Din-Toplum İlişkileri
Dinî inançlar, insan kaderinin en etkili faktörüdür. Din, kültürün ilk
basamaklarından başlayarak aile, oymak, kabile, boy ve millet gibi tabiî
birliklerle hep yakın ilişki içinde bulunmuştur. İnsanlarla dinin bu birlikteliği
günümüze kadar çeşitli biçimlerde devam etmiş ve tarihin sonuna kadar da
devam edeceğe benzemektedir.
Toplumların evrensel bir boyutu olan din geniş anlamda, kitabî (teorik,
itikadî) ve uygulamalı (ibâdî), bireysel ve cemaatsel, sübjektif ve objektif
yönleriyle; inanç, bilgi, tecrübe/duygu, ibâdet, etki, organizasyon ve ahlak
boyutlarıyla bir bütün olarak kendini ortaya koymaktadır. Din doğal ve
sosyal bir gerçekliktir. Dinin objektifliği, dinin görünürlüğünü, ilişkisel
düzeylerini, toplumsal boyutlarını dillendirir. Dinle toplum birbirinden ayrı
düşünülemez.
Dinin sosyal bir fenomen olması, sadece onun daima toplumsal bir form
içinde tezahür eden bir olgu olduğu anlamına gelmez, aynı zamanda dini
fenomenlerin toplumsal realitenin aslî öğeleri oldukları anlamına da gelir.
Din, toplumsal hayatın hemen her alanında insanları etki altında bırakır.
Dinlerde bulunan itikadî, sosyal, ekonomik, idarî, ahlâkî ilke ve esaslar,
insanların sosyal eylemlerini güçlü bir biçimde etkilemek suretiyle sosyal
düzenin objektif yapısının belirlenmesinde önemli bir rol oynar.
Açıktır ki, din ve ondan doğan gruplar herhangi bir kültür çevresinde
her türlü etkiden korunmuş, soyutlanmış olarak yaşamaz; bilâkis kültürel
hayatın bütün kısımları ile; evlilik veya aile, eğitim, ekonomi, siyaset,
boş zamanlar, ahlâk, hukuk, sanat, teknoloji ve bilhassa toplumun
genel yapısı, yani zümreler, sınıflar ve diğer sosyal tabakalar ve doğal
olarak siyasî yapı ile sıkı bir ilişki halinde bulunurlar. Bu demektir ki
din ile toplum arasındaki ilişkiler tek yönlü değil, karşılıklı etki esasına dayanır.
Din-toplum ilişkileri etkileşimsel ilişkiler olup din toplumu, toplumun
kültürünü, toplumsal kurumları, toplumsal norm ve değerleri etkilediği gibi
onlar da dini etkilemektedir. Bu durumda dinin sosyal boyutundan bahsedildiğinde,
onun gerçekte toplumla karşılıklı ilişkilerinden ortaya çıkan
boyut anlaşılmaktadır.
Peter L. Berger’in de belirttiği gibi her insan topluluğu bir dünya-kurma
girişimidir. Bu girişimde yer alan çeşitli olgu ve unsurlar arasında din özel bir
yer işgal eder. Dolayısıyla inşa edilen dünyada din ile insan arasında sıkı
ilişkiler bulunmaktadır. Esasen din sosyolojisinin araştırma konusu da din ve
dünya problemi olarak özetlenebilir. Şu halde denilebilir ki dünya inşa etme
girişiminde toplumla din arasında girift ilişki ve etkileşimler bulunmaktadır.
Dinî tecrübenin inanç ve amel veya teorik ve pratik anlatımlarından ayrılamayacak
olan sosyolojik anlatımı, dinin, sosyal boyutlarından azade anlaşılamayacağını
göstermektedir. Dinin sübjektif yönü, objektif yönüyle tamamlanır.
Sübjektif din ile objektif dini birbirinden ayrı ele almak sosyolojik anlamda
mümkün görünmemektedir. Bu bağlamda “Din, bireysel midir yoksa
toplumsal mıdır veya din bireyin işi midir yoksa toplumun işi midir?” sorusu,
“Tavuk mu yumurtadan yoksa yumurta mı tavuktan?” sorusuna benzer.
Böyle bir soru, kısır döngüyle sonuçlanır ve meseleyi çözümsüzlüğe iter.
Dinin her iki yönü veya özelliği birbirinden ayrı değerlendirilemez.
Wach’a göre din ile toplum arasındaki karşılıklı ilişki yakından ve
sistematik bir şekilde incelenecek olursa, dinin toplum üzerindeki etkisinin
birinci derecede olduğu görülür. Dinin insan topluluklarının bilgi, inanç,
ahlak ve zihniyetleri ile örgütlenmeleri üzerinde güçlü etkileri olmaktadır. Bu
etkileri geçmiş topluluklarda görmek mümkün olduğu gibi günümüz modern
toplumlarında da çeşitli biçimlerde görmek mümkündür. Dinin tabii grup
veya birlikler üzerinde etkisi olduğu gibi sırf dini olarak adlandırılan gruplar
üzerinde de merkezî etkisi bulunmaktadır. Din, aile, ekonomi, siyaset, eğitim,
boş zamanlar, hukuk ve ahlâk gibi kurumlar, sosyal sınıf ve tabakalar, kültür,
kimlik, yerel birlikler, dernek, kulüp, meslekî kuruluşlar vb. üzerinde çeşitli
etkileri olan bir fenomen ve kurumdur. Din, toplum üzerinde başlı başına
grup oluşturma ve teşkilat kurma yönü itibariyle de etkili olur. Saf dini
gruplar örneğinde bunu görmek mümkündür. Din, toplumsal değişimin
meydana gelmesinde, toplumsal olayların gerçekleşmesinde, çeşitli toplumsal
süreçlerin oluşması ve işlemesinde de güçlü ve belirleyici etkiler gösterir.
Ayrıca din toplumun kültürü üzerinde de güçlü etkilerde bulunur.
Dinin toplum üzerinde etkili olmasında, özellikle onun meşrulaştırıcılık
özelliği önemli bir rol oynar. Din, toplumda olan şeyleri, toplumsal gerçekliği,
toplumsal ilişkileri insanlar katında izah etmek ve kurumsal düzenlemeleri,
sebepleri hakkındaki sorulara cevaplar vermek suretiyle meşrulaştırır.
Din-toplum ilişkilerinde dini meşrulaştırımı anlamak oldukça önemlidir.
İnsanlar, toplumsal yaşamlarında yaptıkları ve karşılaştıkları pek çok şeye
geçmişte olduğu gibi günümüzde de geçerlilik kazandırmak için dine, dinin
meşrulaştırıcı yönüne başvurma ihtiyacı duyarlar. Din, davranış ve düşüncelerimizi,
bireyin iç dünyasında olup bitenleri, inanç ve bilinçlerini, bilgi ve
tezlerini, toplumsal kurumları, siyasal ve toplumsal düzeni, onlara kutsallık
kazandırmak ve nihaî olarak geçerli ontolojik statüler bahşetmek, yani onları
kutsal ve kozmik referans çerçevesine yerleştirmek suretiyle meşrûlaştırır;
başka bir ifadeyle beşerî açıdan tanımlanan realiteyi, nihaî, evrensel ve kutsal
bir realiteye bağlayarak sübjektif ve objektif düzlemlerde haklılaştırır. Sosyal
bir fenomen olarak din, liderleri veya müntesipleri tarafından kutsal kökeni
olmayan yapı ve olayları da meşrûlaştırma potansiyeline sahiptir.
Toplumun din üzerindeki etkisi, din-toplum ilişkilerini doğru anlamak için
önemlidir. Her din başlangıçta içinden çıktığı sosyolojik çevrenin etkisi
altında kalır. Kültürel gelişimin daha sonraki aşamalarında dahi peygamber,
dinin kurucusu ve ilk taraftarları, sosyolojik kökenlerine uygun olarak
yumuşak determinizm ve sebeplilik prensibine uyarlar. Din, toplumun baskın
kültür kalıpları tarafından etki altına alınır: Dinin belli bir yerdeki organizasyonu
ve teolojisi, bir ölçüde dinin içinde çıkıp kurumlaştığı toplumun
özelliklerince paylaşılır. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde demokrasiye
ve gönüllü kuruluşlara katılıma önem verilmesi, bu ülkede Roma
Katolik Kilisesi’ni din adamı sınıfının dışındaki halkla daha büyük bir ilişki
teşvikiyle ve liderlikte azalan güveni teminle şiddetli bir biçimde etkilemiştir.
Benzer bir biçimde Amerika Birleşik Devletleri’nde hissedilen komünist tehdit,
bir kısım dinsel hareketleri bu tehdide muhalif yapmıştır. (Chalfant,
Beckley, Palmer, 1987: 5)
،