Din ve Toplum

DİNİN SOSYOLOJİK İNCELEMESİ: METODOLOJİ TARTIŞMASI

DİNİN SOSYOLOJİK İNCELEMESİ: METODOLOJİ TARTIŞMASI

Metodoloji her zaman bir şeyin aslına en uygun bilgiyi elde etmenin yolunu ifade eder. Sosyolojik metodolojide de din olgusunun toplumdaki etkilerini, insanlar için anlamını gerçeğe en yakın şekilde çözümlemek hedeflenir. Metodoloji eleşti­risi de belli bir yöntemin bize belirli bir konudaki bilgiyi yeterince verip vereme- mesiyle ilgilenir. Bir anket sorusuna verilen cevaplar görünüşte sosyolojik bir çö­zümleme için bir veri sağlıyor, ancak ankette yanlış sorulmuş bir soru yanlış yön­lendirerek yanlış cevapların ortaya çıkmasına da yol açmış oluyor.

Ayrıca araştırılan konuyla ilgili olarak anketin uygun bir veri sağlamayacağı da düşünülebilir. Derinlemesine mülakat, odak grup çalışmaları, katılımcı gözlem gi­bi yollar din sosyolojisi çalışmaları için çokça başvurulması gereken yollardır. Din ile belli sosyal olgular arasındaki ilişkileri anlamak önemli olduğundan dinin etki­sinin nasıl ortaya çıktığını tespit etmek çok önemlidir. Bu da insanların olaylara hangi anlam kodlarıyla baktıklarını tespit etmekle başlar. Yani insanların zihinle­rinde yaşadıkları olaylarla ilgili anlam kodlarının ne olduğu ve hangi duygularla ne tür davranışlar yapmaya yöneldiklerini tespit etmek önemli. Bu da tümdengelim- sel bazı yargılarla insanların davranışları hakkında karar vermekten ziyade insan­ların zihinlerine derinlemesine dalmayı ve anlamayı gerektiriyor.

Pozitivist yaklaşımlar din hakkında yukarıda da ifade ettiğimiz gibi önceden ba­zı yargılara sahiptir. Dinin kökeni ve toplumdaki işlevine dair önceden benimsen­miş teorik yaklaşımlardan yola çıkarak bütün dinler hakkında açıklamalar yapma­ya girişildiğinde insanların zihinlerinden neyi ne şekilde tasarladıklarıyla ilgilenme­nin gereği olmuyor. Marksist bir bakış açısından, örneğin, din nasılsa bir üstyapı kurumu olduğu için onu anlamak için ona bakmak bile gereksizdir. Varolan üre­tim ve paylaşım ilişkilerine bakarak bu ilişkilerin nasıl bir din kurumu gerektirdiği çıkarsanabilir. Şu veya bu üretim sistemi içinde varolan din kurumunun da nasılsa o üretim sistemiyle uyumlu ve onun bir sonucu olduğu varsayımıyla dine dair doğ­ru dürüst bir merak bile gereksiz görülebilir. Açıktır ki bu da bir metodoloji soru­nudur. Dine belli teorik varsayımlardan hareketle açıklamacı bir yolla yaklaşırken aktörlerin kendi eylemleri hakkındaki niyetleri veya anlam kodları genellikle ihmal edilir. Oysa bu niyetler ve açıklamalar çok önemlidir ve insanların belli olaylara katılırken hangi niyet ve motivasyonla hareket ettiklerini gösterir. Sonuçta din ol­gusunun ağırlığını ve etkisini teşhis ve tespit etmenin yolu budur. Bu yol ise duru­ma göre sosyolojik gözlem, derinlemesine mülakat ve katılımcı gözlem gibi tek­niklerle ilerler.

Metodoloji sorununun Durkheim’de nasıl bir şekil aldığını yukarıda görmüştük. Dinlerin ilkelden karmaşık olanlarına doğru bir evrim geçirmiş olduğu şeklinde bir ön-varsayımdan hareket ederek dinlere yaklaşınca, bugünün ilkel toplumlarında da dinin binlerce yıl önceki formlarını bulabileceğimizi de kabul etmiş oluruz. Esa­sen bu saatten sonra derlenen bütün veriler sadece teoriyi doğrulamak için başvu­rulan araçlara dönüşür. Dinin gerçek özünün veya insanların zihninde nasıl kod­lanmış olduğunun endişesi tamamen ikinci plana düşer.

Dinî incelemenin bir yolu olarak bir din cemaatinin referans aldığı metinleri in­celemek sıkça başvurulan bir yoldur. Bu yola başvururken çok dikkatli olmak ge­rekiyor. Zira bu yol o dinin teorik veya doktrin temelini verse de işin sosyolojik yansımaları hususunda her zaman sağlıklı bir sonuç vermez. Bir dine inananların o dinin referans metnini sosyolog gibi anlamalarının ne bir zorunluluğu ne de bir garantisi vardır. Ayrıca bir dine mensup olan insanlar her zaman o referansa mü­racaat etmiyor olabilir, edince de farklı yorumluyor olabilirler. O yüzden bir din cemaatinin mensupları aynı kitabı yorumlarken çok farklı yorumlarla birbirlerin­den farklı pratikler ortaya koyabilir. Bu durumda dinin referans kitabından yola çı­karak o dinin sosyolojisi yapılamaz. Kuşkusuz dinin referans kitabı o dine mensup olanların o referans kitabından en kadar etkilendiği hususunda da bir fikir verebi­lir ama Sosyoloji referans alınan kitaplar üzerinde bir incelemeden ziyade o dine mensup olan insanların zihinlerinde her şeyi nasıl algılayıp yorumladıklarıyla ilgi­lenir. Bu algı ve yoruma referans alınan kitap hakkındaki bakışlar da dahildir. Di­ne mensup olanlar arasında o referans metinler hakkında da farklı algı, yorum ve­ya ilgi olabilir. Sosyoloji, örneğin İslam’a ilişkin bir sosyoloji yaparken İslam dini­nin temel metinlerinde neyin nasıl tanımlandığından ziyade, bu tanımların insan­lar tarafından ne ölçüde benimsendiği ve bazı eylemleri ne ölçüde belirlediğinden

 

hareket eder. O yüzden sosyolojinin “doğru İslam” veya “İslam’ın doğrusu” gibi bir endişesi yoktur. Bu, sosyoloji yapan birinin aynı zamanda böyle bir endişesi ola­mayacağı anlamına gelmez. Sadece yöntemsel olarak iki işi birbirinden ayırt etme­nin gerekliliğini söyler.

Kısacası dinin sosyolojik incelemesi yapılırken her şeyden önce o dinin bir ger­çeğinin veya özünün olduğu düşüncesi pek dikkate alınmaz. Asıl olan o dinin bel­li bir dönemde belli insanlar tarafından nasıl anlaşılıp o anlama şeklinden nasıl bir pratik ortaya çıktığıdır. Bu pratiğin toplumsal değişme veya gelişmede nasıl bir rol oynadığı da önemlidir. Sosyologun din hakkındaki incelemelerinde kendini dinle­rin veya belli din yorumlarının iddialarıyla tartışır bulması sıkça rastlanan bir du­rumdur. Bundan kaçınmak çok önemlidir.