çünkü, diyalektik
materyalizmin bütün tezleri “Dİn”e karşı çıkma esasına dayanmaktadır
denilebilir.
Tarih, hep bir çizgi
üzerinde İyiye ve İleriye gitmeyip, aksine gel-gitlerle ve çevrimlerle dolu
olduğundan, diyalektik materyalizmin tarih tezini de yalanlamaktadır. Kaldı ki,
Marksizm, insanlığın varacağını umduğu komünist toplumun, İnsanlığın bir
zamanlar yaşadığı “komün” toplum olacağını iddia etmekte, bir başa
dönüşten söz etmekte değil midir? Ayrıca, bu lez gereği insanın da belli bir
yaştan sonra çöküşe geçmemesi ve ebedi olması gerekmez mi?
Kısaca, diyalektik
materyalizm, arlık bugün bir bakıma miadını doldurmuş batıl bir itikad-dan
başka bir şey değildir denirse, herhalde yanlışlık ve haksızlık yapılmış olmaz.
Ali ÜNAL Bk.
Diyalektik; Maddecilik; Maı-ksİzın.