Tarih

Deli Hüseyin Paşa Kimdir, Hayatı, İdamı

Deli Hüseyin Paşa. Sadrazam, devlet adamı (D. Bursa-Yenişehir ? — Ö. İstanbul, Aralık 1659).

Hüseyin, İstanbul’a geldikten sonra, Enderun’da, saray baltacıları arasında eğitim gördü. Rivayete göre, İstanbul’a gelen İran elçisi İran’dan getirdiği bir yayı pâdi­şâh IV. Murad’a takdim etmiş ve bu yayı bo­şaltıp, tekrar kurmak hususunda sarayda tertip olunan bir müsabakada hiç bir şahsın başarılı olamaması üzerine, pâdişâhın emri île, mezkûr yayı Ağa dâiresi kapısı önünde asılarak, bu yayı tekrar kuracak olan yiğitin pâdişâha bildiril­mesi emredilmişti. Bu esnada Ağa dâiresinde hizmet eden Deli Hüseyin yayı yeni baştan kurmuş ve bu iş padişaha haber veri­lince, IV. Murad, Hüseyin’e aynı işi huzurunda bir kaç kez tekrarlattığı gibi, İran elçisi yanında bir kere daha yaptırmıştı.  IV. Murad, Hüseyin’in  kuvvetini, bilhassa pervasız konuşmasını ve delişmen hareketlerini takdir ederek, Bâbüssaâde ağasına: —  “Huzûrumdan bir an dahî ayrılmasın” — demiş  ve bu  suretle Hüseyin pâdişâhın yakınları arasına katılmıştı.  

Hüseyin Ağa, kısa zamanda küçük imrahorluk, bir süre sonra da büyük imrahorluğa yükseldi. IV. Murad’ın Edirne seyahatine büyük imrahor olarak katılan Hüseyin Ağa, burada bulun­dukları sırada, 20 temmûz 1632’de vezâret payesi ile birlikte Kaptan-ı deryalığa getirildi. Bir süre sonra açılan Revan seferine Kaptan-ı derya olarak katılan Hüseyin Paşa donanma hizmetini tersane kethüdası Piyâle Bey’e bıraktı. Revan’ın fethinde büyük gayret gösteren Hüseyin Paşa, daha sonra Âzerbaycan üzerine yapılan harekâta katıldı. Dönüşte Diyarbekir’deyken 1635’te devletin mühim eyaletlerinden biri olan Mısır’a Beylerbeyi tâyin edildi. İki yıl bu vazifede kalan Hüseyin Paşa İstanbul’a çağırılarak, Anadolu Beylerbeyliğine getirildi ve Sultan IV. Murâd’la beraber Bağdat Seferine çıktı. Muhâsara esnâsında kendi tarafına düşen iki kaleyi kolayca zaptetti ve Bağdat’ta sükûnu sağlamada büyük rolü oldu. Ayrıca iç kaledeki Narin Kuleyi bir bölük asker ile ele geçirmesi herkesi hayretler içinde bıraktı. IV. Murâd bu başarıları için onu, kubbe vezirliğine atadı. Hüseyin Paşa, 1639’da Sadâret Kaymakamı olduysa da, Sultan İbrahim’in tahta geçmesinden sonra tekrar Kaptân-ı deryalığa getirildi. Bu sıralarda Karadeniz ticâretine engel olan Rus-Kazak korsanlarına karşı Karadeniz Seferine çıktı. Çok geçmeden 30 kadar Rus-Kazak gemisini ele geçirerek İstanbul’a gönderdi. 1641’de Özi, 1642’de Bosna ve 1644’te Budin beylerbeyi olan Hüseyin Paşa, nihayet 1646’da Hanya Muhafızlığına getirildi. Savaşlarda gösterdiği cesareti sebebiyle “deli” lakabını alan Hüseyin Paşa, kış ortasında Girit’i ele geçirmek için muhârebeye başladı. Venediklilere karşı yaptığı altı muhârebede de başarı kazandı. Resmo ve Sivrihisar başta olmak üzere, Girit’in tüm şehirlerini ele geçirdi. Karargâhını Resmo’da kuran Hüseyin Paşa, kan ve barut içinde kalmış olan kaleyi yeniden tâmir etdirdi. Şehirdeki bir kiliseyi câmiye çevirdi. Hüseyin Paşa, bir taraftan îmâr faâliyetlerini sürdürürken diğer taraftan müstahkem Kandiye Kalesini zaptetmek üzere hazırlıklara girişti. Ancak bu sırada yardıma gelmekte olan Osmanlı donanması Kandiye Boğazı önünde Venediklilere yenilince, muhâsaradan bir netice alamadı. Hüseyin Paşa, buna rağmen kuşatmayı kaldırmadı ise de, gerekli yardımı alamaması, kalenin düşmesini engelledi. Önce Rumeli Beylerbeyliğine tâyin edilen Hüseyin Paşa bâzı siyâsî sebeplerin sonucu olarak Aralık 1659’da İstanbul’a Yedikule zindanına hapsedildi ve bütün dostlarının ri­calarına rağmen, affolunmayarak, iki gün sonra idam edilerek ve büyük yaldızlı kapı karşısında defnolundu. Bugün aynı mahalde  bulunan üsküf serpuşlu kitâbesiz mezar Hüseyin Paşa’ya aittir.

Halk arasında “gâzî” ve bilhassa gözünü budaktan sakınmaz tavrı ve hareketleri neticesinde “deli” lakabı ile tanınmış olan Hüseyin Paşa, kuvvetli bir vücut yapısına sâhip, cesur bir vezirdi. Özellikle Revan ve Bağdat seferleri ile Girit’in fethinde gösterdiği kahramanlıklar kendisine büyük bir şöhret kazandırdı. Girit’te 12 yıl geceli gündüzlü cephede kalmış ve bütün parasını adanın îmârına harcamıştı. Bu sebeple halk arasında ziyâdesiyle sayılıp seviliyordu. Bilhassa Girit Rumları arasında İslâmiyetin yayılmasına gayret etmiş ve onun gösterdiği adâlete hayran kalan Hıristiyanlar, kitleler halinde İslâma girmişlerdir. Bu, Arnavutluk ve Bosna-Hersek’tekinden sonra Balkan kavimleri arasında üçüncü toplu İslâmlaşma hareketidir. Bâzı kiliseleri câmiye çevirtip, Hanya ve Kandiye başta olmak üzere pekçok yerde câmi yaptırdı.

İlgili Makaleler