33Sosyoloji Sözlüğü

DETERMİNİZM

 

DETERMİNİZM

 

Determinizm evrenin
veya olayların ya da bir bilimsel disiplinin alanına giren tüm nesne ve
olayların önceden belirlenmiş olduğu, onla­rın öyle olmalarını zorunlu kılan
birtakım yasa veya güçlerin etkisiyle meydana geldikleri­ni ileri süren
öğretiye verilen addır.

Başka bir söyleyişle
felsefe bağlamında, ahlâ­kın kapsamına giren seçimler de dahil, bütün olayların
Özgür iradeyi ve insanın başka türlü davranabilme imkânını kabul etmeyen birta­kım
önceden var olan zorunlu nedenler zinci­rinin zorunlu olarak belirlediğini
savunan te­oridir. Buna göre insan iradesinin sözkonsu zorunlu nedenler
zincirine etkisi olmadığın­dan olayların meydana gelişinde nedenlerin gücü
bulunmaktadır. Böylece nedensellik ilke­si determinizmde temel İlke olarak
kabul edil­mektedir. Çünkü determinizme göre evrende akli bir yapı ve düzen
vardır, dolayısıyla belirli nedenlerin veya durumların bilgisine sahip
olunduğunda, o nedenlerin veya durumların ortaya çıkartacağı olayların
bilgisini elde et­mek mümkündür. Nitekim Spinoza’nın külli determinizm olarak
nitelenen determinist an­layışı objektif akılcılığın ulaştığı tam ve kesin
determinizm olarak nitelendirilir. Fakat deter­minizmin klasik öğretisini
XVIII. yüzyılda Pİ-erre-Simon Laplace ortaya koymuştur. Lapla-ce’a göre,
evrenin bugünkü durumu, önceki durumunun bir sonucu ve bundan sonraki du­rumunun
İse bir nedenidir.

Determinizmin
köklerini Thales’e kadar uzatmak mümkündür. Gerçekte evrenin te­mel ilkesi
olarak Thales su’yu, Anaksimand-ros “apcrion=bilinmez”i, Anaksimcnes
hava­yı, Herakleitos logos’u tüm oluşu düzenleyen unsur olarak alır. Yine
Empedokles’in “dört unsur” (su, hava, toprak ve aıeş)u,
Demokri-tos’un atomu, Aristoteles’in ilk hareket ettiri­ci ilkesi, Stoacıların
evrensel logos’u birer be­lirleyici olarak düşünülür. Yeni çağda meka-nikçi
anlayış determinizmi temel alacaktır. Çünkü mekanik ilişkilerin kesinliği
evrendeki düzenin varlığını da açıklayıcı mahiyettedir. Öte yandan Descartes,
Tann’yı takdiri bakı­mından özgür kabul ettiği gibi, kendisinde tan­rısal
nitelikler bulunan insana da irade Özgür­lüğü ve seçimini tanır. Buna karşılık
Descar­tes felsefesinde madde dünyasında tam anla­mıyla bir determinizm
sözkonusudur. Fakat onun ikiciliği madde-ruh karşıtlığında,
determinizm-özgürlük karşıtlığını da ortaya koyar. Determinizm en kesin
ifadesini Spinoza’da bulur. Taıırı’yı sonsuz, tek, mükemmel, zorun­lu, basit,
hareketsiz, ölümsüz ve bağımsız ola­rak tanımlayan Spİnoza panteist bir
anlayışa ulaşırken, bütün evrende kesin bir determi­nist düzenin bulunduğunu
savunur. Ona göre, düşüncelerimiz, eylemlerimiz, toplumsal dav­ranışlarımız
genel bîr düzene, belli ölçüleri olan bir düzene uyarlar ki, bu bakımdan yaşa­dığımız
evrende özgürlük diye bir olgudan so-zedilemez. Clüude Bernard da bilimi
determi­nist anlayışıyla özdeşleştirir ve “şunu deneysel bir delil olarak
benimsememek gerekir: Kaba cisimlerde olduğu gibi canlı varlıklarda da her
olgunun varoluş şartları mutlak bir biçimde belirlenmiştir. Bir başka deyişle
bir olgunun şartlan bir defa bilindi ve yerine getirildi mi, bu olgu deneycinin
isteğine göre her zaman ve zorunlu olarak gerçekleşebilecektir.” der.

Gerçekle
“determinizm” terimi 1820 yılların­da bir makinenin çalışmasını
anlatmak için kullanılmıştır. Ancak Laplace ve Poisson gibi bilim adamları
evrenin de bir makina gibi dü­şünülmesini önerdiler ve aynı açıklamanın ev­ren
açısından da geçerli olduğunu eserlerinde savundular. Önceleri tabiat
bilimlerinin çeşit­li alanlarında sözkonusu edilen determinizm, genel olarak
bir yöntemi anlatırken, bu yönte­min aşırı bir zorlamayla bütün bir evrene
yayıl­ması, bilim açısından da savunulması müm­kün olmayan yanlış bir tulumu
doğurmuştur. Gerçekte bir metafizik varsayım olarak görül­mesi gereken bu tutum
“dogmatik determi­nizm” şeklinde nitelendirildi ki, bilimlerin
gc-Hşmesindeönemli olanyöntemli determinizm­den ayırmak gerekir. Çünkü dogmatik
ya da külli determinizmde bilimin gelişimini engelle­yici unsurların bulunduğu
bir yana, ayrıca İn­sandaki iradeyi, irade Özgürlüğünü ve insanı­nın hayal
içinde bu irade özgürlüğüne dayana­rak yaptığı .seçimler reddedilmiş olmakta,
in­san durağan bir nesne durumuna indirgenmiş bulunmaktadır. Gerçekten
evrendeki var ol­duğu kabul edilen akli ve düzenli yapının par­çaları arasında
nasıl sıkı bir ilişki sözkonıısuy-sa, evrenin bir parçası olan insan için de
aynı

durumun sözkonusu
olduğu kabul edilmeli­dir. O halde insanın bütün eylemleri, davranış­ları,
düşünce, duygu ve hatta sezgileri bile ne­densellik İlk esi gereğince önceden
belirlenmiş­tir. Yani İnsanın eylemleri, düşünceleri, sezgi­leri vb.
kendilerini oluşturan şartlar tarafın­dan belirlendiği için,bir irade
özgürlüğünden ve özgür seçimden söz edilemez. XIX. yüzyıl­da pozitivist
felsefenin ve onun etkilediği bi­lim anlayışının hakim bir duruma geçmesi, dü­şünce
bilim alanında tartışmalara, bunalımla­ra, çatışmalara neden olmuştur. Fakat
yüzyı­lın sonuyla XX. yüzyılın başlarından itibaren, sözgelimi Bergson,
Boutroux, Broglie, Heİsen-berg, ?lanck, Von Neumann, F.Perrîn gibi fi­lozof ve
bilim adamlarının del ermin izme yö­nelttikleri eleştiriler etkili olacaktır.

Determinizm gerçekte,
yukarıdaki ortak özellikleri haiz bütün bir teoriler topluluğu­nun adıdır.
Terim, determinizmin türü zım­nen ya da açıkça belirtildiğinde belirli bir öğre­tinin
adı haline gelir. Terimin kullanımındaki bu özelleşme ya belirlenen nesneler
sınıfına ya da belirleyici olan nesne tipine ya da her iki­sine birden İşarette
bulunabilir. Sözgelimi, ekonomik determinizm ekonomik etkenlerin diğerlerini
belirlediği öğreti anlamına gelir; ta­rihsel determinizm olayların tarihle
belirlendi­ği tarih teorisi demektir; sosyolojik determi­nizm de, toplumsal
olguların belirlenmiş oldu­ğu ve onların toplumsal cikcnlcrce belirlendi­ği
görüşüdür.

Bu anlamda determinizm

 1– Mekanik deter­minizm;

 2- Toplumsal determinizm;

 3- Tarih­sel determinizm şeklinde de ayrıma tabi tutu­labilir.
Mekanik determinizmde, insanın irade­si, yani İşleği ve eylemi kendi dışındaki
neden­lerin sonucudur. Toplumsal determinizmde, insanın istek ve iradesi daima
içinde yaşadığı toplumsal şartlara bağımlıdır ve bu şartların zorlamasıyla
insanın iradesi ve isıeği belirle­nir. Tarihsel determinizmde ise, İnsanın
irade ve eyleminin belirlenmesinde tarihin, tarihi olayların etken okluğu ileri
sürülür.

Başka bir söyleyişle
determinizmi çeşitli açı­lardan tanımlamak mümkündür. Bunları şöy­lece
açıklayabiliriz:

a)  Deneysel dcteıminizm: Deneye dayalı ya da
pozitif bilimlerde (fizik, kimya, biyoloji vb.) temel kabul edilen determinizm;
bülün olaylar değişmez bir biçimde belirlenmiş ve belli nedenlere bağlıdır.
Buna göre belli or­tam ve şartların oluşmasıyla meydana gelecek sonuç kesindir,
aksi düşünülemez. Olayları meydana getiren nedenler deneyin dışında ve
deney-üstü, yani aşkın nitelikte değildirler, olayların kendisinde ve doğada
içkin olarak vardırlar. Doğanın, dolayısıyla evrenin üstün­de bir neden
aranmamalıdır. Bu anlayış Tan-rı’nın varlığını ve iradesini kabul etmez. Öte
yandan nedensellik ilkesi, buna bağlı olarak da determinizm doğa yasalarının
evrensel, de­ğişmez ve düzenli olduğunu ileri sürer. Bu ba­kımdan imkân,
rastlantı, özgür irade, mucize gibi gerçeklikler kabul edilmez. Evrende zo­runluluk
asıldır.

b)
Psikolojik determinizm: İnsan davranışla­rı ve eylemleri değişmez ilkelere veya
yasalara bağlı olduğu gibi aynı zamanda zorunludur. Öyleyse insan
özgürlüğünden, insanın özgür iradesinden ve özgür seçiminden de sozcdilc-mez.

Alan ya da konuya
dayanan all-ayrımdan başka determinizmin önemli bir özelliği, olay­ların
nedensel olarak belirlendiği yolundaki öğreti anlamına gelen nedensel
determinizm olarak tanımlanmasından doğmasıdır. Bu fi­kir, sözgelimi
istatİstİğeya da teolojik determi­nizme, yani olayların istatistik,
olasılıklarca ya da Tanrı tarafından nedcnsel-olmayarak belir­lendiği
iddiasındaki teorilere zıt gelebilir. Bu belirleyici tiplerinin
csas-itibariylenedensel ol­mayan tipler olarak görülmesi gerekip gerek­mediği
ya da nihai olarak onların nedenselli­ğin ö/.cl bir durumundan başka bir şey
olup ol­madıkları tartışılabilir. Son olarak şu söylene­bilir ki,
istatistikteki olasılıklar, bireysel olay­larda yalıtılacak kadar fazla
karmaşık ya da önemsiz nedenlerin sonuçlan olarak yorumla-ııabilirve aşkın
belirleyiciler bile nedenler ara­sında sayılabilir.

(SBA)