Tarihi Eserler

Delhi Cuma Camii Tarihçesi, Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Delhi Cuma Camii. XVII. yüzyıla ait Bâbürlü camii.

Şah Cihan’ın, başşehrini Agra’dan Del­hi’ye taşıyarak (1638) buraya Şahcihanâbâd adını vermesinin arkasından başlat­tığı yoğun imar faaliyeti sırasında inşa edilmiştir. Dünyanın en büyük ve en gör­kemli camilerinden biridir. Delhi’nin baş camii olarak yaptırılan bina, aynı zaman­da Şah Cihan’ın güç ve azametini sem­bolize eden çeşitli özellikleriyle bir hü­kümdarlık camii hüviyeti taşımaktadır.

Caminin, doğusunda bulunan ve içinde sarayın da yer aldığı La11 Kıl’a’ya (kızıl kale) bir saltanat yoluyla bağlı olduğu ve Şah Cihan’ın büyük bir törenle cuma na­mazlarına geldiği tarihî kayıtlarda belir­tilmekte, ayrıca Avrupalı seyyahlarla ma­hallî tarihçilerin eserlerinde de bu tören­lerin çok canlı tasvirlerine rastlanmak­tadır. Saltanat yolunun camiye ulaştığı yerde bulunan baş kapının da hükümda­ra tahsis edilmiş olduğu bilinmektedir. XVII. yüzyıl içinde Delhi’yi ziyaret eden seyyahların tasvirlerinden de anlaşıldığı gibi cami, surların içinde ve şehir hayatı için büyük önem taşıyan dört ana cad­denin birbirine bağlandığı meydanın mer-kezindeydi ve XIX. yüzyıl içinde ortadan kalkmış olan saray hastahanesiyle sa­ray mektebi de hemen yakınında bulu­nuyordu.

Mahallî kayıtlara göre 6000 kişinin al­tı yılda bitirdiği caminin inşaatı 1650 yı­lında başlamıştır. Ancak ön hazırlık ça­lışmaları göz önünde tutulduğunda bu tarih 1644’e inmekte ve inşaatın ince ayrıntılarıyla birlikte tamamlanması da 1658’i bulmaktadır. Şah Cihan’ın veziri Sâdullah Han’ın nezareti altında inşa edil­miş olan cami 1817 ve 1851 yıllarında onarım görmüş. 1833’te de yıldırım düş­mesi sonucu yıkılan kuzeydeki minaresi yeniden yapılmıştır.

Hint-İslâm dinî mimarisinin en önemli örneklerinden birini oluşturan Delhi Cu­ma Camii, büyük ölçüde Bâbürlü büyük camileri geleneğine uyularak inşa edil­miştir. Örnek alınan cami ise Bâbürlü mimarisinin bir başka meşhur ve önemli eseri olan Fetihpûr Sikri Ulucamii’dir. Ancak bu caminin planına göre yapıldı­ğı halde varılan sonuç farklı olmuş ve ortaya üst mimarisiyle çok değişik gö­rünümlü bir yapı çıkarılmıştır. XI. yüzyıl­da Gaznelİ camileriyle beliren mimari bi­çimlenmenin XV. yüzyılda önemli bir ge­lişme geçirdikten sonra ulaştığı en üst seviyeyi temsil eden Delhi Cuma Camii, pek çok bakımdan benzeri olan Lahor’daki Badşahi Camii’yle birlikte Hint-İs­lâm mimarisinin zarif fakat aynı zaman­da devâsâ ölçüleriyle erişilmez boyutlar gösteren camilerinin doruğunu teşkil et­mektedir.

Caminin bulunduğu yer özellikle se­çilmiş olup ihtişamını arttırmak için ge­reken yüksek zemin o kesimdeki kaya­ların tesviye edilmesiyle sağlanmıştır. Bi­na, bu kayaların üzerinde meydana ge­tirilen zeminden 9 m. kadar yükseklik­teki bir set üzerinde yer almakta ve ca­minin ana girişlerine geniş ve yüksek merdivenlerle çıkılmaktadır; bu merdi­venlerden kuzeydeki 39, güneydeki 33 ve hükümdara ayrılan doğudaki 35 ba­samaklıdır. İçten içe 99 x 99 m. boyut­larındaki etrafı revaklarla çevrili bir av­lu ile bu avlunun batı (kıble) tarafındaki ana ibadet mekânından oluşan caminin merdivenlerle çıkılan kapılan, köşeleri kesilmiş dörtgen şeklinde sekizgen plan­lı olup çok ihtişamlı bir görüntüye sahip­tir. Bunlardan, daha gösterişli olan do­ğudaki hükümdar kapısı 15 m. yüksek­lik, 18 m. boy ve 15 m. eninde, kuzey ve güneydekiler ise 15 m. yükseklik, 15 m. boy ve 9 m. enindedirler. Kapılar ortada yer alan geniş bir giriş eyvanına göre teşkilâtlandırılmış, eyvanın yanlarına ve köşelere hükümdar kapısında üç, diğer­lerinde iki katlı nişler, en üste de köşe­lerinde ince sivri minareler bulunan bi­rer siperlikle bir sıra küçük mermer kub­be yerleştirilmiştir.

Geniş kum taşı levhalarla kaplı olan avlu revaklarla çevrilidir ve köşelerinde üstleri sütunlara oturtulmuş mermer kubbelerle örtülü dörtgen kuleler, orta­sında da 14 x 11 m. boyutlarında bir ha­vuz bulunmaktadır. Avlunun batısında yer alan 79,50 x 27.50 m. boyutlarındaki ana ibadet mekânı, merkezî bir harimle bu kısmın yanlarında bulunan üçer bölmeli kanatlardan teşekkül etmekte olup or­tadaki büyük üç soğan kubbe ile örtü­lüdür; kubbeler içten ve dıştan beyaz mermer levhalarla kaplanmıştır. Yan kanatlar beşer kemerli revaklarla, merke­zî harım bölümü ise köşelerinde iki kü­çük minare bulunan âbidevî Ölçülerdeki bir piştakla taçlandırılmış yüksek ve siv­ri kemerli bir giriş eyvanıyla avluya açıl­maktadır. Ana ibadet mekânını örten kubbelerin beyaz mermerieriyle alt mi­mari bölümlerin yapıldığı kırmızı kum taşı malzeme arasındaki tezat binaya çok etkili bir cephe görünümü vermek­te ve bu etkili cephenin teşekkülünde, köşelerde yer alan 39 m. yüksekliğin­deki gittikçe incelen dört kademeli iki minarenin de önemli desteği bulunmak­tadır. Cephede merkezî eyvan ile yan ka­natların revak kemerleri üzerinde, ca­miyle ilgili bilgiler veren beyaz mermer zemine siyah mermer harfler kakılarak yazılmış kitabeler yer almakta ve bunlar da binanın ihtişamını arttırmaktadır.

Avlu zemininden 1,50 m. yükseklikte bulunan ve üç ayrı merdivenle çıkılan ana ibadet mekânının zemini ve kemer hizalarına kadar duvarları siyah ve be­yaz mermer levhalarla kaplıdır. Mihrap sivri kemerli bir niş şeklindedir ve ayrı­ca yan kanatların içinde yer alan her bö­lümde de ona benzer birer mihrâbiye mevcuttur. Yekpare bir mermer blok­tan yontulmuş olan minber dört basa­maklıdır. Tezyinatının temelini beyaz ve siyah mermerlerle kırmızı kum taşı ara­sındaki tezadın oluşturduğu caminin iç duvarlarına ayrıca sivri uçlu levhalar halinde mermer panolar gömülmüştür.

Cami avlusundan ana girişe çıkılan merdivenin son basamağında, 1829 yı­lında II. Ekber Şah’ın oğlu Selim Mirza tarafından yaptırılan bir kürsü, avlunun kuzeydoğu köşesinde bir dünya küresi, güneybatı köşesinde de bir güneş saati bulunmaktadır. Revakların kuzeybatısın­daki bir oda Evrengzîb zamanında (1658-1707) bazı kutsal emanetlerin saklan­masına tahsis edilmiş, daha sonra bu eşya revakların kuzeydoğu köşesinde bu­lunan başka bir mekâna taşınmıştır.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

İlgili Makaleler