Felsefe Yazıları

Din Psikolojisi Nedir? (Psikoloji)

DİN PSİKOLOJİSİ

Dinî yaşantılardakİ süreçlerin (dinde neyin, nasıl yapıldığının) modern psikolojik perspektiften değerlendirilmesiyle ilgili bir kavramdır. Henüz psikolojinin bir alt dalı olarak gelişimini tamamlamamıştır. Genci olarak sosyal psikolojinin içinde değerlendirilebilir. Din psikolojisinin, psikolojiyi dinî bir bakışla ele alan dinî psikoloji (religious psychology) ve din fel­sefesiyle bir ilgisi yoktur.

Din psikolojisinin bilim olma iddiasına rağmen bilimsel bir tanımını yapmak imkânsızdır. Çünkü din adı altında putperestlikten İslamiyet’e kadar bir çok farklı inanç sisteminin bir arada melenmesi taraflı ve çelişik bir tutumdur. Martimer Ostow’un dediği gibi “din psikolojisi çalışmaları, herhangi bir dinin değeri ve geçerliliği hakkında bir şey söylenmemelidir”. Oysa dinlerin etik yapıları çıkarıldığında ve dînî hayat tarzları psikolojinin bir dalı olma amacıyla ölçülebilir, niceliksel davranışla­ra İndirgendiğinde, incelenen dinin kendisi değil, ancak modern anlamda dindar insanın davranışları olabilir. Bu nedenle bugün din psikolojisi, çeşitli psikoloji ekollerinin dine ve dindar insana bakışıyla sınırlı kalmıştır.

Din psikolojisinin tarih, dinî psikoloji ve dîn felsefesinden farklı olarak yüz yıldan öteye gitmez. İlk din psikolojisi çalışmasının Amerikan pragmatizminin kurucusu W.James’in 1902’de yazdığı (Yaşantının Çeşitten (Varieties of Religous Experienccs) kitabı olduğu genellikle kabul edilir. Ama aslında kitabın yazılışı sırasında, modern psikolojinin ana ekol­leri henüz ortada yoktur ve James için bu çalışma kısa süreli bir ilgi olmuş, sonradan felsefeye yönelmiştir.

Modern psikoloji ekolleri içinde dinle en çok ilgilenen ve din psikolojisi anlayışları üzerinde en çok etkili görüş, S.Freud’un psikanalizidir. Freud’un dîn alanındaki görüşleri de, diğer görüşleri gibi bir çok değişikliğe uğramıştır. 1907’de yazdığı ilk makalede dinî uygulamaları, takıntılı eylemlere benzetmekte ve her ikisinde de saplanılmış, tekrarlanan, katı davranış kalıplarının olduğunu söylemektedir. Ona göre dini uygulamalar, bilinç-dışı çatışmalardan kaçma ve onları kontrol etme amacına hizmet eden yumuşatılmış ruhsal (mental) rahatsızlıklardır. Ruh hastalığında kontrol kişinin içindedir, dinî kontrol ise kişiye dışardan verilir, sonradan kişinin iç kontrol sistemine alınırlar. Freud’un dinle ruh hastalığını aynı zihinsel mekanizma ile açıklama girişimi, araştırmalraın ruh hastalıklarıyla dinî tutumlar arasındaki ilişkilere ve ruh hastalıkla-rındakİ belirgin dinî muhtevalara yönelmelerine yol açmıştır. Örneğin fobik kaçınmanın genital cinsellik korkusuyla bağlantılı olabileceği bir hasta dindarsa, dinî yasaklamalar onun nevrotik tiksintisini gizler ve ona destek olur… Dinî yasaklar, depresyonu olan birinde suçluluk duygusunu ve azalmış benlik saygısını arttırabilir. Dinlerdeki vecd halleriyle histeri arasınd; mistisizmle şizofreni ve paranoid durumlar arasında çarpıcı benzerlikler vardır. Bu gibi düşünceler, böyle çalışmaların ürünle­ridirler.

Freud, daha sonra dine grup psikolojisi temelinde yaklaşmış; Bir Yanılsamanın Geleceği (1927) ve Uygarlık ve Hoşnutsuzluktan (1930) çalışmalarında ise dinin bireyin sıkıntısını ya­tıştırmanın bir yolu olabileceğini belirtmiştir. Musa ve Tektanrılık’ta (1937) ise dinin insanın ilkel ihtiyaçlarını karşılayabileceğini, çünkü her neslin bir öncekinden arkaik bir miras devraldığını söylemiştir. Bu son yaklaşım, dinî yaşantıya kollektif bilinçdışının arketipsel sembolleri olarak bakan C.G.Jung’un yaklaşımına benzemektedir.

Kendisi ateist olan, bireysel psikoloji ekolü­nün kurucusu A.Adler ise dini, psikopatolojik bir perspektiften değil, insan psikolojisinin bir normu olarak görmekle Freud’tan ayrılır.

Başta S.Kierkegard ve P.Tillich gibi bizzat din adamı olan filozoflar olmak üzere varoluşçu felsefeden etkilenen insancı (hümanist) psikoloji ekolü ise dinî yaşantıya özel bir önem verir. Fakat bu ekolden psikologlar daha çok Doğu dinlerine sempati duymaktadırlar.G.VV.AHport’un dini dışarda tutan bir psi­kolojinin tamam sayılamayacağını, fakat dini, korku ve engellemeler meydana getiren, insa­nın dine hizmet ettiği “dış” din ve sağlıklı, olgun insanın temel bir yanını teşkil eden dinin İnsana hizmet ettiği “iç” din diye ikiye ayırmak gerektiğini; Doğu dinlerinin iç dine daha ya­kın olduğunu söylemesi bu yaklaşımın karakteristiklerini vermektedir. Bu yaklaşımın en çok bilinen savunucularından biri de E.Fromm’dur.

Psikolojiden dine yeni yaklaşımlar ise dinin aşkın (transcendantal) bir insan ihtiyacı olduğunu belirten ve Doğu bilgeliğiyle Batı biliminin sentezini kurmaya çalışan A.Maslow’un transpersonal (kişiüstü) psikoloji ekolü ve parapsİkolojik çalışmalarında görülmektedir. Fakat henüz her iki yaklaşım da genel psikoloji içinde önemli bir yer edinememişlerdir.

Dine modern bir gözle, bir grup organizasyonu formu olarak bakıldığında dinin özellikle geleneksel toplumların hayatında önemli bir yer tuttuğu görülür. Din, kişinin grup içinde yer almasını sağlar. Dinî törenler gencin eriş­kinlerin hayatına girmesini kolaylaştırır. Dinî ritüeller (ayin) bireyin kimlik kazanmasına,
tâbi olunan liderle özdeşlik kurmasına fırsat verir. Cinayet, evlilikdışı ve aileiçi cinsel ilişkiler gibi grup içi yaşantıları bozan durumlar, dinî yaptırımlarla önlenir. Fakat modern dün­yada din önemini giderek kaybetmekte, siyasî organizasyonlar dinin eski işlevlerini üstlenmektedirler. Dinî hayat tarzı ise işlevlerini kısmen marjinal gruplar içinde sürdürebilmektedir. Bu grupları inceleyen din psikolojisi, bir “marjinal insan psikolojisi” haline gelmiştir.

Modern hayatta, dinin psikolojiyi ilgilendiren bir alanı da dinî danışmanlıktır (pastoral counseling). İlk dinî danışmanın Freudçu bîr protestan rahip olan O.Pfister olduğu söylenebilir. Dinî danışmanlık özellikle Hristiyan top­luluklarda hayatın bunalım dönemlerinde papaza baş vuran insanlara bir psikolojik yardım kurumu olarak yerleşmekte, modern danışmanlık öğrenimi yapan papaz sayısı artmaktadır.

Görüldüğü gibi din psikolojisi Batı kökenli, modern bir kavramdır. Son yıllarda Amerika kıtasındaki müslüman psikologların bir dernek kurmaları, bu alandaki en önemli gelişmedir. Müslüman psikologlar şimdilik, din psikolojisine karşı bir tavır oluşturmak yerine, Freudçuluk’a karşı bir başka psikoloji ekolünün yanında yer almaya, onunla İslamiyet arasında benzerlikler yakalamaya çalışmaktadırlar.

(SBA)