DİN SOSYOLOJİSİNİN KISA TARİHİ
Luckmann “Görünmeyen Din” adlı eserinde, din sosyolojisinin, modern
toplumda dinin değişen yapısını tahlil etme konusunda sorunlar yaşadığını
belirtmekte ve modern toplumda geleneksel kilise dininin yerini alan her
hangi bir şeyin de ‘din’ olarak adlandırılıp adlandırılamayacağını tartışmaya
açmaktadır.
‘Din’in tarihsel olarak kurumsallaşmış geleneksel kilise ile özdeşleştirildiğini
ve böylece ‘işlevsel’ olmaktan çok ‘özsel’ ve aldatıcı bir din
tanımının ortaya çıktığını ifade eden Luckmann, bu ‘yargılayıcı’ ve ‘etnosentrik’
(benmerkezci) tanımın teolojik ve felsefi meziyetleri ne olursa olsun,
sosyolojik olarak her hangi bir değerinin bulunmadığını söylemektedir. Luckmann,
aşkın bir nitelik taşısın ya da taşımasın toplumsal/insani süreçlerin bir
ürünü olan tüm ‘anlam sistemlerinin’ ‘dini’ olarak nitelendirilebileceğini ifade
etmekte ve böylece dinin evrensel ve antropolojik bir yorumuna ulaşmaktadır.
Bu çerçevede, bir anlam sistemi oluşturan ve dini bir işlev gören herhangi
bir ‘dünya görüşünün’ de, dinin toplumsal bir formu olarak tanımlanabi24
leceğini öne süren Luckmann’a göre, ‘kilise ve dinin özdeşleşmesi’,
sekülerleşmenin yanlış anlaşılmasına neden olmaktadır. Şöyle ki, iyi
temellendirilmemiş bir teorinin yokluğunda, sekülerleşme tipik bir şekilde,
kiliselere devamın azalmasıyla ölçülen patolojik bir süreç olarak görülmüş ve
kurumsal boşluk, Comte tarafından öngörülen bir karşı kilise tarafından
doldurulmadığından, modern toplumun dindar olmadığı sonucuna varılmıştır.
Luckmann, dinin, giderek daha öznel ve özel bir konu haline gelmeye
başladığını, yani kiliseden koparak bireyselleştiğini ifade etmektedir. Bu
şekilde dinin ‘resmi model’i ile ‘bireysel dindarlık’ arasında bir ayrım yapan
Luckmann, resmi modelin yerini, modern zamanlarda bir başkasının
doldurabileceği ihtimalinin göz ardı edilmemesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Bu yeni süreçte din, bireyin kendisini içinde bulduğu verili ve nihai bir kutsal
kozmos olmaktan çıkmış ve bireysel bir tercih meselesi haline gelmiştir.
Dinin geleneksel tarzlarıyla karşılaştırıldığında dinin bu yeni toplumsal
formu, dindarlığın köklü bir şekilde öznel/bireysel bir biçimidir.
Peter Berger (1929–…)