Tarih

Diktatörlük Nedir, Diktatör Kimdir? (Siyasi İdâre Şekilleri)

Diktatörlük, devletin bir kişi ya da küçük bir grup tarafından mutlak denelim altında bulundurulduğu yönetim şeklidir. Diktatörlük teriminin en yaygın anlamı şu özelliklerden en azından biri ya da birkaçına sahip olan otorite tipini ifade eder:

a) Yöneticiyi (veya yöneticileri) eylemlerinden dolayı sogruya çekecek veya işten el çektirecek yasa ve adetlerin yokluğu,

b) Otoritenin gücü üzerinde sınırlamaların olmayışı,

c) Önceden varolan yasaların hilafına yüce otoritenin kazanılması,

d) Normal görev devir-teslim için şartların olmaması,

e) Otoritenin yalnızca sınırlı bir grubun yararına kullanılması,

f) Teb’anın salt korku yüzünden itaat etmesi,») Gücün tek bir insanın elinde toplanması,

h) Terör uygulanması. Antik çağda, geçici diktatörlük, normal olarak devletin bunalım dönemlerinde olağanüstü bir hal tedbiri olarak seçilirlerdi. Roma Cumhuriyeti ise askerî krizler esnasında diktatörler tayin etti (terim gerçekte kökünü bu uygulamadan almaktadır). Eski Yunan şehir devletlerinde de zaman zaman, yurttaşların birliği ciddî şekilde tehdit altında bulunduğunda. Solon gibi kimselere yüksek kanun kuyuculuk güçlerinin verildiği görüldü.

Modern dünyada ise diktatörlerin çoğu kitle hareketlerinin önderleri olarak iktidara gelmiş ve bu tür hareketleri kontrollerinde tutarak ve ikıidar lekeli elde etmiş siyasî partiler vasıtasıyla yönetimlerini sürdürmüşlerdir. Burada diktatörler, çoğu kez bir askerî cuntanın bir hükümet darbesinden sonra iktidarı ele geçirmesi suretiyle, silahlı kuvvetler arasından çıkmaktadır. Bu noktada önemli bir ayırım, halk tarafından seçilmekle yahut baskıcı kurumları kontrolünde bulundurma yoluyla şahsî gücünü kullanan diktatör tipi ile, gerçekte büyük ölçüde sözde mevki sahibi olan yahut yönetici bir klik içerisinde durumu “eşitler arasında birinci”likten başka bir şey olmayan ve diktatörlüğü görünüşte kalan lider tipi arasında yapılabilir. Hitler, Mussolini ve Stalin gerçek anlamda diktatör idiler. Oysa daha yakın dönemde Sovyetler Birliği’nde, şöhretini parti hiyerarşisi içerisindeki konumuna borçlu olup Politbüronun geri kalan üyeleri ile mücadele etmek durumunda bulunan liderler büyük ihti­malle gerçek diktatörlüğü becerememiş olanlardır. Modern dünyadaki diğer önderler arasında ise, General de Gaulle Roma modelindeki gibi halkın isteğiyle tayin edilmiş bir ‘kriz’ diktatörü olmağa yakın görülürken. General Franko özellikle hayatının sonlarına doğru kendi yetki alanı içerisinde kesinlikle güçlü bir idareci olarak belirmiştir.

Anayasaya dayalı bazı yönelimlerde de toplumun içinde bulunduğu çeşitli sosyal ve siyasal bunalımları aşabilmesi için yürütmenin ba­şında bulunan devlei veya hükümet başkanlarına olağanüstü yetkiler verildiği ve ılımlı denebilecek diktatörlüklerin kurulduğu olmuştur. ABD, İngiltere, Fransa’da V.Cumhuriyet rejimi ve Almanya’da Weimar Cumhuriyeti dönemi buna örnek gösterilebilir.ABD’de başkanlarına, sahip oldukları geniş yetkiler sebebiyle “seçimle gelen krallar” denmiştir.

(SBA)