Sosyoloji Tarihi

DİN OLGUSU EMILE DURKHEIM

 

DiN OLGUSU
Durkheim’e göre ,din de önemli bir toplumsal olgudur. Durkheim modern top- lumlarda uzmanlaşma ve ideolojik nedenlerden dolayı dinin kaynaklarının araştı- rılmasının imkânsız olduğunu düşündüğü için, din olgusunu ilkel toplumlar bağ- lamında ele almıştır. Ona göre dinin doğası, ilkel bir toplumda daha modern bir toplumdakine göre çok daha kolay kavranabilecektir. Din üzerine ampirik verileri Avustralya kabilesi Aruntalar üzerinden toplamıştır (Ritzer, 1992). Durkheim’in me- rak ettiği soru şudur: ilkel (ve modern) dinin kaynağı nedir?
Ona göre tüm dinlerin kaynağı toplumdur. Her toplum (bireyler aracılığıyla) bazı olguları kutsal bazılarını ise kutsal olmayan olgular olarak tanımlayarak di- ni yaratır. Kutsal olan ve olmayan şeklindeki bu ayrımda ise, dinin özünü toplum- sal gerçekliğin kutsal sayılan yanları (yani ayrı tutulan ve yasak sayılan) oluştur- maktadır. Kutsal olan şeyleri yüceltmek saygı, gizem ve korku gibi tutum ve dav- ranışları yaratır. Kutsal olan ve olmayan ayrımı, tüm dinlerde ortak iken, yüce bir tanrıya inanmak tüm dinlerin ortak olan bir özelliği değildir. Örneğin, Budizmin birçok öğretisi kişisel ve yüce bir tanrıya inanmayı gerektirmez. Bu nedenle Durk- heim’e göre sanıldığının aksine din yüce bir tanrıya inanmak değil, kutsal sayılan şeylere inanmaktır. Kutsal olmayan din dışı şeyler ise gündelik hayatın olağan sı- radan yanlarını içermektedir. Bununla birlikte toplumsal hayatın bazı yönlerinin kutsal olarak yüceltilmesi, dinin gelişimi için gerekli ancak yeterli bir koşul değil- dir. Durkheim’e göre, dinin gelişimi önce kutsalın belirlenmesini, sonra kutsal olanla ilgili  inançların örgütlenmesini  ve  son olarak  da, inançlara  bağlı  olarak ortaya çıkan ayin ve uygulamaları gerektirir (Ritzer, 1992; Aron, 2006, s.321).
Durkheim, din hakkındaki fikirlerini Avustralyalı Arunta kabilesindeki tote- mizm üzerine yaptığı incelemelere dayandırmaktadır. Totemizm özellikle hayvan- ların ve bitkilerin kutsal sayıldığı ve klanın amblemleri olarak alındığı bir din siste- midir. Yani totemizm çevredeki özel şeylere – hayvanlara, bitkilere, özel yerlere ve nesnelere – tapmayı ve bu şeylerin dinsel ayinlerde kullanılan temsillerini yap- mayı gerektirir. Ona göre totemizm en ilkel ve en basit din biçimidir ve kaynağı bitki veya hayvanlar değildir. Bitki ve hayvanlar sadece bu kaynağı temsil etmek- tedirler. Dolayısıyla totemler, aslında maddi nitelikte olmayan toplumsal gücün maddi nitelikteki temsilleri veya sembolleridir. Maddî-olmayan bu güç ise toplu- mun kolektif bilinci/vicdanıdır. Durkheim’e göre, bireyler ölür, kuşaklar değişir ve onların yerini başka kuşaklar alır. Ancak bu maddi-olmayan güç (kolektif bilinç) canlı ve aynı kalır. Bu bakımdan Durkheim’e göre, dinin kaynağını kolektif bilinç oluşturur ve bu kolektif bilincin kaynağı ise toplumdur. Özetle Durkheim’e göre dinin asıl kaynağı toplumdur. Durkheim’in ampirik olarak incelediği ilkel toplum örneğinde de dinin asıl kaynağı klandır, yani topluluğun kendisidir.
Özetle, totemizm kolektif bilincin/vicdanın sembolik bir temsilidir ve bu kolek- tif bilincin kaynağı toplumun kendisidir. Bu açıklamadan din ve tanrı gibi kutsal sayılan şeylerin kaynağının da toplum olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Yönte- mine sadık kalan Durkheim, dinin yalnızca kaynağını nedensel olarak açıklamak- la kalmaz aynı zamanda onun işlevlerini de belirler. Ona göre din oldukça önem- li işlevlere sahip olan bir toplumsal olgudur. Dinin temel işlevlerinden biri toplum- sal dayanışmayı sağlaması ve güçlendirmesidir. Toplumsal dayanışma var olduğu sürece din de varlığını sürdürecektir. Tarihsel süreç içinde dinin somut biçimleri değişmekle beraber özü aynı kalacaktır (Ritzer, 1992; Bozkurt, 2007).