DİN SOSYOLOJİSİNİN KISA TARİHİ
Toplum ve din olayları ile ilgili düşünme ve araştırmanın tarihi, İlkçağ Yunan
düşüncesine kadar uzanır. Sosyal, daha geniş olarak manevi bilimlerin tarihini
ilk Yunan sofistlerine kadar çıkarmak genellikle gelenek haline gelmiştir.
Fakat onlardan önce de, daha doğa bilimleri kurulmaya başladığı zaman, din
üzerine bugünkü din bilimleri bakımından çok ilginç düşüncelere rastlanmaktadır.
Sofistlerin görüşleri, zamanın dinlerinin gözlemine dayanıyordu. Toplumun
din üzerinde, dinin de toplum üzerinde karşılıklı etkilerini incelemeleri
bakımından deneysel din sosyolojisi tarihinde önemli yerleri vardır.
Din sosyolojisi açısından en orijinal görüşlere Eflatun’da rastlanır. Onun
birçok bilim ve felsefe konularında olduğu gibi, bu alanda da bir öncü olduğu
söylenebilir.
Eflatun, sofistlerin “Her şeyin ölçüsü insandır.” ilkesinin aksine “Her
şeyin ölçüsü Tanrı’dır.” diyerek işe başlamakta ve bu görüşü üzerine bütün
bir felsefe, ahlak, ve siyaset sistemini kurduktan sonra, bu sistemin temeline
de dini yerleştirmektedir. Çünkü, kurmak istediği yeni toplum düzeninin dinsiz
yaşayamayacağına inanmaktadır. Eflatun’un din sosyolojisi açısından dikkati
çeken iki önemli eseri vardır; “Devlet” ve “Kanunlar”. Özellikle “Kanunlar”
adlı eseri alanımız itibarıyla daha da önemlidir. Eflatun bu kitabında, günün
sosyal şartlarına uygun bir devlet ve anayasa planını çizdikten sonra,
koyduğu kanunların sadece maddi yaptırımlarla tutunamayacağını, asıl manevi
yaptırımlar gerektiğini, bunu da ancak dinin verebileceğini söylemektedir.
Toplumda rastlanan her türlü bozukluğun dinsizlikten, inançsızlıktan ileri
geldiğini, dolayısıyla iyi bir toplum düzeninin kurulabilmesi için, ilkin dinsizlikle
savaşmak ve bunun için de birçok devletin yaptığı gibi, dinsizlik
aleyhinde kanunlar çıkarmak gerektiğini ifade etmektedir. Ona göre, dinsizliği
önlemek için kanun çıkarmak da yeterli değildir. Çünkü, dinsizliğin asıl
sebebi maddi değil, manevidir, halktan değil filozoflardan kaynaklanmaktadır.
Böylece o, dinsizliğe götüren materyalist felsefeye karşı, spiritualist bir
felsefe kurmak gerektiğini belirterek, düşünce tarihinde ilk olarak sağlam bir
İlahiyat (Teoloji) sistemi kurmaktadır. Eflatun’a göre, bu İlahiyatın ilk işi;
Tanrı’nın varlığını ispat etmek, ikincisi Tanrı’nın insanlarla ilgilendiğini, hiç
kimsenin yaptığının yanına kâr kalmayacağını göstermek, üçüncü olarak da;
Tanrıların bir takım yalvarmalarla ve hediyelerle kazanılamayacağını, herkesin
kendi hareketlerinden sorumlu olduğunu anlatmaktır.
Böylece Eflatun, dinde, inanç, amel, eğitim ve yaptırımın önemini anlatmakta
ve bunların bir toplumun var olma, yaşama şartlarından biri olduğunu
belirtmektedir. Eflatun’un din-toplum ilişkilerini çeşitli yönlerden ayrıntılı bir
şekilde incelemesi, din sosyolojisinde tarihsel anlamda gerçek bir öncü olduğunu
göstermektedir.
Sosyolojinin öncülerinden hatta ilk kurucularından biri olarak kabul edilen
Aristo’nun din üzerine görüşleri daha çok metafizik ve psikolojik temellere
dayanmaktadır. Din ve toplum ilişkileri konusuna ise genel sosyolojik görüşlerinden
başka bir şey söylememektedir.
Hıristiyan Ortaçağı