DEMOKRASİ
Egemenlik haklarının
halka ait olduğu siyasî sistem ve yönetim şekli. Yunancadan gelen kelimenin
demos (halk),kmtos (yönetim) etimolojik anlamı korunmuş olmakla birlikte, baştan
beri aristokrasiye muhalif grupların siyasî programlarını buna dayalı olarak
gerçekleştirmek özlemlerini simgelediğinden kelimede kavram kaymaları
olmuştur. Genel bir tanımla demokrasi egemenlik haklarının halka ait olduğu
fikrine bina edilmiş siyasî bir sistemdir. Şu veya bu şekilde bu sistem, geniş
bir şekilde uygulanmış olmakla birlikte bugünkü tüm çağdaş ideolojiler
tarafında» oldukça farklı, hatta çelişkili anlamlarla doldurulmuştur. Bu
bakımdan tek bir tanımda birleşme imkânı yoktur. A.Lİncoln, demokrasiyi
“halkın, halk için ve halk tarafından yönetilmesidir” diye
tanımlarken J.J.Rousseau, demokrasinin gerçek şekliyle hiçbir zaman var
olmadığını ve
olmayacağım ileri
sürmüştür. Gerçekten de halk hiçbir zaman siyasî kararlara doğrudan katılma
hususunda tam bir irade sahibi olamaz, bu nedenle her zaman idare edenler ve
idare edilenler ayrımına gitmek zorunluluğu vardır. Bunun için mevcut bir sürü
seçim tekniklerinin ve iktidarın temsilini veya delegasyonunu izah eden muhtelif
teorilerin içinde halkın iktidarı fikri, idealden başka bir şey değildir. Bu
nihaî ve ideal tanıma yaklaşmanın İmkanı olmadığı da ayrı bir gerçektir. Bu da
demokratik bir rejim kriteri arama gayretlerinin iflasa mahkum olduğu anlamına
gelir. Örneğin, sadece halkın iradesinin iktidarın doğrudan kaynağı olduğu
yerlerde, demokrasinin olduğu konusunda anlaşılabilse bile, bu durumda hangi
halktan sözedildiğini belirtmek önem kazanır. Konuya bu açıdan baktığımızda
Atina’daki demokrasi modelinin -ki bu model şehirdeki yabancılarla köleler
dışındaki yurttaşlara oy hakkı tanıyordu- çağımizdaki ideal demokrasilerin çok
gerisinde kaldığım görüyoruz. Tek dereceli ve tüm vatandaşlara oy hakkı tanınan
bir modelin varlığı eğer bugünün demokrasisi İçin vazgeçilemez bir şartsa, ne
yeterli şartlan sağlayabilir, ne de tartışılmaya kapalı bir şeydir.
Azınlıkların haklarını ve adayların çoğulculuğunu teminat altına alan rekabete
dayalı bir seçim sistemi de, tek partinin tekeline bağlı ve resmî adaylarla
yürütülen, rekabete dayalı olmayan seçim sistemi de bu modeli kullanmaktadır.
Hatta ilk tip seçimlerde bile partilerin aday belirleyişlerinde-ki
tekelcilikten kaynaklanan fırsat ve imkan eşitlikleri vardır. Şu halde,
demokrasi üzerine yapılacak tüm tanım denemeleri ya yaklaşık anlamlar
verecektir, ya da İdeolojik bir tercihin çerçevesinde şekillenecektir.
Bir toplumda
demokrasinin gerçekleştirilebilmesi İçin bazı asgarî şartların bulunması gerekmekledir.
Bunlar;
a) Halkın yönetime geniş çapta katılması,
b) Farklı düşüncelerin serbestçe ifade edilmesine ve
düşüncelerin Örgütlenebilmesine imkan tanınması,
c) Çoğunluğun kararlarına toplumun uyması ve bunun yanında
azınlık haklarının korunması,
d) Temel hak ve Özgürlüklerin güven altında
bulunmasıdır. Doğrudan doğruya kendini yönelebilme imkânına sahip bulunmayan
halk, yöneticilerini belli aralıklarla yapılan seçimlerle belirler ve bu yolla
yönelime katılmış olur. Demokratik toplumlarda halkın yönetime katılması partiler,
seçim, referandum vb. kurumlar şeklinde Örgütlenmiştir.
Demokrasi
Türleri:
Doğrudan demokrasi ile
temsilî demokrasi arasındaki geleneksel çekişmenin tek bir teorik bağlamı
vardır. Zaten vatandaşların aracısız olarak kararları doğrudan aldıkları lek
dereceli demokrasiler son derece nadirdir. Aıi-na’da bile, alman kararların
geçerli addedilmesi için allı bin kişinin agorada toplanması gerekli idi.
Doğrudan demokrasi ancak çok dar bir çerçevede algılanabilir ve sadece çok
istisnaî durumlarda tatbik edilebilir. Örneğin İsviçre’nin en küçük kantonunun
halk meclisleri gibi. öte taraftan temsilî demokrasi ise günümüzde en
yaygınca kullanılan model olarak karşımıza çıkar. İktidarın yürütülmesi için bu
demokraside genel oyla seçilen temsilcilere yeiki verilir. Bunlara da milletin
istekleri yönünde çalışacakları konusunda güvenilir. Sık sık referandum ve
veto gibi “yarı doğrudan” demokrasi uygulamalarına temsilî hükümetler
de başvurmak.zorunda kalabiliyorlar. Muhtelif uygulama yöntemleriyle bu
kurumları bir-birînden farklı rejimlere sahne olan bir çok devletle de görmek
mümkündür. İsviçre’deki konfederasyon, Fransız Cumhuriyeti, Avustu-ralya,
ABD’nin eyaletleri, İtalya, Sovyetler Birliği ve bazı halk cumhuriyetleri
bunlara birer örnek teşkil ederler.
Sonuçlan itibariyle
birbirlerine en zıt İki demokrasi, liberal kökenli çoğulcu demokrasi ile çoğu
zaman Marksist kökenli olan üıumİ-ınist demokrasidir. Bunların ilki daha
eskidir ve Ban Avrupa ile Kuzey Amerika’da kuvvetle kök salmıştır. Özgür,
ciddi ve yer almak isteyen itim siyasî güçlerin rekabetine imkan laru-yan
seçimlerin varlığına dayanır. Bu seçimlerin açık veya gizli olarak muhalefetle
azınlıkları koruyan bir statüsü, bunun yanında da çoğunluğun iktidarı elinde
bulundurma hakkıyla bu iktidarın her an el değiştirebileceğinin kabulüne
istinad eden bir prensibi vardır. Gerçekte ise sık sık bu İdeal şemanın dışına
taşüdı-ğı görülür. Marksist modele gelince, 1917’den bu yana Sovyetler
Birlİği’nde II.Dünya Sava-şı’ndan sonra da halk cumhuriyetlerinde yürütülen bu
model -Marks’a göre- üretim araçlarının mülkiyetini elinde tutan bir sınıfın
baskısını gizlemeye yarayan çoğunluğun hülyalarına tepki olarak sahneye çıktı.
Marksist demokrasi ünanimisttir. Zira iktidar için sınıflar arası Çekişme ve
rekabeti toplumsal/siyasal yapıdan çıkarmışlardır. Bunun sonucu olarak se-Çİm,
çalışanların tümünü temsil eden tek bir partinin, yani komünist partisinin
idari heyetini belirlemekten başka bir şey değildir. Halk demokrasileri
toplumsal alt yapıdan yoksun olduğundan, muhalefet ve iktidarın “el değiştirmedi
tüm anlamını kaybetmiştir. Sovyetler Birlİği’nde XXII.Komünist Parti
Kongresi’n-den beri bu toplumsal homojenliğin ve halk iradesi birliğinin adı
Sovyet teorisyenlerce tüm ulusun devleti olarak konmuştur. Bu durumda
gerçeğin, teorik modelden oldukça saptığını söylemek mümkündür. Demokrasilerde
temel sorun, egemenliği kullanacak temsilcileri seçen yönetilen zümre ile asıl
güç odağım oluşturacak özel gruplardan oluşan yöneticiler arasındaki
kopukluğun sürekliliğinde yatmakladır.
(SBA) Bk. Scçİnı Sistemleri;
Siyaset; Totalitarizm